Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü kitabının sonunda Yüzüklerin Efendisi Ekler (ing. The Lord of the Rings: Appendices) adında oldukça geniş kapsamlı bir bölüm yer alıyor. Başlı başına bir Orta Dünya cep kitabı olarak da ele alınabilecek bu bölümde Orta Dünya’nın önemli tarihi olayları, karakterleri, ırkları ve daha pek çok detay aktarılıyor. Ancak kitabın Türkçe çevirisinde bu bölümün yalnızca 3. Çağ ile alakalı olan kısa bir kısmı yer alıyor. Bu eksikliği gidermek adına Ekler bölümünün tamamını sizler için çevirdik.
Bu başlıkta Ek A (ing.Appendix A) bölümünün Kralların ve Hükümdarların Yıllıkları kısmı bulunuyor. Ek A‘nın diğer bölümleri ile Ekler‘in kalanı için portalımızı inceleyebilir ya da sayfa sonunda yer alan yönlendirmeleri takip edebilirsiniz.
Yüzüklerin Efendisi Ekler- EK A
KRALLARIN VE HÜKÜMDARLARIN YILLIKLARI
Paylaşılan Yüzüklerin Efendisi Ekler’inin çoğunun, özellikle de A‘dan D‘ye kadar olan bölümlerin kaynaklarıyla ilgili olarak Önsöz‘ün sonundaki nota bakabilirsiniz. Ek A Bölüm III, Durin’in Halkı, Peregrin ve Meriadoc ile dostluğunu sürdüren ve onlarla Gondor ve Rohan’da pek çok kez karşılaşan Cüce Gimli’den alınmış olmalıdır.
Kaynaklarda rastlanan efsaneler, tarihler ve ilim çok kapsamlıdır ve yalnızca bir kısmının kısaltılmış hali burada sunulmuştur. Bunların asıl amacı Yüzük Savaşı’nı ve kökenlerini açıklamak ve ana hikâyedeki bazı boşlukları doldurmaktır. Bilbo’nun başlıca ilgi alanı olan İlk Çağ’ın kadim efsanelerine, Elrond ile Númenor Kral ve Şeflerinin soyuyla ilgili oldukları için çok kısaca değinilmiştir. Daha uzun yıllıklardan ve öykülerden yapılan gerçek alıntılar tırnak işareti içine alınmıştır. Daha sonraki tarihlerde yapılan eklemeler parantez içine alınmıştır. Tırnak içindeki notlar kaynaklarda bulunur. Diğerleri editoryaldir.
İ.Ç. (İkinci Çağ) veya D.Ç. (Dördüncü Çağ) olarak işaretlenmedikleri sürece, verilen tarihler Üçüncü Çağ’a aittir. Üçüncü Çağ, Üç Yüzük’ün Eylül 3021’de tarihe karışmasıyla sona ermiş kabul edilir; ancak Gondor’daki kayıtlar açısından D.Ç. 25 Mart 3021’de başlamıştır. Gondor ve Shire Hesabı’nın nasıl tarihlendirildiği hakkında Yüzük Kardeşliği s. 3 ve Kral’ın Dönüşü s. 123’te daha detaylı bilgiye ulaşılabilir. Listelerde kralların ve hükümdarların isimlerini takip eden tarihler, eğer sadece bir tarih verilmişse, ölüm tarihleridir. Buradaki † işareti savaşta ya da başka bir şekilde erken bir ölümü belirtir, ancak her zaman olayla ilgili bir kayıt yer almaz.
NÚMENOR KRALLARI
NÚMENOR
Fëanor sanat ve ilimde Eldar’ın en yücesiydi, ama aynı zamanda en gururlusu ve en dik başlısıydı. Üç Mücevher’i, yani Silmarilleri yaptı ve onları Valar’ın topraklarına ışık veren İki Ağaç’ın, Telperion ve Laurelin’in ışıltısıyla donattı. Mücevherlere sahip olma tutkusuna kapılan düşman Morgoth onları çaldı ve Ağaçları da yok ettikten sonra onları Orta Dünya’ya götürüp büyük kalesi Thangorodrim’de muhafaza etti. Fëanor, Valar’ın isteğine karşı gelerek Ölümsüz Topraklar’ı terk etti ve halkının büyük bir kısmıyla birlikte Orta Dünya’ya sürgüne gitti; zira kibri yüzünden Mücevherler’i Morgoth’tan kaba kuvvetle geri almaya niyet etmişti. Bu olayın neticesinde Eldar ve Edain’in Thangorodrim’e karşı beyhude taarruzları başladı ve nihayetinde tümüyle mağlup oldular. Edain (Atani), Orta Dünya’nın Batısına, Büyük Deniz’in kıyılarına varan ilk üç İnsan kavminden oluşuyordu ve Düşman’a karşı Eldar’la ittifak kurmuşlardı.
Eldar ve Edain halkları arasında üç birliktelik yaşandı: Lúthien ve Beren; Idril ve Tuor; Arwen ve Aragorn. Sonuncusuyla, Yarı Elflerin uzun süredir dağılmış olan kolları yeniden birleşti ve soyları yeniden kuruldu.
Lúthien Tinúviel, Doriath hükümdarı Kral Thingol Gri Pelerin’in kızı olarak İlk Çağ’da dünyaya geldi. Ancak annesi Melian Valar soyundandı. Beren, Edain’in İlk Hanesi’nden Barahir’in oğluydu. Birlikte Morgoth’un Demir Tacı’ndan bir Silmarili kurtardılar. Lúthien fani hayatı seçti ve böylelikle Elf soyundan ayrıldı. Dior onun oğluydu. Silmarili himayesine alacak olan Elwing onun kızıydı.
Idril Celebrindal, Saklı Şehir Gondolin’in kralı Turgon’un kızıydı. Tuor, Edain’in Üçüncü Hanedanı Hador Hanesi’nden Huor’un oğluydu ve Morgoth’a karşı verilen mücadelenin en şanlı kahramanıydı. Denizci Eärendil onların oğluydu.
Eärendil Elwing’le evlendi ve Silmarilin gücüyle Gölgelerin* içinden geçerek Batı’nın en uç yakasına geldi ve hem Elflerin hem de İnsanların elçisi olarak konuşarak Morgoth’un devrilmesini sağlayan yardımı elde etti. Eärendil’in ölümlü topraklara dönmesine izin verilmedi. Silmarili taşıyan gemisi bir yıldız olarak göklerde süzülecek, Orta Dünya’da Büyük Düşman ya da hizmetkârları tarafından ezilenlere bir umut işareti olacaktı. İki Ağaç’ın Morgoth tarafından zehirlemesiyle kadim ışıkları sadece Silmarillerde korunmuştu; ama mücevherlerin ikisi İlk Çağ’ın sonunda kayboldu. Bu öykünün tamamı ve Elfler ile İnsanlarla ilgili daha pek çok şey Silmarillion‘da anlatılır.
Eärendil’in oğulları Elros ve Elrond, Peredhil ya da Yarı Elf idi. İlk Çağ’ın kahraman Edain’in şeflerinin soyu yalnız onlarda korunmuştu; ve Gil-galad’ın düşüşünden sonra Yüce Elf Krallarının Orta Dünya’daki soyu da yalnızca onlardan gelenler tarafından temsil edildi.
İlk Çağ’ın sonunda Valar, Yarı Elflere hangi soya mensup olacaklarına dair geri dönülmez bir seçim hakkı verdi. Elrond Elf soyundan olmayı seçti ve bir hikmet ustası oldu. Bu yüzden ona, hala Orta Dünya’da kalan Yüce Elfler’le aynı lütuf bahşedildi: ölümlü topraklardan yorulduklarında Gri Limanlar’dan En Batı’ya yelken açabileceklerdi; ve bu lütuf dünyanın değişiminden sonra da baki kaldı. Ama Elrond’un çocuklarına da bir seçenek sunulmuştu: Elrond’la birlikte dünyanın diğer ucuna gitmek; ya da kalırlarsa fani bir bedende Orta Dünya’da ölmek. Bu nedenle Elrond için Yüzük Savaşı’nın tüm sonuçları kederle doluydu.
Elros İnsanlarla olmayı, Edain’le kalmayı seçti; ama ona alt İnsanlarınkinden çok daha uzun bir ömür bahşedildi.
Valar yani Dünyanın Muhafızları, Morgoth’a karşı verdikleri mücadelede çektikleri acıların ödülü olarak Edain’e Orta Dünya’nın tehlikelerinden uzakta yaşayabilecekleri bir diyar bağışladı. Bu yüzden bu İnsanların çoğu Deniz’e yelken açtı ve Eärendil Yıldızı’nın rehberliğinde, Ölümlü Topraklar’ın en batısındaki büyük Elenna Adası’na geldi ve orada Númenor Krallığı’nı kurdular.
Adanın ortasında yüksek bir dağ vardı, adı Meneltarma’ydı ve bakışı ufka varanlar dağın zirvesinden Eressëa’daki Eldar Limanı’nın beyaz kulesini seçebilirdi. Eldar batıdaki o topraklardan gelip Edain’i bilgi ve pek çok armağanla zenginleştirdi; ama Númenorlulara bir emir verilmişti, ‘Valar’ın Yasağı’: kendi kıyılarının ulaşmadığı Batı yakalarına yelken açmaları ya da Ölümsüz Topraklar’a ayak basmaya kalkışmaları yasaklanmıştı. Her ne kadar onlara başlangıçta alt İnsanlarınkinin üç katı kadar uzun bir ömür bahşedilmiş olsa da ölümlü olarak kalmaları gerekiyordu, zira Valar’ın İnsanların Armağanı’nı (ya da daha sonraki adıyla İnsanların Kıyameti’ni) onlardan geri alma yetkileri yoktu.
Elros Númenor’un ilk Kralıydı ve daha sonra Yüce Elf adıyla Tar-Minyatur olarak tanındı. Onun soyundan gelenler uzun ömürlü olsa da ölümlüydü. İlerleyen yıllarda güce gelip Eldar’ın yazgısı olan ölümsüzlüğü dünya yaşamı içinde arzuladıklarında Yasak’a karşı yakınıp atalarının seçimini hakir gördüler. Bu şekilde, Sauron’un meşum öğretisi altında, Akallabêth’te aktarıldığı gibi, Númenor’un Çöküşü’ne ve kadim dünyanın mahvına neden olan isyanları başladı.
Bunlar Númenor’un Kral ve Kraliçelerinin isimleridir; Elros Tar-Minyatur, Vardamir, Tar-Amandil, Tar-Elendil, Tar-Meneldur, Tar-Aldarion, Tar-Ancalimë (İlk Hükümdar Kraliçe), Tar-Anárion, Tar-Súrion, Tar-Telperiën (İkinci Kraliçe), Tar-Minastir, Tar-Ciryatan, Büyük Tar-Atanamir, Tar-Ancalimon, Tar-Telemmaitë, Tar-Vanimeldë (üçüncü Kraliçe), Tar-Alcarin, Tar-Calmacil, Tar-Ardamin.
Ardamin’i takip eden Krallar Asa’yı Númenor (ya da Adunaic) dilindeki adlar ile teslim aldılar; Ar-Adûnakhôr, Ar-Zimrathôn, Ar-Sakalthôr, Ar-Gimilzôr, Ar-Inziladûn. İnziladûn bu kralların yolundan döndü ve “İleri Görüşlü” anlamındaki Tar-Palantir adını aldı. Kızı dördüncü Kraliçe Tar-Míriel olarak tahta geçmeliydi, ancak Kral’ın yeğeni asayı gasp etti ve Númenorluların son Kralı Altın Ar-Pharazôn oldu.
Tar-Elendil’in dönemine gelindiğinde Númenorluların ilk gemileri Orta Dünya’ya geri dönmüştü. Büyük çocuğu Silmariën adında bir kızdı. Oğlu Valandil, ülkenin batısındaki Andúnië Lordlarının ilkiydi ve Eldar’la olan dostluklarıyla tanınırlardı. Lordların sonuncusu Amandil ve oğlu Uzun Elendil’in nesli Tar-Elendil’e kadar uzanıyordu.
Altıncı Kral ardında sadece bir kız çocuğu bıraktı. Bu kız ilk Kraliçe oldu; çünkü o dönemde, ister erkek ister kadın olsun, Kral’ın en büyük çocuğunun asayı alması kraliyet hanedanının bir yasası haline gelmişti.
Númenor Krallığı İkinci Çağ’ın sonuna dek varlığını sürdürdü, gücü ve ihtişamı giderek arttı; İkinci Çağ’ın yarısı geçene dek Númenorlular da bilgelik ve neşeyle büyüdüler. Üzerlerine düşecek olan gölgenin ilk işareti on birinci Kral Tar-Minastir’in günlerinde ortaya çıktı. Gil-galad’ın yardımına büyük bir kuvvet gönderen oydu. Eldar’ı severdi ama onları kıskanırdı. Númenorlular artık şanlı denizcilerdi, doğudaki tüm denizleri keşfetmiş, artık Batı’yı ve yasak suları arzulamaya başlamış; saadetleri arttıkça Eldar’ın ölümsüzlüğüne heves eder olmuşlardı.
Dahası, Minastir’den sonra gelen Krallar servet ve güç hırsına kapıldılar. Başlangıçta Númenorlular Orta Dünya’ya Sauron’dan etkilenen İnsanlara yol göstermek, onların elinden tutmak için gelmişlerdi; ancak artık sığınakları kalelere dönüşmüş, geniş kıyı bölgelerini boyundurukları altına almışlardı. Atanamir ve halefleri ağır haraçlar topladı ve Númenórluların gemileri ganimet dolu olarak geri döndü.
Tar-Atanamir Yasak’a karşı ilk kez açıkça konuşan ve Eldar ömrünün kendi hakkı olduğunu dile getiren kral oldu. Böylece gölge koyulaştı ve ölüm düşüncesi İnsanların kalplerini kararttı. Böylelikle Númenorlular bölündü: bir tarafta Krallar ve onları takip edenler vardı, Eldar ile Valar’dan uzaklaşmışlardı; diğer tarafta ise kendilerine Sadıklar diyen az sayıda kişi vardı. Çoğunlukla ülkenin batısında yaşıyorlardı.
Krallar ve yandaşları zamanla Eldarin dillerini kullanmayı bıraktılar; ve sonunda yirminci Kral kraliyet adını Númenor usulünde aldı ve kendisine Ar-Adûnakhôr yani “Batının Efendisi” dedi. Bu, Sadıklar’a uğursuzca geldi, çünkü şimdiye kadar bu unvanı sadece Valar’dan birine ya da bizzat Manwe’ye vermişlerdi. Nitekim Ar-Adûnakhôr, Sadıklar’a zulmetmeye ve Elf dillerini açıkça kullananları cezalandırmaya başladı; ve Eldar bir daha Númenor’a uğramadı.
Númenorluların gücü ve zenginliği yine de artmaya devam etti; ama ölüm korkuları arttıkça ömürleri azaldı ve neşeleri söndü. Tar-Palantir kötülüğü iyileştirmek için uğraştı; ama artık çok geçti ve Númenor’da isyan ve çekişme başladı. O öldüğünde, isyanın lideri olan yeğeni asaya el koydu ve Kral Ar-Pharazôn olarak tahta geçti. Altın Ar-Pharazôn tüm Krallar arasında en gururlu ve en güçlü olanıydı ve dünyanın krallığından daha azına razı değildi.
Ar-Pharazôn, Orta Dünya’nın hakimiyeti için Büyük Sauron’a meydan okumaya karar verdi ve sonunda kendisi de büyük bir donanmayla yelken açıp Umbar’da karaya çıktı. Númenorluların kudreti ve ihtişamı o kadar büyüktü ki, Sauron’un kendi hizmetkarları onu terk etti; ve Sauron boynunu eğdi, hürmet gösterdi ve af diledi. Sonra Ar-Pharazôn gururunun verdiği ahmaklıkla onu bir tutsak olarak Númenor’a getirdi. Sauron çok geçmeden Kral’ı büyüledi ve danışmanlığına hakim oldu. Sadıklar’dan geriye kalanlar hariç tüm Númenorlular’ın kalbi kısa zamanda karanlığa sürüklenmişti.
Böylece Sauron Kral’a yalan söyledi; Ölümsüz Topraklar’a hükmedenin sonsuz yaşama sahip olacağını ve Yasak’ın sadece İnsan Kralları’nın Valar’a üstün gelmesini engellemek için konduğunu anlattı. “Lakin Yüce Krallar hakkı olanı alır” dedi.
Zaman içinde Ar-Pharazôn bu telkine kulak verdi, çünkü günlerinin azaldığını hissediyor ve ölüm korkusuyla yanıp tutuşuyordu. O zaman dünyanın gördüğü en büyük silahları hazırladı ve her şey hazır olduğunda borazanlarını çalıp yelken açtı; ve Valar’ın Yasağı’nı çiğneyerek, Batı’nın Efendileri’nden sonsuz yaşamı koparmak için savaşa gitti. Ama Ar-Pharazôn Kutsanmış Aman’ın kıyılarına ayak bastığında, Valar himayelerini bıraktılar ve Tek Olan’ı çağırdılar ve dünya değişti. Númenor alaşağı edilip Deniz tarafından yutuldu ve Ölümsüz Topraklar dünyanın sınırlarından ebediyen soyutlandı. Númenor’un ihtişamı böylece sona ermiş oldu.
Elendil ve oğulları, Sadıklar’ın son liderleri, Númenor’un asil ağacı Nimloth’tan bir fide ve Yedi Gören Taş’ı (Eldar’ın Hanelerine armağanı) bulunduran dokuz gemiyle Çöküş’ten kaçtılar; ve büyük bir fırtınanın rüzgârıyla Orta Dünya kıyılarına sürüklendiler. Ve o yörelerin Kuzeybatısında sürgündeki Númenor diyarlarını, Arnor ve Gondor’u kurdular. Elendil Yüce Kral’dı ve Kuzey’de, Annúminas’ta hüküm sürüyordu; Güney’deki yönetim ise oğulları Isildur ve Anárion’a emanet edilmişti. Orada, Minas Ithil ile Minas Anor arasında, Mordor sınırlarından çok uzak olmayan Osgiliath’ı kurdular. Yıkımın ardından en azından böylesine bir iyiliğin geldiğine, Sauron’un yok olduğuna inanıyorlardı.
Ama durum öyle değildi. Sauron gerçekten de Númenor’un yıkıntılarının arasında zarar almıştı, böylece nicedir içinde yürüdüğü bedensel formu yok oldu; karanlık rüzgarın taşıdığı bir nefret ruhu olarak Orta Dünya’ya kaçtı. Bir daha asla İnsanlara güzel görünen bir şekle bürünemedi, karanlık ve berbat bir hale geldi ve gücü o günden sonra yalnızca dehşetten geldi. Mordor’a yeniden girdi ve orada bir süre sessizlik içinde saklandı. Ama Elendil’in, en çok kin beslediği İnsanın ondan kaçtığını ve şimdi sınırlarında bir krallık kurduğunu öğrendiğinde öfkesi büyük oldu.
Bu yüzden bir süre sonra, Sürgünler daha kök salmadan onlara savaş açtı. Orodruin bir kez daha alev aldı ve Gondor sakinlerince yeniden Amon Amarth yani Hüküm Dağı adıyla anıldı. Ama Sauron kendi kuvvetleri yeterince güçlenmeden çok erken saldırdı. Gil-galad’ın gücü ise onun yokluğunda artmıştı; ve Sauron kendisine karşı kurulan Son İttifak Sauron’u devirip ve Tek Yüzük ondan aldı. İkinci Çağ böylece sona erdi.
SÜRGÜNDEKI DIYARLAR
Kuzey Soyu
Isildur’un Varisleri
Arnor. Elendil S.A. 3441, Isildur † , Valandil 249, 1 Eldacar 339, Arantar 435, Tarcil 515, Tarondor 602, Valandur † 652, Elendur 777, Eärendur 861.
Arthedain. Fornostlu Amlaith (Eärendur’un en büyük oğlu) 946, Beleg 1029, Mallor 1110, Celepharn 1191, Celebrindor 1272, Malvegil 1349, Argeleb I †i356, Arveleg I 1409, Araphor 1589, Argeleb II 1670, Arvegil 1743, Arveleg II 1813, Araval 1891, Araphant 1964, Arvedui Last-king †1975. Kuzey krallığının sonu.
Şefler. Aranarth (Arvedui’nin büyük oğlu) 2106, Arahael 2177, Aranuir 2247, Aravir 2319, Aragorn I †2327, Araglas 2455, Arahad I 2523, Aragost 2588, Aravorn 2654, Arahad II 2719, Arassuil 2784, Arathorn I †2848, Argonui 2912, Arador †2930, Arathorn II †2933, Aragorn II FA. 120.
Güney Soyu
Anárion’un Varisleri
Gondor Kralları. Elendil, (Isildur ve) Anárion †İ.Ç. 3440, Anárion oğlu Meneldil 158, Cemendur 238, Eärendil 324, Anardil 411, Ostoher 492, I. Rómendacil (Tarostar) †541, Turambar 667, I. Atanatar 748, Siriondil 830. Bunu dört ‘Gemi Kralı’ izledi:
Tarannon Falastur 913. İlk çocuksuz kraldı ve yerine kardeşi Tarciryan’ın oğlu geçti. Eärnil I †936, Ciryandil †1015, Hyarmendacil I (Ciryaher) 1149. Gondor artık gücünün doruğuna ulaşmıştı.
Atanatar II Alcarin ‘Şanlı’ 1226, Narmacil I 1294. İkinci çocuksuz kraldı ve yerine küçük kardeşi geçti. Calmacil 1304, Minalcar (naip 1240-1304), Rómendacil II1304 olarak taç giydi, 1366’da öldü, Valacar 1432. Onun zamanında Gondor’un ilk felaketi olan Akraba Çekişmesi başladı.
Valacar’ın oğlu Eldacar (ilk adı Vinitharya) 1437’de tahttan indirildi. Gaspçı Castamir †1447. Eldacar yeniden tahta çıktı, 1490’da öldü.
Aldamir (Eldacar’ın ikinci oğlu) †1540, Hyarmendacil II (Vinyarion) 1621, Minardil †1634, Telemnar †1636. Telemnar ve tüm çocukları vebada öldü; yerine Minardil’in ikinci oğlu Minastan’ın oğlu olan yeğeni geçti. Tarondor 1798, Telumehtar Umbarda-cil 1850, Narmacil II †1856, Calimehtar 1936, Ondoher †1944. Ondoher ve iki oğlu savaşta öldürüldü. Bir yıl sonra 1945’te taç, Telumehtar Umbardacil’in soyundan gelen muzaffer general Eärnil’e verildi. Eärnil II 2043, Eärnur †2050. Burada Kralların soyu, 3019 yılında Elessar Telcontar tarafından yeniden kurulana kadar sona erdi. Krallık daha sonra Vekilharçlar tarafından yönetildi.
Gondor Vekilharçları. Húrin Hanedanı: Pelendur 1998. Ondoher’in düşüşünden sonra bir yıl hüküm sürdü ve Gondor’a Arvedui’nin taç iddiasını reddetmesini salık verdi. Avcı Vorondil 2029. Mardil Voronwë ‘Sarsılmaz’, Hükümran Vekilharçların ilki. Halefleri Yüce Elf isimlerini kullanmayı bıraktı.
Hükümran Vekilharçlar. Mardil 2080, Eradan 2116, Herion 2148, Belegorn 2204, Húrin I 2244, Turin I 2278, Hador 2395, Barahir 2412, Dior 2435, Denethor I 2477, Boromir 2489, Cirion 2567. Onun zamanında Rohirrim Calenardhon’a geldi.
Hallas 2605, Húrin II 2628, Belecthor I 2655, Orodreth 2685, Ecthelion I 2698, Egalmoth 2743, Beren 2763, Beregond 2811, Belecthor II 2872, Thorondir 2882, Túrin II 2914, Turgon 2953, Ecthelion II 2984, Denethor II. Yönetici Vekilharçların sonuncusuydu ve onu ikinci oğlu Faramir, Emyn Arnen Lordu, Kral Elessar’ın Vekilharcı, D.Ç. 82
ERIADOR, ARNOR VE ISILDUR’UN VARİSLERİ
‘Eriador eskiden Dumanlı Dağlar ile Mavi Dağlar arasındaki tüm toprakların adıydı; Güney’de Grisel (Greyflood) ve Tharbad’ın yukarısından ona dökülen Glanduin ile sınırlıydı.’
‘Arnor en geniş olduğu dönemde, Mavi Dağlar’ın ötesindeki bölgeler ile Greyflood ve Loudwater’ın doğusunda Ayrıkvadi ve Hollin’in bulunduğu topraklar hariç tüm Eriador’u kapsıyordu. Lune’un ötesi, hiçbir İnsanın gitmediği yeşil ve sakin Elf diyarlarıydı; ama Cüceler Mavi Dağlar’ın doğu tarafında, özellikle de Hilal Körfezi’nin güneyinde, hala işletilmekte olan madenlerinin olduğu bölgelerde yaşarlardı ve hala da yaşamaktadırlar. Bu nedenle, biz Shire’a gelmeden önce uzun yıllar boyunca yaptıkları gibi, Büyük Yol üzerinde doğuya geçmeye alışkındılar. Gri Limanlar’da Gemi Ustası Círdan yaşardı ve kimilerine göre Son Gemi Batı’ya yelken açana dek hala orada yaşayacaktır. Krallar zamanında Orta Dünya’da kalan Yüce Elflerin çoğu Círdan’ın yanında ya da Lindon’un deniz kıyısındaki topraklarında yaşardı. Şimdi kalanlarsa çok azdır.’
Kuzey Krallığı ve Dúnedain
Elendil ve Isildur’dan sonra Arnor’un sekiz Yüce Kralı vardı. Eärendur’dan sonra oğulları arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden krallık üçe bölündü: Arthedain, Rhudaur ve Cardolan. Arthedain Kuzeybatı tarafındaydı ve Brendibadesi Nehri ile Mavi Dağlar arasındaki topraklarla Büyük Yol’un kuzeyinde Fırtına Tepeleri’ne kadar olan toprakları kapsıyordu. Rhudaur Kuzeydoğu tarafındaydı ve Ettenavlakları, Fırtına Tepeleri ve Dumanlı Dağlar arasındaydı ama Buzlupınar Nehri ile Gürültülüsu arasındaki Açı’yı da içeriyordu. Cardolan Güney’deydi ve sınırları Brendibadesi, Grisel ve Büyük Yol’du.
Arthedain’de Isildur’un soyu devam etti ve süregeldi ama Cardolan ve Rhudaur’da soy kısa sürede yok oldu. Krallıklar arasında sık sık çekişmeler yaşandı ve bu da Dúnedain’in zayıflamasını hızlandırdı. En önemli tartışma konusu Fırtına Tepeleri’ne ve Bree’nin batısına doğru uzanan topraklara sahip olmaktı. Hem Rhudaur hem de Cardolan, krallıklarının sınırında duran Amon Sûl’a (Fırtınabaşı) sahip olmak istiyorlardı; çünkü Amon Sûl Kulesi Kuzey’in ana Palantír’ine sahipti ve diğer ikisi de Arthedain’in elindeydi.
“Arnor’a kötülük Arthedainli Malvegil’in iktidarının başlarında geldi. Çünkü o zamanlar Angmar Krallığı Kuzey’de, Ettenavlakları’nın ötesinde yükseliyordu. Toprakları Dağlar’ın iki yanında uzanıyordu ve orada birçok kötü adam, Ork ve diğer kötü yaratıklar toplanmıştı. [O diyarın efendisi Cadı-Kral olarak bilinirdi, ama onun aslında Arnor’daki Dúnedain’i yok etmek amacıyla kuzeye gelen ve Gondor güçlüyken onların dağılmasından umutlanan Yüzüktayfları’nın şefi olduğu daha sonraları anlaşıldı]’
Malvegil oğlu Argeleb’in zamanında, diğer krallıklarda Isildur’un soyundan kimse kalmadığı için, Arthedain kralları tekrar tüm Arnor’un efendiliğini iddiasında bulundular. Bu iddiaya Rhudaur karşı çıktı. Orada Dúnedain azdı ve güç, Angmar ile gizli bir birlik içinde olan Dağlılar’ın kötü bir efendisi tarafından ele geçirilmişti. Bu yüzden Argeleb Fırtına Tepeleri’ni tahkim etti; ama Rhudaur ve Angmar’la yaptığı savaşta öldürüldü.
Argeleb oğlu Arveleg, Cardolan ve Lindon’un yardımıyla düşmanlarını Tepeler’den geri püskürttü; ve Arthedain ile Cardolan uzun yıllar boyunca Fırtına Tepeleri, Büyük Yol ve aşağı Buzlupınar (Hoarwell) boyunca bir hudut oluşturdular. Bu sırada Ayrıkvadi’nin kuşatıldığı söylenir.
Angmar’dan 1409 yılında büyük bir ordu çıktı ve nehri geçerek Cardolan’a girdi ve Fırtınabaşı’nı kuşattı. Dúnedain yenildi ve Arveleg öldürüldü. Amon Sûl Kulesi yakılıp yerle bir edildi; ama palantír kurtarıldı ve geriye çekilirken Fornost’a götürüldü. Rhudaur, Angmar’a tabi kötü İnsanlar tarafından işgal edildi ve orada kalan Dúnedain öldürüldü ya da batıya kaçtı. Cardolan harap oldu. Arveleg oğlu Araphor henüz yetişkin değildi ama yiğitti ve Círdan’ın yardımıyla düşmanı Fornost’tan ve Kuzey Yamaçları püskürttü. Cardolanlı Dúnedain’den geriye kalan sadık bir grup da Tyrn Gorthad’da (Höyük Yaylaları) direndi ya da arkadaki Orman’a sığındı.
Söylendiğine göre Angmar bir süre Lindon’dan ve Ayrıkvadi’den gelen Elf halkı tarafından bastırılmış; çünkü Elrond Dağlar üzerinden Lórien’den yardım getirmiş. Bu dönemde, Buzlupınar ve Gürültülüsu arasındaki Açı’da yaşayan Ülken Hobbitleri, savaşlar ve Angmar’ın korkusu yüzünden batıya ve güneye kaçtılar; çünkü Eriador’un toprakları ve iklimi, özellikle de doğusu, kötüleşip düşmanca bir hal almıştı. Bazıları Yabaneller’e döndü ve Ferah Çayırlar’ın bitişiğinde balıkçılardan oluşan bir nehir halkı haline geldi.
Argeleb II’nin günlerinde veba Güneydoğu’dan Eriador’a geldi ve Kardolan halkının çoğu, özellikle de Minhiriath’ta helak oldu. Hobbitler ve diğer tüm halklar büyük acılar çekti, ama veba kuzeye doğru ilerledikçe azaldı ve Arthedain’in kuzey bölgeleri çok az etkilendi. Bu sırada Cardolanlı Dúnedain’in sonu geldi ve Angmar ile Rhudaur’dan gelen kötü ruhlar terk edilmiş höyüklere girip yerleştiler.
‘Eskiden Höyüktepe Yaylaları olarak da anılan Tyrn Gorthad höyüklerinin çok eski olduğu ve birçoğunun İlk Çağ’ın diyarlarının kadim günlerinde, Edain ataları tarafından Mavi Dağlar’ı geçip Beleriand’a girmeden evvel inşa edildiği söylenir, ki şimdi Lindon topraklarından geriye kalan tek şey budur. Bu tepeler bu yüzden Dúnedain’in dönüşünden sonra da saygı görmüştür; lordlarının ve krallarının çoğu oraya gömülmüştür. [Bazıları Yüzük Taşıyıcısı’nın hapsedildiği höyüğün 1409 yılındaki savaşta ölen Cardolan’ın son prensinin mezarı olduğunu söyler]’
‘1974 yılında Angmar’ın gücü yeniden zuhur etti ve Cadı-Kral kış bitmeden Arthedain’e indi. Fornost’u ele geçirdi ve kalan Dúnedain’in çoğunu Mavi Dağlar’ın ötesine sürdü; aralarında kralın oğulları da vardı. Ama Kral Arvedui son ana kadar Kuzey Yamaçları’nda (North Downs) direndi ve sonra muhafızlarının bir kısmıyla kuzeye kaçtı; atlarının çevikliği sayesinde kaçabildiler.’
‘Arvedui bir süre Dağlar’ın uzak ucundaki eski cüce madenlerinin tünellerinde saklandı, ama sonunda açlık onu Lossoth’un, Forochel halkının yardımını aramaya mecbur etti. Onlardan bazılarını deniz kıyısındaki kampta buldu; fakat onlar Kral’a bile isteye yardım etmediler, çünkü Kral’ın onlara değer vermedikleri birkaç mücevher dışında verecek bir şeyi yoktu; ve Cadı-Kral’dan korkuyorlardı, onun istediği zaman buzları dondurup eritebildiğini söylüyorlardı. Ama çelimsiz krala ve adamlarına kısmen acıdıkları, kısmen de silahlarından korktukları için onlara biraz yiyecek verdiler ve onlar için kar kulübeleri inşa ettiler. Arvedui orada güneyden yardım gelmesini umarak beklemek zorunda kaldı; çünkü atları telef olmuştu.’
‘Círdan, Arvedui’nin oğlu Aranarth’tan kralın kuzeye kaçtığını duyunca, onu aramak için hemen Forochel’e bir gemi gönderdi. Gemi, ters esen rüzgârlar yüzünden günler sonra oraya vardı ve denizciler uzaktan, kayıp adamların yakmayı başardıkları küçük odun ateşini gördüler. Ama o yıl kışın etkisini yitirmesi uzun sürmüştü; o sırada Mart ayı olmasına rağmen buzlar yeni yeni kırılmaya başlamıştı ve kıyıdan çok uzaktaydı.’
‘Lossoth halkı gemiyi gördüklerinde şaşırdılar ve korktular, çünkü hafızalarında denizde böyle bir gemi görmemişlerdi; ama artık daha dost canlısı olmuşlardı ve kralı ve beraberindekilerden hayatta kalanları kızaklı arabalarıyla buzun üzerinden cesaret edebildikleri kadar uzağa taşıdılar. Bu şekilde gemiden bir kayık onlara ulaşabildi.’
‘Ama Lossoth tedirgindi; çünkü rüzgârda tehlike kokusu aldıklarını söylüyorlardı. Lossoth’un reisi Arvedui’ye şöyle dedi: “Bu deniz canavarına binmeyin! Eğer varsa, denizciler bize yiyecek ve ihtiyacımız olan diğer şeyleri getirsinler, sen de Cadı-Kral eve dönene kadar burada kalabilirsin. Çünkü yazın gücü azalır; ama şimdi nefesi ölümcül ve soğuk kolu uzundur.’
‘Ama Arvedui onun öğüdünü dinlemedi. Ona teşekkür etti ve ayrılırken yüzüğünü ona vererek şöyle dedi: “Bu senin hesaplayamayacağın kadar değerli bir şey. Yalnızca kadimliği için. Hanemizi sevenlerin ona duyduğu saygı dışında hiçbir gücü yok. Sana yardımı dokunmaz, ama muhtaç olursan, akrabalarım onu istediğin her şey karşılığında senden alırlar.’
‘Yine de Lossoth’un nasihati tesadüf ya da öngörü olarak isabetli oldu; çünkü gemi açık denize ulaşmamıştı ki, büyük bir fırtına çıktı ve kuzeyden kör edici karla birlikte geldi; gemiyi buzun üzerine geri itti ve üzerine buz yığdı. Círdan’ın denizcileri bile çaresiz kaldı ve gece buz geminin gövdesini ezdi ve gemi battı. Böylece Son-Kral Arvedui öldü ve onunla birlikte palantíri de denize gömüldü. Forochel’in battığı haberi Lossoth çok sonra öğrenildi.’
Shire halkı hayatta kalmayı başardı, ancak savaş onları kasıp kavurdu ve çoğu kaçıp saklandı. Kralın yardımına, bir daha geri dönmeyen bazı okçular gönderdiler; ve diğerleri de Angmar’ın devrildiği savaşa gittiler (Güney’in yıllıklarında bu konuda daha çok şey anlatılır). Bunu izleyen barış döneminde Shire halkı kendi kendini yönetti ve zenginleşti. Kral’ın yerine geçmesi için bir Reis seçtiler ve hallerinden memnundular; yine de uzun bir süre boyunca pek çok kişi Kral’ın geri dönmesini bekledi. Ama sonunda bu umut unutuldu ve sadece ‘Kral geri döndüğünde’, elde edilemeyen bazı iyilikler ya da düzeltilemeyen bazı kötülükler için kullanılan deyiş olarak kaldı. Shire’ın ilk Reis’i, Yaşlıer soyundan geldiğini iddia eden ve Batak yöresinden gelen Bucca’ydı. Bizim hesaplamamıza göre 379 yılında Reislik makamını devraldı (1979).
Arvedui’den sonra Kuzey Krallığı sona erdi, çünkü Dúnedain artık sayıca azdı ve Eriador’un tüm halkları zayıflamıştı. Yine de kralların soyu, Arvedui oğlu Aranarth’ın ilki olduğu Dúnedain Reisleri tarafından devam ettirildi. Oğlu Arahael Ayrıkvadi’de yetiştirildi, ondan sonra gelen tüm reislerin oğulları da öyle; evlerinin yadigârlarını da orada sakladılar: Barahir’in yüzüğü, Narsil’in parçaları, Elendil’in yıldızı ve Annúminas’ın asası.
‘Krallık sona erdiğinde Dúnedain gölgeler arasına karışıp gizli ve gezgin bir halk oldu; yaptıkları ve emekleri nadiren anlatıldı ya da kaydedildi. Elrond’un gidişinden beri onlardan çok az şey hatırlanıyor. Dikkatli Barış sona ermeden önce bile kötü şeyler Eriador’a yeniden saldırmaya ya da gizlice istila etmeye başlamış olsa da, Reisler çoğunlukla uzun ömürlerini yaşadılar. Derler ki, I. Aragorn kurtlar tarafından katledilmiş ve o zamandan beri Eriador’da bir tehlike olarak kalmış ve henüz sona ermemiştir. I. Arahad’ın günlerinde, daha sonra ortaya çıktığı üzere, uzun zamandır gizlice Dumanlı Dağlar’daki kaleleri işgal eden ve böylece Eriador’a giden tüm geçitleri engelleyen Orklar aniden kendilerini gösterdiler. 2509 yılında Elrond’un eşi Celebrían Lórien’e doğru yolculuk ederken Kızılboynuz Geçidi’nde pusuya düşürüldü ve beraberindekiler Orkların ani saldırısıyla dağılınca yakalanıp kaçırıldı. Elladan ve Elrohir tarafından izi sürülüp kurtarıldı, ancak büyük işkence çekmiş ve zehirli bir yara almıştı. Imladris’e geri getirildi ve Elrond tarafından bedeni iyileştirilse de Orta Dünya’daki bütün hazlarını kaybetti ve ertesi yıl Limanlar’a gidip Deniz’den geçti. Ve daha sonra, Reis Arassuil’in günlerinde, Dumanlı Dağlar’da sayıları yeniden artan Orklar toprakları yakıp yıkmaya başladı ve Dúnedain ile Elrond’un oğulları onlarla savaştı. Bu sırada büyük bir grup Shire’a girecek kadar batıya geldi ve Bandobras Took tarafından savuşturuldu.’
Bir zamanlar on beş Reis vardı, sonra on altıncı ve sonuncusu doğdu, Aragorn II, yeniden hem Gondor’un hem de Arnor’un Kralı oldu. “Kralımız deriz ona; kuzeye, yeniden kurulacakAnnúminas’taki evine geldiğinde ve Evendim Gölü kıyısında bir süre kaldığında, Shire’daki herkes neşe dolar. Fakat o bu topraklara girmez ve kendi koyduğu yasaya kendini bağlar, Büyük Ahali’den hiçbiri bu toprakların sınırlarından geçemez. Ama birçok güzel İnsanla birlikte sık sık Büyük Köprü’ye gider ve orada dostlarını ve onu görmek isteyenleri ağırlar; bazıları da onunla birlikte gider ve gönülleri istediği sürece onun evinde kalır. Reis Peregrin oraya pek çok kez gitmiştir; Belediye Başkanı Samwise Efendi de öyle. Kızı Güzel Elanor, Kraliçe Akşamyıldızı’nın nedimelerinden biridir.
Kuzey Soyu’nun gurur ve hayret kaynağı, güçleri gitmiş ve halkları azalmış olsa da, nesiller boyunca babadan oğula bozulmadan sürüp giden soylarıydı. Ayrıca, Orta Dünya’da Dúnedain’in yaşam süresi gittikçe kısalsa da, krallarının ölümünden sonra Gondor’da bu süre daha çabuk kısaldı; ve Kuzey’in Reisleri’nin çoğu hâlâ İnsanların iki katı yaşına kadar ve aramızdaki en yaşlıların bile günlerinin çok ötesinde yaşadı. Aragorn gerçekten de iki yüz on yaşına kadar yaşadı, Kral Arvegil’den beri soyundan gelen herkesten daha uzun yaşadı; Aragorn Elessar’da eski kralların saygınlığı yenilendi.
GONDOR VE ANÁRION’UN VARİSLERİ
Barad-dûr’un önünde öldürülen Anárion’dan sonra Gondor’da otuz bir kral vardı. Sınırlarında savaş hiç durmasa da, Güneyli Dúnedain bin yıldan fazla bir süre boyunca, Şanlı Alcarin diye anılan İkinci Atanatar’ın saltanatına kadar, karada ve denizde zenginlik ve güç bakımından yükseldi. Yine de çürümenin belirtileri çoktan ortaya çıkmıştı; çünkü Güney’in ileri gelenleri geç evleniyor ve çocukları az oluyordu. İlk çocuksuz kral Falastur, ikincisi ise Atanatar Alcarin’in oğlu I. Narmacil’di.
Minas Anor’u yeniden inşa eden yedinci kral Ostoher’di; daha sonra krallar yazları Osgiliath yerine burada ikamet ettiler. Onun zamanında Gondor ilk kez Doğu’dan gelen vahşi adamların saldırısına uğradı. Ama oğlu Tarostar onları yenip kovdu ve Rómendacil ‘Doğu-kahramanı’ adını aldı. Ancak daha sonra Doğudölleri’nin yeni ordularıyla yapılan savaşta öldürüldü. Oğlu Turam-bar onun intikamını aldı ve doğuya doğru pek çok toprak kazandı.
On ikinci kral Tarannon’la birlikte, donanmalar inşa eden ve Gondor’un egemenliğini Anduin’in Ağızları’nın batı ve güney kıyıları boyunca genişleten Gemi-Kralları soyu başladı. Tarannon, Kaptan-ı Derya (ing. Captain of the Hosts) olarak kazandığı zaferlerin anısına “Kıyıların Efendisi” anlamına gelen Falastur adıyla taç giydi.
Yerine geçen yeğeni I. Eärnil, kadim Pelargir limanını onardı ve büyük bir donanma inşa etti. Umbar’ı denizden ve karadan kuşatıp aldı ve burası Gondor’un gücünün büyük bir limanı ve kalesi oldu. Ama Eärnil galibiyetinden mahrum kaldı. Umbar açıklarında çıkan büyük bir fırtınada birçok gemi ve adamıyla birlikte kayboldu. Oğlu Ciryandil gemi yapımına devam etti; ama Umbar’dan sürülen lordların önderliğindeki Haradlı İnsanlar büyük bir güçle bu kaleye saldırdılar ve Ciryandil Haradwaith’teki savaşta düştü.
Umbar uzun yıllar boyunca kuşatıldı ama Gondor’un deniz gücü yüzünden alınamadı. Ciryandil’in oğlu Ciryaher zamanını bekledi ve sonunda güç topladığında kuzeyden deniz ve kara yoluyla gelerek Harnen Nehri’ni geçti ve orduları Haradlıları tamamen bozguna uğrattı ve kralları Gondor’un efendiliğini kabul etmek zorunda kaldı (1050). Ciryaher daha sonra Hyarmendacil ‘Güney-kahramanı’ adını aldı.
Hyarmendacil’in kudretine, uzun saltanatının geri kalanında hiçbir düşman karşı koymaya cesaret edemedi. Yüz otuz dört yıl krallık yaptı ki bu Anárion Soyu’nun biri hariç en uzun saltanatıdır. Onun zamanında Gondor gücünün zirvesine ulaştı. Krallık o zamanlar kuzeyde Celebrant çayırlarına ve Kuyutorman’ın güney eteklerine; batıda Grisel’e; doğuda Rhûn Denizi’nin iç kesimlerine; güneyde Harnen Nehri’ne ve oradan da sahil boyunca Umbar yarımadasına ve limanına kadar uzanıyordu. Anduin Vadileri’nin İnsanları onun otoritesini kabul etti; Harad kralları Gondor’a saygı gösterdi ve oğulları Kral’ın sarayında rehine olarak yaşadı. Mordor ıssızdı, ama geçitleri koruyan büyük kaleler tarafından gözetleniyordu.
Böylece Gemi Kralları’nın soyu sona erdi. Hyarmendacil oğlu Atanatar Alcarin büyük bir ihtişam içinde yaşadı, öyle ki İnsanlar değerli taşların Gondor’da çocukların oynadığı çakıl taşları olduğunu iddia ettiler. Atanatar rahatı severdi ve kendisine miras kalan gücü korumak için hiçbir şey yapmazdı, iki oğlu da aynı mizaçtaydı. Gondor’un çöküşü o ölmeden önce başlamıştı ve şüphesiz düşmanları tarafından izleniyordu. Mordor üzerindeki nöbet ihmal edilmişti.
Yine de Valacar’ın günlerine kadar Gondor’un başına ilk büyük kötülük gelmemişti: Akraba çekişmesi iç savaşı, büyük kayıplara ve yıkımlara neden olmuş ve asla tam olarak telafi edilememişti.
Calmacil’in oğlu Minalcar çok zinde bir adamdı ve 1240 yılında Narmacil tüm endişelerinden kurtulmak için onu krallığın naibi yaptı. O tarihten itibaren babasının halefi olana kadar Gondor’u krallar adına yönetti. Başlıca endişesi Kuzeylilerle ilgiliydi.
Bunlar Gondor’un gücünün getirdiği barış sayesinde büyük bir artış göstermişti. Soy bakımından Dúnedain’e en yakın halk oldukları için (çoğunlukla eski Edain’in geldiği halkların soyundan geliyorlardı) krallar onlara yakınlık gösterdi; ve Doğulu İnsanlara karşı bir savunma olarak onlara Büyük Yeşilorman’ın güneyindeki Anduin’in ötesinde geniş topraklar verdiler. Çünkü geçmişte Easterlingler’in saldırıları çoğunlukla İç Deniz ile Kül Dağları arasındaki ovadan geliyordu.
I. Narmacil’in günlerinde, başlangıçta çok az güçle de olsa saldırıları yeniden başladı; bununla birlikte kral naibi, Kuzeylilerin her zaman Gondor’a sadık kalmadığını ve bazılarının ganimet hırsıyla ya da prensleri arasındaki kan davalarını ilerletmek için Doğudölleri ile güçlerini birleştirdiklerini öğrendi. Bu yüzden Minalcar 1248’de büyük bir kuvvetin başına geçti ve Rhovanion (Yabaneller) ile İç Deniz arasında kalabalık bir Doğudölleri ordusunu yenerek Deniz’in doğusundaki tüm kamplarını ve yerleşim yerlerini yok etti. Daha sonra Rómendacil adını aldı.
Rómendacil dönüşünde Anduin’in batı kıyısını Limlight’ın girişine kadar tahkim etti ve herhangi bir yabancının Nehrin aşağısına, Emyn Muil’in ötesine geçmesini yasakladı. Nen Hithoel’in girişindeki Argonath sütunlarını inşa eden oydu. Öte yandan adama ihtiyacı olduğundan ve Gondor ile Kuzeyliler arasındaki bağı güçlendirmek istediğinden, onlardan birçoğunu hizmetine aldı ve bazılarına ordularında yüksek rütbeler verdi.
Rómendacil, savaşta kendisine yardım etmiş olan Vidugavia’ya özel bir iltimas gösterdi. Kendisini Rhovanion Kralı olarak adlandırıyordu ve gerçekten de Kuzey prenslerinin en güçlüsüydü, gerçi kendi krallığı Greenwood ile Celduin Nehri arasında kalıyordu. 1250 yılında Rómendacil oğlu Valacar’ı Vidugavia’da bir süre ikamet etmesi ve Kuzeylilerin dilini, davranışlarını ve politikalarını tanıması için elçi olarak gönderdi. Fakat Valacar babasının planlarının çok ötesine geçti. Kuzey topraklarını ve onların halklarını sevmeye başladı ve Vidugavia’nın kızı Vidumavi ile evlendi. Geri dönmesi için birkaç yıl geçmesi gerekti. Bu evlilikten sonra Akraba Çekişmesi Savaşı başladı.
‘Çünkü Gondor’un ileri gelenleri aralarındaki Kuzeylilere zaten kuşkuyla bakıyorlardı; ve tacın varisinin ya da Kral’ın herhangi bir oğlunun daha aşağı ve yabancı ırktan biriyle evlenmesi daha önce duyulmamış bir şeydi. Kral Valacar yaşlandığında güney illerinde çoktan isyan çıkmıştı. Kraliçesi adil ve asil bir hanımefendiydi ama soylu olmayan İnsanların kaderine uygun olarak kısa ömürlü olmuştu ve Dúnedain onun soyundan gelenlerin de aynı kaderi paylaşmasından ve İnsan Krallarının ihtişamından düşmesinden korkuyordu. Ayrıca, artık Eldacar olarak anılsa da yabancı bir ülkede doğmuş olan ve gençliğinde annesinin halkına ait bir isim olan Vinitharya adını alan oğlunu da efendi olarak kabul etmek istemiyorlardı.’
‘Bu yüzden Eldacar babasının yerine geçtiğinde Gondor’da savaş çıktı. Ama Eldacar’ı soyundan uzaklaştırmak kolay olmadı. Gondor’un soyuna Kuzeylilerin korkusuz ruhunu ekledi. Yakışıklı ve yiğitti ve babasından daha çabuk yaşlandığına dair hiçbir belirti göstermiyordu. Kralların torunları tarafından yönetilen konfederasyonlar ona karşı ayaklandığında, gücünün sonuna kadar onlara karşı koydu. Sonunda Osgiliath’ta kuşatıldı ve açlık ve isyancıların daha büyük güçleri onu dışarı atıp şehri alevler içinde bırakana kadar uzun süre elinde tuttu. Bu kuşatma ve yanma sırasında Osgiliath’ın Yıldız Kubbesi yıkıldı ve palantír sularda kayboldu.’
‘Ama Eldacar düşmanlarını atlattı ve Kuzey’e, Rhovanion’daki akrabalarının yanına geldi. Hem Gondor’un hizmetindeki Kuzeyliler’den hem de krallığın kuzey bölgelerindeki Dú’nedain’den pek çok kişi orada ona katıldı. Çünkü birçoğu ona saygı duymayı öğrenmiş, birçoğu da gaspçısından nefret etmeye başlamıştı. Bu, Calimehtar’ın torunu, Rómendacil II’nin küçük kardeşi Castamir’di. Taca kan bağıyla en yakın olanlardan biri olmasının yanı sıra, tüm isyancılar arasında en çok takipçisi olanıydı; çünkü Gemilerin Kaptanı’ydı ve Pelargir ile Umbar’ın kıyılarında ve büyük limanlarında yaşayan halk tarafından destekleniyordu.’
‘Castamir tahta oturalı çok olmamıştı ki mağrur ve cimri olmayan biri olduğunu kanıtladı. İlk kez Osgiliath’ın alınışında açıkça gösterdiği gibi zalim bir adamdı. Esir alınan Eldacar oğlu Ornendil’in öldürülmesine neden oldu; ve onun emriyle şehirde yapılan katliam ve yıkım savaşın gerektirdiğinden çok daha fazlaydı. Tüm bunlar Minas Anor’da ve İthilien’de hatırlandı; ülkeyi pek umursamadığı, sadece donanmaları düşündüğü ve kralın makamını Pelargir’e taşımaya niyetlendiği anlaşılınca Castamir’e duyulan sevgi daha da azaldı.’
‘Böylece sadece on yıl kral olmuştu ki, Eldacar zamanının geldiğini görerek kuzeyden büyük bir orduyla geldi ve Calenardhon, Anórien ve Ithilien’den halk akın akın ona katıldı. Lebennin’de, Erui Geçitleri’nde Gondor’un gördüğü muazzam kanların döküldüğü büyük bir savaş yaşandı. Eldacar Castamir’i savaşta öldürdü ve böylece Ornendil’in intikamını aldı; ama Castamir’in oğulları kaçtı ve akrabalarından başkalarıyla ve filolardan kurtulan pek çok kişiyle Pelargir’de uzun süre direndiler.’
‘Orada toplayabildikleri tüm gücü topladıktan sonra (çünkü Eldacar’ın onları denizden kuşatacak gemisi yoktu) yelken açtılar ve Umbar’a yerleştiler. Orada kralın tüm düşmanları için bir sığınak ve tacından bağımsız bir beylik kurdular. Umbar, birçok İnsan hayatı boyunca Gondor’la savaş halinde kaldı, kıyı bölgeleri ve denizdeki tüm ulaşım için bir tehdit unsuru olarak varlığını sürdürdü. Elessar’ın günlerine kadar bir daha asla tamamen kontrol altına alınamadı; ve Güney Gondor bölgesi Korsanlar ile Krallar arasında ihtilafa sebebiyet veren bir toprak haline geldi.’
‘Umbar’ın kaybı Gondor için çok üzücüydü, zira sadece krallığın güneydeki toprakları azalmış ve Harad’ın İnsanları üzerindeki hakimiyeti gevşemiş değildi, aynı zamanda Númenor’un son Kralı Altın Ar-Pharazôn oraya inmiş ve Sauron’un kudretini dize getirmişti. Ardından büyük kötülükler gelmiş olsa da, Elendil’in takipçileri bile Ar-Pharazôn’un büyük ordusunun Deniz’in derinliklerinden gelişini gururla hatırladılar; ve Liman’ın yukarısındaki burnun en yüksek tepesine anıt olarak büyük beyaz bir sütun diktiler. Güneş’in ve Ay’ın ışınlarını alan ve açık havada Gondor kıyılarında ya da batı denizinin çok uzaklarında bile görülebilen parlak bir yıldız gibi parlayan kristal bir küreyle taçlanıyordu. Öylece durdu, ta ki Sauron’un artık yaklaşan ikinci yükselişinden sonra Umbar onun hizmetkârlarının egemenliği altına girene ve aşağılanmasının anıtı yıkılana dek.’
Eldacar’ın dönüşünden sonra kraliyet hanedanının ve Dúnedain’in diğer hanelerinin kanı alt İnsanlarınkiyle daha çok karıştı. Çünkü soyluların çoğu Akraba Çekişmesi’nde öldürülmüştü; Eldacar yardımlarıyla tacı yeniden elde ettiği Kuzeylilere lütuf gösterdi ve Gondor halkı Rhovanion’dan gelen büyük kalabalıkla yenilendi.
Bu karışım ilk başta korkulduğu gibi Dúnedain’in azalmasını hızlandırmadı; ama azalma yine de daha önce olduğu gibi yavaş yavaş devam etti. Kuşkusuz bunun nedeni her şeyden önce Orta Dünya’nın kendisi ve Yıldız Ülkesi’nin çöküşünden sonra Númenorluların armağanlarının yavaş yavaş geri çekilmesiydi. Eldacar iki yüz otuz beşinci yaşına kadar yaşadı ve on yılı sürgünde olmak üzere elli sekiz yıl krallık yaptı.
İkinci ve en büyük musibet, Eldacar’ın oğlu Minardil’in babası Umbar Korsanları tarafından Pelargir’de öldürülen yirmi altıncı kral Telemnar’ın saltanatında Gondor’un başına geldi (Korsanların başında Castamir’in büyük torunları Angamaitë ve Sangahyando vardı). Kısa süre sonra Doğu’dan kara rüzgârlarla ölümcül bir veba geldi. Kral ve tüm çocukları öldü, Gondor halkının büyük bir kısmı, özellikle de Osgiliath’ta yaşayanlar. Sonra bitkinlik ve adam azlığı yüzünden Mordor’un sınırlarındaki nöbet sona erdi ve geçitleri koruyan kaleler savunmasız kaldı.
Gölgenin Yeşilorman’da derinleştiği ve Sauron’un doğuşunun işaretleri olan pek çok kötülüğün yeniden ortaya çıktığı sırada bile bu olayların gerçekleştiği daha sonra fark edildi. Gondor’un düşmanlarının da acı çektiği doğrudur, yoksa Gondor’u zayıflığı içinde ezip geçebilirlerdi; ama Sauron bekleyebilirdi ve belki de asıl istediği şey Mordor’un açılmasıydı.
Kral Telemnar öldüğünde Minas Anor’un Ak Ağacı da soldu ve öldü. Ama onun yerine geçen yeğeni Tarondor, kaleye bir fide dikti. Kral’ın evini kalıcı olarak Minas Anor’a taşıyan oydu, çünkü Osgiliath artık kısmen terk edilmişti ve harabeye dönmeye başlamıştı. Vebadan Ithilien’e ya da batıdaki vadilere kaçanların pek azı geri dönmeye istekliydi.
Tahta genç yaşta çıkan Tarondor, Gondor Kralları arasında en uzun saltanat süreniydi; ama ülkesinin içerden ıslahından ve yavaş yavaş güçlenmesinden başka bir şey başaramadı. Minardil’in ölümünü hatırlayan ve Anfalas’a kadar kıyılarını yağmalayan Korsanların küstahlığından rahatsız olan oğlu Telumehtar, kuvvetlerini topladı ve 1810 yılında Umbar’a saldırdı. Bu savaşta Castamir’in son torunları da öldü ve Umbar bir süreliğine tekrar kralların eline geçti. Telumehtar kendi adına Umbardacil unvanını ekledi. Ama kısa süre sonra Gondor’un başına gelen yeni kötülüklerle Umbar yine kaybedildi ve Haradlı İnsanların eline geçti.
Üçüncü kötülük, neredeyse yüz yıl süren savaşlarda Gondor’un azalan gücünü tüketen Arabasürücüleri (Wainriders) istilasıydı. Arabasürücüleri (Wainriders) Doğu’dan gelen bir halk ya da birçok halktan oluşan bir konfederasyondu; ama daha önce ortaya çıkanlardan daha güçlü ve daha iyi silahlanmışlardı. Büyük kafileler halinde yolculuk ederlerdi ve reisleri savaş arabalarında çarpışırdı. Daha sonra anlaşıldığı gibi, Sauron’un elçileri tarafından kışkırtılarak Gondor’a ani bir saldırı düzenlediler ve Kral 2. Narmacil 1856’da Anduin’in ötesinde onlarla yapılan savaşta öldürüldü. Doğu ve güney Rhovanion halkı köleleştirildi; ve Gondor’un sınırları o zaman için Anduin ve Emyn Muil’e çekildi. [Bu sırada Yüzüktayfları’nın Mordor’a yeniden girdiği düşünülür.]
Narmacil II’nin oğlu Calimehtar, Rhovanion’daki bir isyanın yardımıyla 1899’da Dagorlad’da Doğudölerri’ne (Easterlings) karşı büyük bir zafer kazanarak babasının intikamını aldı ve tehlike bir süreliğine önlendi. Kuzeyde Araphant’ın, güneyde ise Calimehtar oğlu Ondoher’in hüküm sürdüğü dönemde, iki krallık uzun süren sessizlik ve ayrılıktan sonra yeniden bir araya geldi. Çünkü sonunda, Númenor’da hayatta kalanlara pek çok yerden gelen saldırıyı tek bir güç ve iradenin yönettiğini anladılar. O sırada Araphant’ın varisi Arvedui, Ondoher’in kızı Fíriel ile evlendi (1940). Fakat iki krallık da diğerine yardım gönderemedi; çünkü Angmar, Arthedain’e saldırısını yenilerken aynı zamanda Arabasürücüleri (Wainriders) büyük bir güçle yeniden ortaya çıktı.
Arabasürücüleri’nin çoğu Mordor’un güneyine geçip Khand ve Yakın Harad’ın adamlarıyla ittifak kurdular; kuzeyden ve güneyden gelen bu muazzam saldırıda Gondor neredeyse yok olmak üzereydi. 1944 yılında Kral Ondoher ve iki oğlu Artamir ile Faramir, Morannon’un kuzeyindeki savaşta öldüler ve düşman İthilien’e akın etti. Fakat Güney Ordusu Komutanı Eärnil, Güney Ithilien’de büyük bir zafer kazandı ve Poros Nehri’ni geçen Harad ordusunu yok etti. Kuzeye doğru hızla ilerleyerek, geri çekilen Kuzey Ordusu’ndan toplayabildiği her şeyi topladı ve Gondor’un devrildiğine ve ganimeti almaktan başka bir şey kalmadığına inanarak ziyafet çekip eğlenen Arabasürücüleri’n (Wainriders) ana kampına yaklaştı. Eärnil ordugâha saldırdı ve arabaları ateşe verdi ve düşmanı büyük bir bozguna uğratarak İthilien’in dışına sürdü. Ondan önce kaçanların büyük bir kısmı Ölü Bataklıklar’da telef oldu.
‘Ondoher ve oğullarının ölümü üzerine, Kuzey Krallığı’ndan Arvedui, Isildur’un soyundan gelen ve Ondoher’in hayatta kalan tek çocuğu olan Fíriel’in kocası olarak Gondor tacında hak iddia etti. Bu iddia karşılık görmedi. Bu olayda Kral Ondoher’in Vekilharcı Pelendur başrolü oynadı.’
‘Gondor Meclisi cevap verdi: “Gondor’un tacı ve krallığı yalnızca, Isildur’un bu krallığı bıraktığı Anárion oğlu Meneldil’in varislerine aittir. Gondor’da bu miras sadece oğullar arasında sayılır; Arnor’da yasanın başka türlü tecelli ettiğini duymadık.”‘
‘Arvedui’nin buna cevabı şöyle oldu: “İki oğlu vardı Elendil’in, büyükleri Isildur babasının varisiydi. Duyduk ki bugün bile Gondor kral soyunun atası olarak Elendil bilinir, ona tüm Dúnedain diyarlarının Yüce Kralı olarak itibar edilir. Elendil sağken Güney’deki ortak hüküm oğullarına tahsis edilmiştir; lakin o hayattan göçtükten sonra Isildur babasının yüce makamını devralmak üzere hareket etmiş, Güney’in yönetimini ise aynı usulde kardeşinin oğluna vermiştir. Isildur ne Gondor’daki haklarından vazgeçmiş, ne de Elendil’in topraklarının mütemadiyen bölünmüş vaziyette kalmasını dilemiştir.’
‘”Üstelik geçmişte Númenor’da asa prens ya da prenses olsun kralın yaşça en büyük çocuğuna geçmiştir. Evet, bu kaideyi gözetmek savaş yükü çekilen sürgün diyarlarda mümkün olmamıştır, ancak halkımızın kanunu budur. Madem Ondoher arkasında varis bırakmadan göçüp gitmiştir bize de bugün kanunumuza başvurmak düşer.”‘
‘Gondor’un buna bir cevabı olmadı. Güney Ordusu Komutanı Eärnil krallık tacı üstünde hak iddia ediyordu; ve Dúnedain’ın tamamının onayıyla taç kendisine bahşedildi; ne de olsa o kraliyet soyundandı. Narmacil II’nin kardeşi Arciryas oğlu Calimmacil oğlu Siriondil’in oğluydu. Arvedui hak iddia etmede direnmedi; zira Gondorlu Dúnedain’a karşı çıkacak ne gücü ne de isteği vardı. Yine de onun soyundan gelenler krallıkları yok olduktan sonra bile davasını hatırlarından asla çıkarmadılar. Öyle ki Kuzey Krallığı’nın son izleri de bir sona yaklaşıyordu.
‘Arvedui gerçekten de adından da anlaşılacağı gibi son kraldı. Rivayete göre bu isim ona doğumunda Kahin Malbeth tarafından verilmiş ve Malbeth babasına şöyle demişti “Ona Arvedui diyeceksin, çünkü o Arthedain’deki son kral olacak. Yine de Dúnedain bir seçim yapacak ve daha az umutlu görüneni seçerlerse, oğlun adını değiştirecek ve büyük bir diyarın kralı olacak. Aksi takdirde, Dúnedain ortaya çıkıp tekrar birleşene kadar çok keder ve çok İnsan ömrü geçecek.”‘
‘Gondor’da da Eärnil’i yalnızca bir kral izledi. Belki de taç ve asa birleşmiş olsaydı, o zaman krallık korunur ve birçok kötülük önlenirdi. Arthedain’deki krallık, soylularının asil kökenlerine rağmen Gondor halkının çoğuna önemsiz görünse de Eärnil kibirli değil aksine bilge birisiydi.’
“Arvedui’ye, Güney Krallığı’nın yasalarına ve ihtiyaçlarına göre Gondor tacını aldığını bildiren mesajlar gönderdi, “ama Arnor’un asaletini unutmuyorum, akrabalığımızı inkâr etmiyorum ve Elendil’in krallıklarının birbirinden uzaklaşmasını istemiyorum. İhtiyacınız olduğunda, elimden geldiğince yardımınıza koşacağım.
Ancak Eärnil’in sözünü yerine getirmek için kendini kafi derecede emniyette hissetmesi uzun sürdü. Kral Araphant azalan gücüyle Angmar’ın saldırılarını püskürtmeye devam etti ve Arvedui de başa geçtiğinde aynı şeyi yaptı; ama sonunda 1973 sonbaharında Gondor’a Arthedain’in büyük sıkıntılar içinde olduğu ve Cadı-Kral’ın ona karşı son bir darbe hazırladığı haberi geldi. Eärnil bunun üzerine oğlu Eärnur’u bir donanmayla, elinden geldiğince hızlı ve büyük bir güçle kuzeye gönderdi. Çok geç kalmıştı. Eärnur Lindon limanlarına ulaşmadan önce, Cadı-Kral Arthedain’i fethetmiş ve Arvedui helak olmuştu.
“Ama Eärnur Gri Limanlar’a geldiğinde hem Elfler hem de İnsanlar arasında sevinç ve büyük bir şaşkınlık vardı. Gemilerinin su çekimi o kadar büyük ve sayısı o kadar fazlaydı ki, Harlond ve Forlond’un her ikisi de dolu olmasına rağmen zorlukla liman bulabildiler; ve onlardan büyük kralların savaşı için mühimmat ve erzakla birlikte güçlü bir ordu indi. Ya da bu, Gondor’un tüm gücünün yalnızca küçük bir parçası olmasına rağmen, Kuzey halkına öyle geldi. En çok da atlar övüldü, çünkü çoğu Anduin Vadileri’nden gelmişti ve yanlarında uzun boylu, güzel biniciler ve Rhovanion’un gururlu prensleri vardı.
“Sonra Círdan Lindon’dan ya da Arnor’dan kendisine gelmek isteyen herkesi çağırdı ve her şey hazır olduğunda ordu Mavi Dağlar’ı geçip Angmar’ın Cadı Kralı’na meydan okumak için kuzeye yürüdü. Söylendiğine göre o şimdi Fornost’ta yaşıyordu, orayı kötü halkla doldurmuş, kralların evini ve yönetimini gasp etmişti. Gururundan düşmanlarının saldırısını kalesinde beklemedi, onları karşılamak için dışarı çıktı ve daha öncekiler gibi onları Mavi Dağlar’a süpürmeyi düşündü.
“Ama Batı’nın Ordusu Evendim Tepeleri’nden onun üzerine indi ve Nenuial ile Kuzey Yamaçları (North Downs) arasındaki düzlükte büyük bir savaş oldu. Tepelerin etrafından dolaşan atlıların ana gücü kuzeyden inip onları hezimete uğratarak dağıttığında, Angmar kuvvetleri çoktan yollarını değiştirip Fornost’a doğru çekiliyordu. Ardından Cadı-Kral, enkazdan toplayabildiği her şeyle birlikte kuzeye doğru kaçarak kendi ülkesi Angmar’ı bulma arayışına girdi. Carn Dûm’un sığınağına ulaşamadan Gondor süvarileri, başlarında Eärnur varken onu yakaladı. Aynı anda Elf Beyi Glorfindel komutasındaki bir kuvvet de Ayrıkvadi’den çıktı. Sonra Angmar öyle bir bozguna uğratıldı ki, Dağlar’ın batısında o diyardan ne bir İnsan ne de bir ork kaldı.
“Ama anlatılanlara göre, her şey kaybolduğunda Cadı-Kral’ın kendisi aniden siyah bir atın üzerinde siyah cüppeli ve siyah maskeli olarak belirdi. Onu gören herkesi bir korku kapladı; ama nefretini kusmak için Gondor Komutanı’nı seçti ve korkunç bir haykırışla üzerine at sürdü. Eärnur ona karşı koyabilirdi; ama atı bu hamleye dayanamadı ve o ata hâkim olamadan savrulup onu çok uzaklara savurdu.
“Sonra Cadı-Kral kahkaha attı ve bunu duyan hiç kimse o çığlığın dehşetini unutamadı. Ama Glorfindel o sırada beyaz atına bindi ve kahkahasının ortasında Cadı-Kral kaçmaya başladı ve gölgelere karıştı. Zira savaş alanına gece çökmüştü ve o kaybolmuştu, nereye gittiğini kimse göremedi.
‘Eärnur atını gerisingeri sürdü, ama Glorfindel yaklaşan karanlığa bakarak şöyle dedi “Onu takip etmeyin! O bu topraklara dönmeyecek. Onun yazgısı artık çok uzaklarda ve düşüşü İnsan elinden olmayacak. Bu sözleri unutan pek olmadı; ama Eärnur’un öfkesi büyüktü ve zedelenen itibarının öcünü almaya niyet etmişti.’
‘Böylece Angmar’ın kötü krallığı sona erdi; ve Gondor’un Komutanı Eärnur, Cadı-Kral’ın esas nefretini kazandı; ama bunun ortaya çıkması için daha uzun yıllar geçmesi gerekti.’
Sonradan anlaşıldığı üzere, Kral Eärnil’in hükümdarlığı sırasında, Kuzey’den kaçan Cadı-Kral Mordor’a gelmiş ve orada, kendisinin başları olduğu diğer Yüzüktayflarını toplamıştı. Ancak Mordor’dan Cirith Ungol Geçidi’nden çıkıp Minas Ithil’i kuşatmaları 2000 yılını buldu. Burayı 2002 yılında aldılar ve kulenin palantírini ele geçirdiler. Üçüncü Çağ sürdüğü sürece kovulmadılar; Minas Ithil korku dolu bir yer haline geldi ve adı Minas Morgul olarak değiştirildi. Ithilien’de kalan halkın çoğu orayı terk etti.
‘Eärnur yiğitlikte babası gibi olsa da bilgelikte öyle değildi. Sağlam vücutlu ve hararetli bir adamdı; ama hiç eş almadı, çünkü tek zevki savaşmak ya da silah kullanmaktı. Yiğitliği öyle bir şeydi ki, zevk aldığı silahlı icralarda Gondor’da kimse ona karşı duramazdı; bir komutan ya da kraldan çok bir şampiyon gibiydi ve o zamanlar alışılagelenden daha ileri bir yaşa kadar dinçliğini ve becerisini korudu.’
Eärnur 2043’te tacı aldığında Minas Morgul Kralı ona teke tek dövüşte meydan okudu ve Kuzey’deki savaşta karşısına çıkmaya cesaret edemediği için onunla alay etti. O zaman için Vekilharç Mardil kralın öfkesini dizginledi. Minas Anor, Kral Telemnar’ın günlerinden beri krallığın başkenti ve kralların ikametgâhı haline gelmişti, artık Morgul’un kötülüğüne karşı her zaman tetikte olan şehir, Minas Tirith olarak yeniden adlandırıldı.
Eärnur tacı sadece yedi yıl elinde tutmuştu ki Morgul’un Efendisi meydan okumasını tekrarladı ve krala gençliğinin zayıf kalbine şimdi de yaşlılığın zayıflığını eklediğini söyleyerek alay etti. O zaman Mardil onu daha fazla tutamadı ve küçük bir şövalye birliği ile Minas Morgul’un kapısına kadar at sürdü. O atlılardan bir daha haber alınamadı. Gondor’da, sadakatsiz düşmanın kralı tuzağa düşürdüğüne ve Minas Morgul’da azap içinde öldüğüne inanılıyordu; ama ölümüne tanıklık eden kimse olmadığı için, Sadık Vekilharç Mardil uzun yıllar boyunca Gondor’u onun adına yönetti.
Artık kralların soyundan gelenler çok azdı. Akraba Çekişmesi’nde sayıları çok azalmıştı; krallar ise o zamandan beri yakınlarına karşı kıskanç ve dikkatli olmuşlardı. Üzerlerine şüphe düşenlerin çoğu Umbar’a kaçmış ve orada isyancılara katılmıştı; diğerleri ise soylarından vazgeçip Númenor kanı taşımayan eşler almıştı.
Dolayısıyla, saf kandan gelen ya da herkesin hak iddia etmesine müsaade edeceği bir taç sahibi bulunamadı; ve herkes Akraba Çekişmesi’nin hatırasından korkuyordu, böyle bir anlaşmazlık tekrar ortaya çıkarsa Gondor’un yok olacağını biliyordu. Bu yüzden yıllar uzasa da Vekilharç Gondor’u yönetmeye devam etti ve Elendil’in tacı, Eärnur’un bıraktığı yerde, Ölülerin Evleri’nde Kral Eärnil’in kucağında yatıyordu.
Vekilharçlar
Vekilharçlar Hanesi’ne Húrin Hanesi denirdi, çünkü Kral Minardil’in (1621-34) Vekilharcı, yüksek Númenor ırkından bir İnsan olan Emyn Arnenli Húrin’in soyundan geliyordu. Onun zamanından sonra krallar vekilharçlarını hep onun soyundan gelenler arasından seçmişlerdi; Pelendur’un günlerinden sonra ise vekilharçlık, babadan oğula ya da en yakın akrabaya geçen bir krallık gibi kalıtsal hale gelmişti.
Gerçekten de her yeni Vekilharç ‘kral dönene kadar onun adına asayı tutacağına ve hüküm süreceğine’ yemin ederek göreve başlardı. Fakat bunlar çok geçmeden pek dikkate alınmayan ritüel sözler haline geldi, çünkü Vekilharçlar kralların tüm gücünü kullanıyordu. Yine de Gondor’daki pek çok kişi hâlâ bir kralın bir süre sonra geri döneceğine inanıyordu; ve bazıları hâlâ gölgelerde yaşadığı söylenen Kuzey’in kadim soyunu hatırlıyordu. Fakat bu tür düşüncelere karşı Hükümran Vekilharçlar kalplerini katılaştırdı.
Yine de Vekilharçlar hiçbir zaman kadim tahta oturmadılar; taç giymediler ve asa tutmadılar. Sadece görevlerinin simgesi olarak beyaz bir asa taşıyorlardı; sancaklarının rengi de beyazdı; ama kraliyet sancağı koyu renkliydi ve üzerinde yedi yıldızın altında çiçek açmış beyaz bir ağaç vardı.
Soyun ilki sayılan Mardil Voronwë’den sonra, yirmi altıncı ve sonuncusu olan İkinci Denethor’un zamanına kadar Gondor’un yirmi dört Vekilharcı oldu. Başlangıçta sessizdiler, çünkü o günler Sauron’un Ak Divan’ın gücü karşısında geri çekildiği ve Yüzüktayfları’nın Morgul Vadisi’nde saklı kaldığı Dikkatli Barış dönemiydi. Fakat I. Denethor’un zamanından itibaren bir daha asla tam bir barış olmadı ve Gondor’un büyük ya da açık bir savaşı olmadığı zamanlarda bile sınırları sürekli tehdit altındaydı.
I. Denethor’un son yıllarında, Mordor’dan ilk olarak büyük güce sahip kara orklar olan Uruk ırkı ortaya çıktı ve 2475 yılında Ithilien’i geçip Osgiliath’ı aldılar. Denethor oğlu Boromir (daha sonra Dokuz Yoldaş biri olarak anıldı) onları yendi ve Ithilien’i geri aldı; ama Osgiliath sonunda harap oldu ve büyük taş köprüsü yıkıldı. Daha sonra orada hiç kimse yaşamadı. Boromir büyük bir komutandı ve Cadı-Kral bile ondan korkardı. Asil ve güzel yüzlü, bedeni ve iradesi güçlü bir adamdı ama o savaşta aldığı Morgul yarası günlerini kısalttı, acıdan büzüştü ve babasından on iki yıl sonra öldü.
Ondan sonra Cirion’un uzun hükümdarlığı başladı. Dikkatli ve ihtiyatlıydı ama Gondor’un ulaşabileceği alan daralmıştı ve düşmanları (ya da onları harekete geçiren güç) ona karşı engelleyemeyeceği darbeler hazırlarken, sınırlarını savunmaktan başka bir şey yapamıyordu. Korsanlar kıyılarını taciz ediyordu ama asıl tehlike kuzeydeydi. Rhovanion’un geniş topraklarında, Kuyutorman ile Akan Nehir arasında, tamamen Dol Guldur’un gölgesi altında vahşi bir halk yaşıyordu. Ferah Çayırlar’ın güneyindeki Anduin vadisi büyük ölçüde terk edilene kadar sık sık ormana akınlar düzenliyorlardı. Calenardhon halkı azalırken, bu Balchothlar doğudan akın akın gelen benzeri türden halklarla sürekli çoğalıyorlardı. Cirion, Anduin hattını tutmakta zorlanıyordu.
“Fırtınayı önceden gören Cirion kuzeye yardım gönderdi, ama geç kalmıştı; çünkü o yıl (2510) Anduin’in doğu kıyılarında birçok büyük tekne ve sal inşa eden Balchoth, Nehir’e akın etti ve savunanları silip süpürdü. Güneyden yürüyen bir ordunun önü kesildi ve Limlight üzerinden kuzeye sürüldü; orada aniden Dağlardan gelen bir Ork sürüsü tarafından saldırıya uğradı ve Anduin’e doğru sıkıştırıldı. Sonra Kuzey’den umulmadık bir yardım geldi ve Rohirrim’in boru sesleri ilk kez Gondor’da duyuldu. Genç Eorl atlılarıyla gelip düşmanı süpürdü ve Calenardhon topraklarında Balchoth’u ölümüne kovaladı. Cirion, Eorl’a yerleşmesi için o toprakları verdi ve Eorl, Cirion’a Eorl’un Yemini’ni ederek, Gondor Beyleri’ne ihtiyaç duyduklarında ya da çağırdıklarında dostluk yemini etti. On dokuzuncu Vekilharç Beren’in zamanında, Gondor’un başına çok daha büyük bir tehlike geldi. Uzun zamandır hazırlanmış olan üç büyük filo Umbar ve Harad’dan gelip büyük bir güçle Gondor kıyılarına saldırdı; düşman Isen’in ağzına kadar kuzeye birçok çıkarma yaptı. Aynı zamanda Rohirrim de batıdan ve doğudan saldırıya uğradı, toprakları istila edildi ve Ak Dağlar’ın vadilerine sürüldüler. O yıl (2758) kuzeyden ve doğudan gelen soğuk ve büyük karlarla Uzun Kış başladı ve neredeyse beş ay sürdü. Rohanlı Miğfer Tokmakel (Helm Hammerhand) ve iki oğlu bu savaşta öldü; Eriador’da ve Rohan’da sefalet ve ölüm vardı. Ama dağların güneyindeki Gondor’da işler daha az kötüydü ve bahar gelmeden Beren oğlu Beregond istilacıların üstesinden gelmişti. Hemen Rohan’a yardım gönderdi. Boromir’den beri Gondor’da ortaya çıkan en büyük komutandı; ve babasının yerine geçtiğinde (2763) Gondor gücünü toparlamaya başladı. Fakat Rohan’ın yediği darbelerden iyileşmesi daha yavaş oldu. Bu nedenle Beren Saruman’ı memnuniyetle karşıladı ve Orthanc’ın anahtarlarını ona verdi; ve o yıldan itibaren (2759) Saruman Isengard’da yaşadı.
Miğfer Tokmakel’in hikayesi için:
Beregond’un günlerinde, Nanduhirion’dan kaçan Orklar Rohan’ı geçip Ak Dağlar’a yerleşmeye kalkışana kadar sadece söylentileri güneye ulaşan “Cüceler ve Orklar Savaşı” Dumanlı Dağlar’da (2793-9) yapılmıştı. Bu tehlike sona ermeden önce vadilerde yıllarca savaşıldı.
İkinci Vekilharç Belecthor öldüğünde, Minas Tirith’teki Ak Ağaç da öldü; ama fidesi bulunamadığı için ‘Kral dönene kadar’ ayakta kaldı.
Túrin II’nin günlerinde Gondor’un düşmanları yeniden harekete geçti; çünkü Sauron yeniden güçlenmişti ve ortaya çıkacağı gün yaklaşıyordu. Halkın en dayanıklıları hariç hepsi Ithilien’i terk edip Anduin üzerinden batıya gitti, çünkü topraklar Mordor-orkları tarafından istila edilmişti. Turin, askerleri için Ithilien’de gizli sığınaklar inşa etti; bunlardan Henneth Annûn en uzun süre korunanı ve asker bulunduranıydı. Ayrıca Anórien’i savunmak için Cair Andros adasını tekrar tahkim etti. Ama asıl tehlike güneydeydi, Haradrim Güney Gondor’u işgal etmişti ve Poros boyunca çok fazla savaş vardı. Ithilien büyük bir güçle istila edildiğinde, Rohan Kralı Folcwine Eorl’un Yemini’ni tuttu ve Beregond’un getirdiği yardım için borcunu ödeyerek Gondor’a birçok adam gönderdi. Onların yardımıyla Turin, Poros geçidinde bir zafer kazandı; ama Folcwine’in oğullarının ikisi de savaşta öldü. Süvariler onları kendi halklarının geleneklerine göre gömdüler ve ikiz kardeş oldukları için tek bir höyüğe yatırıldılar. Haudh in Gwanûr, nehrin kıyısında uzun süre durdu ve Gondor’un düşmanları onu geçmeye korktu.
Turgon, Túrin’i izledi, ama onun zamanından en çok hatırlanan, ölümünden iki yıl önce Sauron’un yeniden ortaya çıkıp kendini açıkça ilan ettiği ve kendisi için uzun zamandır hazırlanmış olan Mordor’a yeniden girdiğidir. Sonra Barad-dûr bir kez daha yükseldi, Hüküm Dağı alev aldı ve Ithilien’in son halkı da uzaklara kaçtı. Turgon öldüğünde Saruman Isengard’ı kendine aldı ve onu sağlamlaştırdı.
“Turgon’un oğlu Ecthelion II, bilge bir adamdı. Kendisine kalan güçle ülkesini Mordor’un saldırısına karşı güçlendirmeye başladı. Yakın ya da uzak, değerli herkesi hizmetine girmeye teşvik etti ve güvenilir olduğunu kanıtlayanlara rütbe ve ödül verdi. Yaptığı pek çok şeyde, her şeyden çok sevdiği büyük bir komutanın yardımını ve tavsiyesini aldı. Thorongil halkı ona Yıldız Kartalı derdi Gondor’da, çünkü hızlı ve keskin gözlüydü ve pelerininin üzerinde gümüş bir yıldız taşırdı; ama kimse onun gerçek adını ve hangi ülkede doğduğunu bilmiyordu. Rohan’dan Ecthelion’a gelmişti, orada Kral Thengel’e hizmet etmişti ama Rohirrim’den değildi. Hem karada hem de denizde İnsanların büyük bir lideriydi, ama Ecthelion’un günleri sona ermeden geldiği gölgelere doğru yola çıktı.
‘Thorongil sık sık Gondor için Umbar’daki isyancıların gücünün büyük bir tehlike olduğunu ve Sauron savaş açmaya kalkarsa güneydeki tımarlara ölümcül bir tehdit oluşturacağını Ecthelion’a öğütlüyordu. Sonunda Vekilharç’tan izin alıp küçük bir donanma topladı ve gece vakti Umbar’a geldi ve orada Korsanların gemilerinin büyük bir kısmını yaktı. Liman Kaptanı’nı rıhtımdaki savaşta kendisi alt etti ve sonra filosunu küçük bir kayıpla geri çekti. Ne var ki Pelargir’e geri döndüklerinde, halkı büyük bir üzüntü ve şaşkınlık içinde bırakarak kendisini büyük bir onurun beklediği Minas Tirith’e dönmedi.’
‘Ecthelion’a bir veda mesajı göndererek şöyle dedi: “Şimdi başka görevler beni çağırıyor beyim ve kaderim buysa, Gondor’a tekrar gelene kadar çok zaman ve birçok tehlike geçmeli.” Kimseler bu görevlerin ne olabileceğini ya da ona gelen çağrının ne olduğunu tahmin edemese de, nereye gittiği biliniyordu. Çünkü kayığa binip Anduin’i geçti ve orada arkadaşlarıyla vedalaşıp tek başına yoluna devam etti; son görüldüğünde yüzü Gölge Dağları’na (Mountains of Shadow) dönüktü.’
Ölümünden dört yıl sonra babasının yerine Vekilharçlığa getirilen Ecthelion’un oğlu Denethor hariç, Thorongil’in gidişi Şehir’de endişe yarattı ve bu herkes için büyük bir kayıp gibi göründü.
‘Denethor II gururlu bir adamdı, uzun boylu, yiğit ve Gondor’da birçok İnsan ömrü boyunca yaşayan herkesten daha kral gibi bir adamdı; ayrıca bilge, ileri görüşlü ve ilimde bilgiliydi. Gerçekten de Thorongil’e en yakın akrabalarından biri kadar benziyordu ama yine de İnsanların gönlünde ve babasının saygısında yabancıdan sonra ikinci sıradaydı. O zamanlar pek çok kişi Thorongil’in, rakibi efendisi olmadan önce ayrıldığını düşünüyordu; oysa Thorongil hiçbir zaman Denethor’la yarışmamış, kendisini babasının hizmetkârından üstün tutmamıştı. Vekilharç’a verdikleri öğütler sadece bir konuda çelişiyordu: Thorongil sık sık Ecthelion’u Isengard’da Ak Saruman’a güvenmemesi, bunun yerine Gri Gandalf’ı dostça karşılaması konusunda uyarıyordu. Fakat Denethor ile Gandalf arasında pek az sevgi vardı; ve Ecthelion’un günlerinden sonra Minas Tirith’te Gri Hacı’ya daha az müsamaha gösterildi. Sonraları, her şey açıklığa kavuştuğunda, birçokları, zekâsı ince olan ve zamanının diğer adamlarından daha uzaklara ve daha derinlere bakan Denethor’un, bu yabancı Thorongil’in gerçekte kim olduğunu keşfettiğine inandılar ve onun ve Mithrandir’in, Gandalf’ın yerine geçmeyi tasarladıklarından şüphelendiler.’
‘Denethor Vekilharç olduğunda (2984), her şeyin yönetimini kendi elinde tutan usta bir efendi olduğunu kanıtladı. Çok az konuşurdu. Tavsiyelere kulak verdi ve sonra kendi fikrini izledi. Geç tarihlerde (2976), Dol Amroth’lu Adrahil’in kızı Finduilas’ı eş olarak almıştı. Çok güzel ve yumuşak kalpli bir kadındı ama on iki yıl geçmeden öldü. Denethor onu kendi tarzında, dünyaya getirdiği oğulların en büyüğü hariç, herkesten daha çok sevdi. Ama İnsanlara öyle geliyordu ki, o korunaklı şehirde, deniz kıyısındaki vadilerde çorak bir kayanın üzerine konmuş bir çiçek gibi solup gitmişti. Doğudaki gölge onu dehşete düşürdü ve gözlerini hep güneye, özlediği denize çevirdi.’
‘Onun ölümünden sonra Denethor eskisinden daha sert ve sessiz oldu ve Mordor’un saldırısının kendi zamanında geleceğini öngörerek kulesinde uzun süre tek başına oturup derin düşüncelere daldı. Sonradan, bilgiye ihtiyacı olduğu, ama gururlu olduğu ve kendi irade gücüne güvendiği için Ak Kule’nin palantirine bakmaya cesaret ettiğine inanıldı. Isildur’un palantiri Düşman’ın eline geçtiğinde, Minas Ithil’in düşüşünden sonra hiçbir Vekilharç, hatta krallar Eärnil ve Eärnur bile bunu yapmaya cesaret edememişti; çünkü Minas Tirith’in Taşı, Sauron’un sahip olduğu palantire en yakın olan Anárion’un palantiriydi.’
‘Bu şekilde Denethor, ülkesinde ve sınırlarının çok ötesinde olup biten ve İnsanların hayret ettiği şeyler hakkındaki büyük bilgisini kazandı; ama Sauron’un iradesiyle olan mücadelesi yüzünden zamanından önce yaşlandığı için bu bilgiyi pahalıya satın aldı. Böylece Denethor’un gururu umutsuzlukla birlikte arttı, ta ki o zamanın tüm eylemlerinde yalnızca Ak Kule’nin Efendisi ile Barad-dûr’un Efendisi arasındaki tek bir çarpışmayı görene ve yalnızca kendisine hizmet etmiyorlarsa Sauron’a direnen diğer herkese güvenmeyene dek.’
‘Böylece zaman Yüzük Savaşı’na doğru ilerledi ve Denethor’un oğulları yetişkinliğe eriştiler. Beş yaş büyük olan ve babası tarafından çok sevilen Boromir, yüzü ve gururuyla ona benziyordu ama başka pek az şeyde. Daha ziyade eski Kral Eärnur’a benzeyen bir adamdı; hiç eş almıyor ve esas olarak silahlardan zevk alıyordu; korkusuz ve güçlüydü ama eski savaşların hikâyeleri dışında ilme pek önem vermiyordu. Genç Faramir görünüş olarak ona benziyordu ama aklı başka türlü çalışıyordu. İnsanların kalplerini babası kadar kurnazca okuyordu, ama okudukları onu küçümsemekten çok acımaya sevk ediyordu. Nazik bir duruşu vardı, ilim ve müzik aşığıydı ve bu nedenle o günlerde pek çok kişi tarafından cesareti ağabeyinden daha az olarak değerlendirilirdi. Ama öyle değildi, çünkü tehlikede amaçsızca zafer aramazdı. Gandalf’ı Şehir’e geldiği zamanlarda karşıladı ve onun bilgeliğinden öğrenebileceği her şeyi öğrendi; ve diğer birçok konuda olduğu gibi bu konuda da babasının hoşuna gitmedi.’
‘Yine de kardeşler arasında büyük bir sevgi vardı ve bu Boromir’in Faramir’in yardımcısı ve koruyucusu olduğu çocukluk yıllarından beri böyleydi. O zamandan beri babalarının gözüne girmek ya da İnsanların övgüsünü kazanmak için aralarında hiçbir kıskançlık ya da rekabet çıkmamıştı. Gondor’da, Denethor’un varisi, Ak Kule’nin Komutanı Boromir’e rakip olabilecek biri çıkması Faramir’e mümkün görünmüyordu; Boromir de aynı fikirdeydi. Yine de sınavda aksi kanıtlandı. Ama Yüzük Savaşı’nda bu üçünün başına gelenler hakkında başka yerlerde çok şey anlatılır. Ve Savaş’tan sonra Hükümran Vekilharçlar’ın günleri sona erdi; çünkü Isildur ve Anárion’un varisi geri döndü ve krallık yenilendi; Ak Ağaç’ın sancağı bir kez daha Ecthelion Kulesi’nden dalgalandı.’
*Eärendil’in Belegaer’i aşarak Ölümsüz Topraklar’a (Valinor) ulaşmasını anlatan ve Yüzük Kardeşliği’nin Nice Buluşmalar bölümünde Bilbo tarafından söylenen Eärendil’in Şarkısı eserine yapılan bir atıf. Kelime ” O zaman Dünya’nın Sonu’ndan dönüp gölgeler içinden geçerek yeniden bulmak istedi, çok uzaklarda kalan evini” mısralarında geçiyor.
Ölümsüz Topraklar (Valinor) Neresidir?
Bir sonraki Ek A bölümü Durin’in Halkı‘nı okumak için buraya tıklayın.
Eğer Orta Dünya hayranıysanız, bizi Twitter, Instagram ve Facebook üzerinden takip etmeyi unutmayın!
The Lord of the Rings: The Rings of Power (Yüzüklerin Efendisi: Güç Yüzükleri) dizisiyle ilgili son haberleri takip etmek için portalımıza, Orta Dünya ile ilgili tartışmalara katılmak için de forumumuza mutlaka bir göz atın.
Bu nasıl bir emektir.. Silmaril değerinde içerik. Teşekkürler!