Game of Thrones ve The Big Bang Theory başta olmak üzere pek çok dizi ve filmin çevirmeni Cem Özdemir (eşekherif) ile TheWhiteTree.org röportajı:
Biz sizi daha çok Game of Thrones ve The Big Bang Theory dizilerinin çevirmeni olarak tanıyoruz. Çevirmenliğinizin dışında bize kendinizden biraz bahseder misiniz?
1991 yılında doğdum, liseyi bitirince ODTÜ Fizik bölümüne başladım ama 3 yıl sonunda böyle yürümeyeceğini anlayıp okulu bırakarak yeniden sınava girdim ve Hacettepe Mütercim-Tercümanlık’ı kazandım. Bu sene 4. sınıfa başlayacağım. Dizi çevirileri uzunca bir süredir hayatımın oldukça küçük bir kısmını kapsıyor. 2011’den beri düzenli olarak farklı yerlere çalışıyorum. Şu an ise daha çok kitap çevirilerine odaklanmış durumdayım.
Altyazı çevirmenliğine başlama hikayenizi anlatır mısınız? İlk çevirdiğiniz diziyi/filmi hatırlıyor musunuz?
Altyazıya lise 3’teyken merak saldım. Çok fazla yabancı dizi izlemeye başlamıştım ve altyazıların nasıl yapıldığını merak ettim. Divxplanet’a üye oldum, adamakıllı İngilizce bile bilmeden altyazısı olmayan diziler veya filmler için çeviriler yapmaya başladım. Kendi başıma yaptığım ilk çeviri The Simpsons’ın 8. Sezon, 1. Bölüm altyazısıydı. Şu an iki saatimi alacak altyazı için günlerce uğraştım. Çok hata yaptım, hepsini öğrenmeye çalıştım ve durmadım. İlk 3-4 senemde bulabildiğim her şeyi çevirmeye çalışıyordum, Fizik’te yapamamamın başlıca sebebi de buydu. Son birkaç yıldır ise hayatımı etkilemeyecek şekilde dizi çevirilerine zaman ayırıyorum. Hâlen daha bir sürü hatalar yapıyor, öğrenmeye çalışıyorum.
Bazı çevirilerinizde (The Big Bang Theory, Blue Mountain State) jenerik altyazısı ve çeviri notları var. Birçok kişi de bunları çok beğenmişti. Nasıl gelişti bu ekstra açıklama anlayışı?
BMS’teki jenerik altyazıları tamamen şans eseri gelişti ve diğerlerinden ayrı durması gereken bir şey. Gayet normal bir şekilde 18 yaş uyarısı yapmak istememle başladı hepsi. Normalde her bölüm aynı uyarı olurdu, ikinci kez yazışımda biraz değiştirdim, üçüncüde biraz daha ve böyle devam etti. Hiç beklemediğim bir şekilde büyüdü ve sonraki sezonlarda da üzerimde ciddi bir baskı oluşturdu. Yani BMS’teki altyazılar sade bir uyarı amacıyla başlayıp çok farklı yerlere gitti. Çeviri notu mevzusu ise kitaplarda karşılaştığımız notların farklı bir versiyonu gibi düşünülebilir. Özellikle Big Bang gibi yabancı kültürden çok fazla öğeler içeren bir yapımda Türk seyircinin her şeyi anlaması mümkün değil. Ben de izleyerek anlaşılamayacak şeyleri çeviri notlarında açıklamaya çalıştım. Notları hazırlarken de “ben bu bölümü izlerken neyi merak edip araştırırdım” diye kendime sorarak yazacaklarımı seçtim. Onları yazma şeklim, üslubum da çok ciddi olmadığı ve notlar da faydalı olduğu için sevildi diye düşünüyorum.
Çeviri yapacağınız diziyi/filmi nasıl seçiyorsunuz? Belli kriterleriniz var mı yoksa spontane mi gelişiyor?
Çok çok önceden bir yapımın çıkışını beklemediğim sürece nispeten spontane geliştiğini söyleyebilirim. Artık bir şey seçme gibi bir planım yok ama eskiden “Aa bak şu film geliyormuş, ben çevireyim kesin.” diyerek altyazıları üstleniyordum. Şimdi elimdekiler hariç çok çok çok ekstra bir şey olmadığı sürece yeni bir altyazı üstlenmeyi düşünmüyorum. Esas kriter olarak ise önce izlerken, sonra çevirirken keyif alacağım bir yapımı seçtiğimi söyleyebilirim.
Yaptığınız işi beğenen çok ama birkaçının rahatsız olduğu konular da var. Çevirilerinizde argo terimleri ve küfürleri fazla sert çevirdiğiniz için şikayetçi olanlar var. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nedir?
Hiçbir zaman yaptığınız bir şeyi herkese beğendirmek mümkün değil. Bunun adı da yaranamamak. Çok uzun zaman önce ben katiyen herkese yaranamayacağımı, birilerinin her zaman rahatsız olacağını anladım. Bu iş benim hobim, benim tamamen keyfine yaptığım bir iş ve oraya açıkçası istediğimi yazabilirim. Ama ben senarist/yönetmen/oyuncu neyi yansıtmak istiyorsa onu kültürümüze çevirmeye çalışıyorum. Ağzından küfür çıkmasa bile sahneye göre küfür eklemekten, ağır küfürler etse de nispeten yumuşatarak çevirmekten çekinmiyorum. Yani ben en doğrusunu aktardığım konusunda nasıl içim rahat edecekse öyle çeviriyorum. Bu da her zaman herkesi memnun edemiyor. Yapacak bir şey yok.
Game of Thrones’u çevirmeye başlamanıza geçelim. Nasıl gelişti olaylar? İlk sezonu Taşkano ile birlikte çevirmiştiniz. İki kişi çevirmenin avantajları/dezavantajları nelerdi? Daha sonrasında tek başınıza devam etmeye nasıl karar verdiniz?
Game of Thrones çevirisini üstlenmemiz, o dönem ilk başta çeviriyi alan arkadaş konusunda çok fazla olumsuz yorum ve bize gelen çok fazla istek üzerine oldu. Taşkano ile konuşup anlaştık, birlikte çevirelim dedik. O dönem Breaking Bad’de de birlikte çalışmış, farklı farklı filmler çevirmiştik. Zaten sürekli diyalog halinde olan arkadaşlar olduğumuz için Game of Thrones’u da birlikte üstlendik. Nihayetinde kopma sebebimiz ise çeviri tarzlarımızın farklılığıydı. Ben mümkün olan en hızlı sürede mümkün olan en kaliteli altyazı gibi bir mentaliteyle hareket ediyorum, Taşkano ise kusursuza oynuyor. Geç olsun ama mükemmel olsun istiyor. En saygı duyduğum düşüncelerden biri olsa da, Game of Thrones gibi neredeyse bir milyon kişinin beklediği bir diziyi olabildiğince erken vermeniz gerekiyor. O yüzden biz de GoT’u benim, Breaking Bad’i de Taşkano’nun tek başına çevirmesinin daha iyi olacağına karar verdik. Tek başıma aldığım bir karar değildi yani, hatta Taşkano’nun talebi bu şekildeydi.
Ortaklı çevirinin avantajları, hm. Eğer kusursuz bir ikili olursanız, birbirinizin çevirisini kontrol bile etmeden iki yarının aynı üslupla hazırlandığından emin olursanız inanılmaz bir hız kazandırır. Ama bu uyumu sağlamak da çok uzun yıllar birlikte çeviri gerektirir. Benim açımdan ortak çevirinin başka bir avantajı yok. Dezavantajı ise yine üstte dediğim gibi uyumsuzluk. İki taraftan birinin redaksiyonu üstlenip iki farklı çeviriyi tek bir üsluba oturtması gerekiyor. Bu da benim gözümde zaman kaybı. Ben hiçbir zaman kontrol etmeyi sevmedim. Game of Thrones’dan gideyim yine: “mesela” elimizde altyazı hazır, binlerce insan bekliyor ama biz iki saati karşı tarafın çevirisini kontrol etmeye harcıyoruz. Şu an benim altyazıyı çevirip yayınlama sürem üç saat. Tabii ki Taşkano ile çevirirken kontrol sürecimiz yarım saat civarındaydı ama yine de sürece ekstra bir basamak eklediği için ben pek sevmiyorum.
İyisiyle kötüsüyle beş sezonu geride bıraktık. Bundan sonra neler olacağı konusunda elimizde bir kitap olmadığı için tam bir sürpriz. Genel olarak diziyi değerlendirir misiniz? Gelecek sezondan beklentilerinizi neler?
Beklentim kalmadı ya. Düşündüğüm, kitapta heyecanla okuduğum, dizide görmeyi merakla beklediğim ne varsa mahvoldu. Hâlâ inanılmaz seviyorum diziyi ama şu an Buz ve Ateşin Serisi üzerinden yapılmış bir uyarlama olduğunu düşünmüyorum. Artık kitap ve dizi tamamen bambaşka kulvarlarda benim gözümde. O yüzden artık sakinim, üzerine düşünmüyorum, ne çıkarsa çıksın keyifle izleyeceğim.
Diziyi çevirirken kitapları referans olarak kullanmaya özen gösteriyor musunuz, ikisi arasında bir paralellik kurulması için?
Biz çeviriye ilk başladığımız zaman Sibel Alaş çevirisiyle Epsilon’dan çıkan kitaplar çıkmamıştı. Çok eskiden ilk kitap ikiye bölünerek farklı çevirmenlere çevirtilmişti ve o çeviriler de gerçekten kötüydü. Biz de bu yüzden kendi sözlüğümüzü oluşturduk. 1. Sezondan beri ona sadık kalmaya çalışıyorum ama yeni terimleri, yer isimlerini dizide daha önce geçmediyse hep kitap çevirisine göre yapıyorum. Kimi zaman tek bir kelime için yarım saatimi kitap karıştırarak geçirebiliyorum.
Buz ve Ateşin Şarkısı serisini okuduğunuzu biliyorum. Dizinin dışında kitap serisini nasıl buldunuz? Diziye yeterince iyi aktarıldığını düşünüyor musunuz kitapların?
Kitaplar her zaman daha iyidir. Zaten diziden önce ilk kitabı okumuştum, diziyi bekliyordum, çevirisini yapacaktım ama okulum o dönem felaket bir hal aldığı için dizi çevirilerini “güya” bırakmıştım. Sonra okulu bırakmama gitti süreç ama neyse, kitaplar inanılmaz. Martin’in detaycılığı, o bağlantıları, ucuna kadar getirip hayal kırıklığı yaratması, katletmesi, bin kez üzüp bir kez sevindirmesi, hepsine bayılıyorum. İkinci sefer okuyup daha önce fark edemediğim ayrıntıları görmeyi seviyorum. Dizide bunların çok çok çok küçük bir kısmı var. İlk sezonu kitapla neredeyse %95 aynıyken sonra yavaş yavaş kopması beni çok mutlu etti diyemem. Yani hele son dönemde kitaplar aktarılmıyor bile. Bu konuda daha fazla konuşmak istemiyorum. :(
Kitap ve dizideki favori karakter ve bölümlerinizi merak ediyorum. Bunun tam tersi, sevmediğiniz karakter ve bölümler hangileri?
Harika soru. Neden harika, çünkü kitap ve dizide favorilerim farklılaşabiliyor. Kitaplardan başlayayım, Arya ilk kitaptan beri en sevdiğim oldu hep. Ondan sonra kitaplarda zamanla Lannister ailesini, Tywin’i, Jaime’yi, Cersei’yi, sevmeye başladım. Davos yine en sevdiklerimden oldu. Ortama ayak uydurabilen, güçlü, gerekeni yapan karakterleri seviyorum hep. O yüzden Sansa başından beri en sevmediğim karakterler arasında. Babasının hatırına kendisine bir şey olduğunda canım sıkılıyor ama yok yani sevemiyorum. Kitaplarda Dany’i sevmiyorum mesela, çok çocuk, çok küçük, uymuyor oraya. Catelyn yine ciddi şekilde sevmediğim karakterlerden. Ona düz kıl oluyorum sebebi yok.
Kitapta en sevdiğim bölüm Jon’un Lord Kumandan seçilmesi, kitabı havaya fırlatıp bağırış çağırışlarla kutlamışlığım var. En sevmediğimse Arya’nın kör olması. Yine kitabı fırlatıp birkaç hafta elime almamışlığım var.
Dizide sevdiklerime geleyim. Burada mevzu tamamen oyuncuların karakterleri nasıl yansıttığıyla alakalı benim gözümde. Varys ve Littlefinger’ı, yine Davos’u, Melisandre’yi, Stannis’i seviyorum. Kitapta sevmediğim Daenerys’e dizide pek soğuk değilim. Cersei dizide inanılmaz, bayılıyorum. Yine kitapta çok fazla olmasa da sevdiklerimden Jon Snow’u dizide pek sevemiyorum. Ağzına vurasım geliyor. Sansa’yı burada da beğenmiyorum.
Dizide çok sevdiğim birkaç yer var. İlki Dany’nin Astapor’dan Lekesizler’i alıp ejderhalarıyla şehirden çıkışı. Çok etkilenmiş, aşırı gaza gelmiştim. Bunun dışında son sezondaki Çetinocak savaşını ciddi şekilde ağzım açık onlarca sefer izledim. İlk izlediğimde sabahın 6’sında ayağa kalktım. Durdurdum sigara yaktım. Spesifik olarak şurasını sevmedim diyebileceğim bir şey hatırlayamadım.
Apayrı parantezim de Tyrion’a gelsin. Dizide de, kitapta da yeri bambaşka. <3
Kitapta olup da dizide olmayan, ”Keşke şunu da koysalarmış,” dediğiniz şeyler var mı?
Bran ve ekibine Duvar’ın diğer tarafında yol gösteren Soğukel ve Leydi Taşyürek ilk aklıma gelenler. Kesinlikle dizide olması gereken çok daha fazla şey var ama öyle uygun görmüşler, ne diyelim. :(
Kitap çevirdiğinizi de yazmışsınız. Nasıl gidiyor? Altyazı çevirmenliği ile karşılaştırıldığında kolaylıkları/zorlukları neler?
Kitap çevirisi inanılmaz eğlenceli. Şimdiye kadar teknoloji odaklı diyebileceğim iki kitap çevirdim. İkisi de bu sonbaharda yayımlanacak ve ikisinden de çok keyif aldım. Bambaşka bir dünya, o kitapları elime aldığımda neler hissedeceğimi düşünmek bile içimi kıpır kıpır ediyor. Yani çok güzel gidiyor, bir sıkıntı çıkmazsa bundan sonra da çevirmeye devam edeceğim. Altyazıya nazaran en büyük zorluğu, çevirinin en az iki ay sürmesi. Herhangi bir kolaylığı yok. Motivasyonu ise tamamen farklı. Basılı bir eserde katkım olduğunu bilmek çok çok farklı hissettiriyor.
Çevirmediğiniz ama şunları izlerseniz pişman olmazsınız, dediğiniz diziler neler?
Breaking Bad’i azıcık çevirmiş olsam da izlemeyen kimsenin olmaması gerektiğini düşünüyorum. Onun dışında yenilerden Sense8 ve Mr. Robot kesinlikle harika. House of Cards, Carnivale, The Wire ve Newsroom’u da izlenmeden geçilmemesi gereken diziler olarak görüyorum.
Star Wars’a değinmeden olmaz. The Big Bang Theory’nin çeviri notlarına ”Star Wars’u daha izlemediniz mi? – Star Wars’u izleyin.” Gibi önerilerde bulundunuz. Nasıl başladı Star Wars hayranlığı?
Aslında Star Wars’a özel bir hayranlığım yok. O yakarışlarım tamamen Big Bang’in 4. 5. Sezonlarına gelmiş insanlara artık Star Wars esprilerini açıklamak istemememden kaynaklanıyor. Ki Star Wars izlememek nedir yani? İzleyeceksiniz.
J. R. R. Tolkien’in kitaplarını okudunuz mu? Okuduysanız yarattığı Orta Dünya hakkındaki düşünceleriniz neler?
Okudum tabii ki. Tolkien çok başka bir insan, edebiyat türü yaratmış bir insan. Onun Orta Dünya’sı başka hiçbir fantastik dünya ile karşılaştırılamayacak kadar güzel. Şimdi bayıla bayıla okuduğumuz her eserde onun etkileri var. Orta Dünya hakkındaki düşüncelerim deyince pek bir şey yanmıyor ama Tolkien’in bin yıl sonra bile yeri hep ayrı olacak bir adam olduğunu düşünüyorum. Fantastik olan her şeye Tolkien ilham verecek.
Yüzüklerin Efendisi’nin – Hobbit’in filmlerini nasıl buluyorsunuz? Eğer kitapları okuduysanız yeterince iyi aktarıldığını düşünüyor musunuz beyaz perdeye?
Hobbit’in sinemaya aktarım süreci film endüstrisinde en rahatsız olduğum şey olabilir. Kitabı bir günde okumuştum ben. Sinemaya iki film olarak aktarılacağını öğrendiğimde biraz canım sıkılmış, inanılmaz fazla olay olduğu için hadi neyse demiştim. Sonra üç filme çıkardılar ve bende ipler koptu. Kitaba zarar verdi benim gözümde. Her filmi IMAX’te izlesem de kitap ile karşılaştırdığımda filmlerden rahatsızım. Orta Dünya’yı görmek yine çok keyifliydi ama bu şekilde olmak zorunda değildi.
Bir yorum
Yazıdan Bahsedenler » Translating Game of Thrones into Turkish: the Man who Brought Jon Snow to Turkey Ajam Media Collective