Şifa Evleri

 

Şifa Evleri

Şifa Evleri

Minas Tirith’in hastalar ve yaralılar için yapılmış bölümüdür. Şifa Evleri’nde hasta ve yaralılar, yaralı ve hastaları muayene edenler ile Minas Tirith’te kalmasına izin verilmiş olan kadınlar yaşardı. İyileştirme de kullanılan otları ise Ot Ustası saklıyordu. Şifa Evleri’nin bekçisi aynı zamanda oranın en yetkili kişisiydi.

Şifa Evleri Şehir’in altıncı katının güneyinde bulunuyordu. Hastalar için birkaç odalı birkaç ev vardı. Bekçi’nin odası güneye bakıyordu. Evlerin etrafındaki bahçeler eşsizdi ve oradan bakanlar Anduin’in doğusunu görürlerdi.

Üçüncü Çağ, 15 Mart 3019’da Pelennor Çayırları Savaşı’nda yaralananların birçoğu Şifa Evlerine getirildi. Faramir, Eowyn ve Merry Nazgul ile olan temasları yüzünden ağır yaralıydılar.

Böylece sonunda Faramir, Eowyn ve Meriadoc Şifa Evleri’ne yatırılmışlardı;
orada güzel güzel bakılıyordu onlara.

O son günlerde bütün irfanlarda eski zamanların yetkinliğinden bir düşüş olduğu halde Gondor’un hekimlik zanaatı hâlâ ferasetliydi, yaralanmışları berelenmişleri ve Deniz’in doğusunda ölümlülerin maruz kaldıkları bütün hastalıkları iyi etme konusunda hünerliydiler. Yaşlılık hariç. Bunun için hiç çareleri yoktu; gerçekten de ömürleri artık diğer insanların ömürlerinden biraz fazla da olsa, azalmıştı ve elden ayaktan kesilmeden elli yaşı geçenlerin hikâyeleri de azalmaya başlamıştı artık – saf bir kana sahip birkaç sülale hariç.

Fakat şimdi sanatları ve bilgileri aciz kalmıştı; çünkü iyileştirilemez bir illetten hastalanmış birçok hasta vardı; onlar buna Kara Gölge diyorlardı çünkü Nazgûl’den kaynaklanıyordu. Buna tutulan herkes yavaş yavaş, durmadan derinleşen bir rüyaya dalıyor ve sonra sessizliğe gömülüp ölümcül bir şekilde soğumaya başlayarak ölüyordu.

Bu hastalara bakanlara Buçukluk ile Rohan’ın Hanımı’nda da aynı illet var gibi gelmişti. Yine de sabah vakti ilerlerken zaman zaman konuşuyorlar, rüyalarında mırıldanıyorlardı; onlara bakanlar, belki hastalıklarına bir faydası olacak bir şey duyarız umuduyla bütün söylediklerini dinliyordu. Fakat kısa bir süre sonra karanlığa batmaya başladılar, gri gölgeler yüzlerinden geçerken güneş batıya doğru dönüyordu.

Yine de Faramir hafiflemeyen bir ateşle cayır cayır yanıyordu.

Gandalf endişe içinde bir birine, bir diğerine gidip duruyor, hastaların başındaki nöbetçilerin bütün duydukları kendisine anlatılıyordu. Dışarıdaki büyük savaş değişen umutlarla ve garip haberlerle devam ederken, böylece geçti gün; Gandalf, kavuşan kızıl güneş bütün göğü doldurup, pencerelerden geçen ışık hastaların kül rengi yüzlerine düşünceye kadar orada bekleyip gözlemeye devam ederek bir yere ayrılmadı. Yakınlarda duranlara bu parlak ışık içinde hastaların yüzleri, sanki sağlıkları geri geliyormuşçasına hafifçe pembeleşmiş gibi geldi bir ara, ama bu umudun oynadığı bir oyundu sadece.

Sonra ebe Ioreth, o evde hizmet eden en yaşlı kadın, Faramir’in zarif yüzüne bakarak ağladı çünkü herkes onu çok severdi. Ve şöyle dedi: “Eyvah! Ya ölürse. Ah, Gondor’da krallar olaydı, bir zamanlar olduğu söylendiği gibi! Çünkü eski bir tekerlemede şöyle denir: Kralın elleri, bir şifacının elleridir. Böylece ne zaman olursa olsun hak sahibi kralın kim olduğu anlaşılabilirmiş.

Şifa Evleri

Aragorn şehirli bir kadın olan Ioreth’e ve ot ustasına Athelas olup olmadığını sordu. Uzun süren arama sonucu biraz Athelas bulundu ve Aragorn onları geri çağırdı.
Üç hasta Batı’nın Ordusu Kara Kapılar’a yürürken Şifa Evleri’nde kaldılar. Eowyn çıkmakta çok ısrar etse de bekçi, Aragorn’un verdiği emirler doğrultusunda ona izin vermedi.

Aragorn ile Gandalf Şifa Evleri’nin Şifacıbaşısı’na gidip Faramir ve Eowyn’in orada kalması ve daha uzun bir süre ihtimamla bakılmaları gerektiği hakkında talimat verdiler.

“Eowyn Hanım,” dedi Aragorn, “kısa bir süre sonra ayağa kalkarak aynlmak isteyecek; lâkin buna izin verilmemesi gerekir, eğer elinizden gelirse en az on gün geçinceye kadar onu bırakmamız gerekir.”

“Faramir’e gelince,” dedi Gandalf, “en kısa zamanda babasının ölmüş olduğunu öğrenmesi lazım. Fakat Denethor’un deliliğinin bütün ayrıntıları anlatılmamalı ona iyice iyileşip, yapacak işlerinin başına geçinceye kadar. Dikkat edin de Beregond ile orada bulunan perian ona bu konuda bir şeyler söylemesinler daha!

Komutanlar gideli iki gün olmuştu. Ama Eowyn’in rahatsızlığı hergün büyüyordu. Bunun nedeni tembel tembel yatmasıydı. Şifacıbaşı’na ısrar etsede bir sonuç alamadı. En sonunda Şifacıbaşı onu Faramir’le görüştürdü.

”Beyim, dedi Şifacıbaşı, ”Rohan’lı Hanım Eowyn burada. Kralla birlikte sürmüştü atını ve çok kötü biçimde yaralanmıştı; şu an da benim nezaretim altında kalıyor. fakat halinden memnun değil, Şehir’in Vekilharcı’yla konuşmak istiyor”

”Sözlerimi yanlış bellemeyin beyim,” dedi Eowyn. ”Beni üzen bana gösterilen ilginin azlığı değil. İyileşmeyi dileyenler için bu evlerden daha iyisi bulunmaz. Ama ben tembel tembel, işsiz güçsüz, kafese kapatılmış yatamam. Cenk alanında ölümü aradım ben. Ama ölmedim ve cenk devam ediyor.”

Şifa evleri

Faramir’in bir işaretiyle Şifacıbaşı eğilip selam vererek ayrıldı. ”Ne yapmamı arzu edersiniz hanımefendi?” diye sordu Faramir. ”Ben de hekimlerin bir tutsağıyım.” Kıza baktı; acıma duygularıyla derinden etkilendiği için, kızın o hüznün içindeki güzelliğinin kalbini paramparça edeceğini hissetti. Ve kız da ona bakarak gözlerinde ağırbaşlı bir şefkat gördü; yine de cenk eden adamlar arasında yetiştirilmiş olduğundan, karşısında hiçbir Yurtlu Süvari’nin bir savaşta boy ölçüşemeyeceği birinin durduğunu biliyordu.

”Ne diliyorsunuz?” dedi adam yine. ”Eğer benim gücüm dahilindeyse yaparım.”

”Bu Şifacıbaşı’na emredip beni bırakmalarını söylemenizi,” dedi kız; fakat sözleri hala mağrur olsa da gönlü duraksadı; ilk kez olarak kendinden o kadar emin değildi. Bu uzun boylu adamın, hem sert hem de yumuşak olan bu adamın, onun, tıpkı sıkıcı bir işin sonuna kadar gidecek bir sabrı olmayan bir çocuk gibi, tamamen dik başlı biri olduğunu sanabileceğini düşündü.

”Ben de Şifacıbaşı’nını göetimi altındayım,” diye cevap verdi Faramir. ”Henüz Şehir’deki yetkilerimi de üstlenmiş değilim. Ama öyle olmuş olsaydı bile, yine de onun öğütlerini dinler ve mesleğiyle ilgili konularda istekleriyle çelişmezdim, çok fazla gerekmedikçe.”
”Ama ben iyileşmek istemiyorum,” dedi kız. ”Ağabeyim Eomer ya da Kral Theoden gibi atımı cenge sürmek istiyorum, çünkü o öldü ve hem şerefe hem de huzura kavuştu.”

”Artık komutanları izlemek için çok geç hanımefendi, gücünüz yerinde olsaydı bile,” dedi Faramir. ”Fakat savaşta ölmek daha hepimize nasip olabilir, istesek de istemesek de. Hala zaman varken Hekim’in dediklerini yaparsanız, ölümü kendi usulünüzce karşılamak için daha hazırlıklı olursunuz. Siz ve ben, bu bekleyiş saatlerine sabırla birlikte katlanmalıyız.”

Kız cevap vermedi, fakat adam ona bakarken içinde bir şeylerin yumuşamış olduğunu hissetti, sert buzların baharın ilk belli belirsiz işaretine boyun eğmesi gibi. Kızın gözünde yaşlar belirip yanağından aşağı süzüldü, pırıltılı bir yağmur damlası gibi. Mağrur başı biraz eğildi. Sonra sessizce, sanki kendi kendine konuşuyormuş gibi: ”Ama hekimler beni daha yedi gün yatakta yatıracaklarmış.” dedi. ”Sonra benim pencerem doğuya bakmıyor.” Sesi artık genç ve mahzun bir genç kızınki gibiydi.

Yüreği merhametle dolu olsa da Faramir gülümsedi. ”Pencereniz doğuya bakmıyor mu?” dedi. ”Bunun çaresine bakabiliriz. Bu konuda Şifacıbaşı’na emir verebilirim. Eğer evde, bizim gözetimimizde kalırsanız hanımefendi, o zaman dilerseniz güneş olduğu zamanlar bahçede yürüyebilirsiniz istediğiniz gibi; bütün ümitlerimizin gitmiş olduğu yere, doğuya bakabilirsiniz. Beni de burada bulacaksınız, yürürken, beklerken ve sizin gibi doğuya bakarken. Eğer benimle konuşursanız veya bir süre benimle yürürseniz, içimi rahatlatmış olursunuz.”

O zaman kız başını kaldırarak yeniden adamın gözlerinin ta içine baktı; ve solgun yüzüne bir renk geldi. ”Sizin içinizi nasıl rahatlatabilirim beyim?” dedi. ”Üstelik ben yaşayan insanların muhabbetini istemiyorum.”

”Benim samimi cavabımı duymak ister misiniz?” dedi adam.

”İsterim.”

”O halde Rohan’lı Eowyn size çok güzel olduğunuzu söyleyeyim. Tepelerde vadilerimizde zarif ve parlak çiçekler ve bu çiçeklerden de zarif genç kızlarımız vardır; fakat bu güne kadar Gondor’da bu kadar güzel ve bu kadar hüzünlü ne bir çiçek, ne bir genç kız gördüm. Belki de dünyamıza karanlık çökmesine sadece birkaç gün kalmıştır; o gün gelip çattığında buna metanetle karşı koymayı ümit ediyorum; fakat Güneş daha parıldarken sizi hala görebileceğimi bilmek içimi rahatlatırdı. Çünkü hem siz, hem ben Gölge’nin kanatları altından geçtik ve aynı el bizi geri çekip aldı.”

”Heyhat, beni değil beyim!” dedi kız. ”gölge hala benim üzerimde. Benim iyileşeceğimi zannetmeyin! Ben cengaver bir kızım ve ellerim nazik değildir. fakat size en azından şu konuda teşekkür edebilirim, artık odamda kalmak zorunda değilim. Şehir’in Vekilharcı’nın alicenaplığı sayesinde dışarıda yürüyebileceğim.” Eğilerek ona selam verdi ve eve geri yürüdü. Fakat Faramir uzun bir süre bahçede yalnız başına yürümeye devam etti; bakışları artık doğudaki surlardan ziyade eve doğru kayıyordu.

Şifa evleri

Faramir odasına döndüğünde Şifacıbaşı’na Eowyn hakkında bütün bildiklerini anlattırdı. Şifacıbaşı ise Merry’den Eowyn hakkında daha fazla şey öğrenebileceğini söyledi. Böylece Faramir Merry’yi çağırttı ve bildiklerini anlattırdı. Uzun uzun konuştular. Faramir, Merry’den onun anlattığından çok daha fazlasını öğrendi.

Faramir ve Eowyn birlikte daha fazla vakit geçirmeye başlamışlardı. Böylece ilk karşılaştıkları günün üzerinden beş gün sonra yine surların üzerinde durup konuşurlarken hiç beklemedikleri birşey oldu. Doğu’dan gelen büyük bir kartal görüldü ve Batılı Komutanlar’ın zaferini haber veriyordu. Karanlık Kule düşmüştü.

İzleyen günlerde herkes Kral’ın gelişi için hazırlanıyordu. Merry Cormallen Kırları’na çağrılmıştı. Faramir gitmemişti. Çünkü onun görevi Kral için hazırlıklar yapmaktı. Eowyn, Eomer tarafından çağrılmış olmasına rağmen gitmemişti. Üstelik üzgün ve sıkıntılıydı. Faramir, en sonunda Eowyn’le konuştu şöyle dedi Faramir:

Eowyn neden buralarda oyalanıyorsunuz da Cair Andros’un gerisindeki, ağabeyinizin sizi beklediği Cormallen’e gidip neşelenmiyorsunuz?”

Kız ise şöyle dedi: ”Bilmiyor musunuz?”

Fakat o şöyle cevapladı: ”Bunun iki nedeni olabilir ama hangisi doğru bilmiyorum.”

Kız ise şöyle söyledi: ”Bilmecelerle uğraşmaya hiç niyetim yok. Daha açık konuşun!”

”Madem öyle istiyorsunuz hanımefendi,” dedi adam: ”gitmiyorsunuz çünkü sizi çağıran yalnızca ağabeyiniz ve artık Elendil’in varisi Hükümdar Aragorn’a bu zafer gününde bakmak sizi mutlu etmeyecek. Ya da ben gitmediğim için ve siz de benim yanımda kalmak istediğiniz için gitmiyorsunuzdur. Ya da belki de her iki neden de geçerlidir ve belki siz kendisiz de bunlar arasında bir seçim yapamıyorsunuzdur. Eowyn, beni sevmiyor musunuz, ya da beni sevmeyecek misiniz?”

”Ben bir başkası tarafından sevilmeyi arzu etmiştim,” diye cevap verdi kız. ”Fakat hiçbir erkeğin bana acımasını istemem.”

”Bunu biliyorum,” dedi adam. ”Hükümdar Aragorn’un sevgisini istiyordunuz. Çünkü o yüce ve kudretliydi; siz de şan, şeref ve dünyada sürünen kötü şeylerin çok üzerinde olmak istiyordunuz. Ve genç bir askere büyük bir komutan nasıl görünürse, o da öylece kazandı sizin gönlünüzü. Çünkü o öyle biri, insanlar arasında bir kahraman ve günümüzün en büyük hükümdarı. Fakat o size sadece anlayış gösterip acıyınca o zaman savaşta yiğitçe ölmekten başka hiçbir şey istemediniz. Bana bakın Eowyn!”

Ve Eowyn Faramir’e uzun uzun ve gözlerini kaçırmadan baktı; Faramir şöyle dedi: ”Kibar bir yüreğin armağanı olan acıma duygusuna kızmayın Eowyn! Ama ben size acımıyorum. Çünkü siz hem yüce, hem yiğit bir hanımsınız, hem de kendi başınıza uzun yıllar unutulamayacak bir ün kazandınız; sonra çok güzel bir hanımsınız, bence elf lisanında bile kelimelere sığmayacak bir güzelliğiniz var. Ve ben sizi seviyorum. Bir kez hüznünüz karşısında size acımıştım. Fakat şimdi,hiç mahzun olmamış olsaydınız dahi, Gondor’un hiçbir şeyden korkmayan hiçbir eksiği olmayan neşeli Kraliçesi olmuş olsaydınız dahi, sizi yine severdim. Eowyn beni sevmiyor musunuz?”

Bunun üzerine Eowyn’in kalbi değişti ya da en sonunda o da anladı. Ve aniden kışı geçiverdi, içinde güneş parladı.

”Minas Anor’da, Güneş Kulesi’nde duruyorum,” dedi; ve bakın! Gölge gitti! Artık cengaver bir kız olmayacağım, büyük süvarilerle de yarışmayacağım ve sadece kılıçtan geçirilenlerle ilgili şarkıları dinleyip zevk almayacağım. Bir hekim olacağım ve yetişen , kısır olmayan her şeyi seveceğim.” Yine Faramir’e baktı. ”Artık kraliçe olmak istemiyorum,” dedi.

Sonunda ikiside birbirlerini sevdiğini söylemişlerdi. Faramir surun üzerinde herkesin görebileceği bir biçimde Eowyn’i kollarına alarak öptü. Ve Eowyn Kral Eomer gelene kadar orada kaldı.

Kaynakça

Yüzüklerin Efendisi Kralın Dönüşü; Metis Yayınları


Eğer Orta Dünya hayranıysanız, bizi TwitterInstagram ve Facebook üzerinden takip etmeyi unutmayın!

Yüzüklerin Efendisi dizisiyle ilgili son haberleri takip etmek için portalımıza, Orta Dünya ile ilgili tartışmalara katılmak için de forumumuza mutlaka bir göz atın.

YouTube ve Twitch kanallarımıza da bekleriz.

Mutlaka Okuyun!

Philippa Boyens ile The War of the Rohirrim (Rohirrim’in Savaşı) Röportajı

TheOneRing, The War of the Rohirrim (Rohirrim’in Savaşı) animasyon filminin yapımcılarından Philippa Boyens ile gerçekleştirdikleri …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir