Isengard

 

Isengard

Isengard

Isengard’ın İnşaası

Isengard, Numenor’un çöküşünün ardından, büyük ihtimalle Elendil oğlu Anarion tarafından yaptırılan; Gondor’un üç kulesinden (diğerleri Minas Anor ile Minas Ithil’dir) birini barındıran; Gondor’un kale kenti. Gondor ile yaşıt olup, İkinci Çağ’ın 3320 yılında inşa edilmiştir. İçinde bir kule bulunduran dümdüz bir daire şeklindedir ve kaleyi çevreleyen surları aslında Dumanlı Dağlar’ın (Hithaeglir) bir parçasıdır.

Gandalf, Isengard’ı şu şekilde anlatmıştır:

Seher vakti yola çıktım; uzun yollar sonunda Saruman’ın yaşadığı yere vardım. Burası ta güneyde, Isengard’da, Dumanlı Dağlar’ın sonunda, Rohan Geçidi’ne yakınlarında bir yerdir. Boromir’in de söyleyeceği gibi, Dumanlı Dağlar ile Ered Nimrais, yani onun memleketindeki Ak Dağlar’ın en kuzey etekleri arasında uzanan, büyük, açık bir düzlüktür Rohan Geçidi; fakat Isengard duvar gibi sarp kayalardan oluşan bir çemberdir; çemberin içinde bir vadi; vadinin tam ortasında da Orthanc adında taş bir kule vardır. Bu kule Saruman tarafından değil, çok zaman önce Numenorlu insanlar tarafından yapılmıştır; çok yüksektir, pek çok gizi vardır; yine de sanki el yapısı değilmiş gibi durur. Kuleye ulaşmak için Isengard çemberinden geçmek gerekir; bu çemberde de sadece tek bir kapı vardır.

Isengard, Gandalf’ın da dediği gibi Rohan Geçidi yakınlarındadır. Bu geçit, Isengard’ın batısında bulunup, kalenin yapılış sebebiydi; çünkü Gondor, o geçidi korumak, gerektiğinde kapatmak için yaptırdı. Isengard’a sahip olan, o geçide de sahip oldu. Rohan Geçidi’nin de batısında, kuzeye doğru uzanan Dunland vardı. Güneyinde ise doğu-batı doğrultusunda uzanan Calenardhon Ovası bulunuyordu. Isengard’ın kuzeyinde Dumanlı Dağlar ile, kuzeydoğusunda Fangorn Ormanı duruyordu. Her ne kadar açık bir alan gibi görünse de değildi. Isengard’ın surları da fazla yüksek olmayan dağlar tarafından çevrilmişti ve tek giriş güneydendi.

O dağlar ile Isengard arasındaki vadiye Üçüncü Çağ’da Saruman’dan dolayı Arif Vadisi denildi ama elfler Saruman Vadisi dediler ve Elfçe’deki adı da Nan Curunir oldu.

Isengard Çemberi’ne tek giriş güney yandandır. Önce bir kemer karşılar. Bu kemerin girişini demirden kapılar korurdu. Kapılar ise sürgülerle kilitleniyordu. Kapının ardındaki kemerin içinde, sol tarafta kapı muhafızlarının kaldığı yer ve onların kileri bulunuyordu ve isteyen, oradan Isengard surlarına çıkabilirdi. Surların, Dumanlı Dağlar’ın parçası olduğunu söylenmişti; her ne kadar doğal pozisyonunda dursa da Gondorlular surları kendi elleriyle işledi.

Isengard’ın Coğrafyası

Tolkien Isengard’ın yapısı ile ilgili daha ayrıntılı bilgileri şu şekilde şöyle anlatmıştır:

Dağın kolu altında, Arif Vadisi’nde sayısız yıllar boyu var olmuştu insanların Isengard dedikleri o kadim yer. Biraz dağların yaratılışı ile şekillenmişti, ama eskilerin Batılı İnsanları burada muazzam işler yapmışlardı…

… Halka şeklinde, taştan, büyük bir sur, yükselen uçurumlar gibi dağ sırtının korumasından çıkıyor, sonra dönüp tekrar dağa varıyordu. Sadece tek bir yapılmıştı, güney suruna oyulmuş büyük bir kemer şeklinde.Buraya kara kayalar içine, her iki tarafı da demir kapılarla kapanan uzun bir tünel oyulmuştu. Kocaman menteşeleri üzerinde öylesine çalışılmış, öylesine yerleştirilmişlerdi ki sürgülenmedikleri zaman bir elin itmesiyle hiç ses çıkarmadan hafifçecik hareket ediyordu kapılar.İçeri girip de yankılarla dolu tünele varan biri; bir düzlük, geniş, alçak bir kaseye benzeyen boş, büyük bir daire görürdü: Bir uçtan bir uca bir mil kadar vardı bu daire. Bir zamanlar burası yemyeşil, bulvarlarla, dağlardan akıp gelen ve bir göle dökülen derelerle sulanan mevya ağaçları koruluklarıyla doluydu.

Isengard’ın merkezinde yükselen Orthanc kulesi ise şöyle tasvir edilir:

Bütün yollar dairenin merkezine doğru zincirler arasında uzanıyordu. Orada harika biçimli bir kule duruyordu. Kuleye, Isengard Halkası’nı düzenleyen eskinin yapıcıları arasından biçim verilmişti ama yine de kule sanki insanların hünerleriyle yapılmamış da, tepelerin kadim cefalarıyla, yerkürenin kemiklerinden yarılmış çıkmış gibiydi. Taştan sivri tepeli bir adacık halindeydi; hem siyahtı, hem de ışınlar saçan bir sertlikteydi: Bir sürü kenarı olan dört muazzam sütun birbirine kaynatılarak tek bir sütun haline getirilmişti ama tepesine yakın boynuzlara ayrılmıştı; boynuzların ucu mızrak ucu kadar sivri, kenarları bıçak kenarı kadar keskindi.

Bunların arasında dar bir alan vardı ve bu alanda bulunan, üzerine garip işaretlerin yazılmış olduğu cilalanmış taştan zemin üzerinde duran biri, yerden beş yüz ayak yukarıda durmuş olurdu. Burası Saruman’ın hisarı Orthanc’tı; Orthanc adı iki anlama geliyordu (ya kasten, ya da tesadüfen); çünkü orthanc elf dilinde Yılandişi Dağı, ama eski Yurt Dili’nde Şeytani Akıl demekti.

İşte böyle bir yerdi Isengard, Saruman’ın eline düşmeden önce. Bir zamanlar yeşil çimenlerin bittiği bir vadi içindeki bir kale kent. Bu kale kentin varlığı İkinci Çağ’a, Numenor Sürgünleri’nin bilgeliklerinin henüz azalmaktan çok uzak olduğu yıllara dayanıyordu.

Isengard’ın Saruman’a verilmesi

Isengard

Isengard, kurulduğu sırada Gondor’a aitti. Gondor Hükümdarları, Orthanc’a bir palantir yerleştirdi. Elendil’in ölümünden sonra Isildur kuzeye gidince; burası Anarion Hanedanı’na hizmet etmeye başladı. Orada Gondor’un önemli şahsiyetleri kalıyor, Orthanc Kulesi tepesinden yıldızları gözlüyorlardı; fakat Gondor’da uzun süre barış hakim olunca; Isengard da Gondor için olan önemini gün be gün kaybetti.

Zamanla Dunland’a Edain soyundan olmayan insanlar göç etmeye başladılar. Isengard, Gondor’a ait olsa da bu insanlardan bazıları Isengard’da kendilerine yer buldular.

Üçüncü Çağ’da, 2510 yılında orklar ve Doğudölleri Calenardhon Ovası’nı fethedip, Isengard’ı kuşatma altına aldılar. Bu olay Gondor’un on ikinci vekilharcı Cirion’un zamanında oldu. Gondor ordusu yok olmaya yakınken Kuzey’in atlıları, Genç Eorl önderliğinde Gondor’un yardımına geldi. Kendilerine yine kendi dillerinde Eotheod diyorlardı ki bu kelime dilimize Atçanlar olarak çevirilmiştir. Gondorlular ise onlara Rohirrim yani At Beyleri dediler. Edoras’ta Genç Eorl’ü tasvir eden bir resim vardır ve o resmi Tolkien şöyle anlatmış:

Duvarlara bir sürü dokuma örtü asılmıştı ve bunların üzerlerinde kimisi yıllarla donuklaşmış, kimi gölgede kalarak kararmış, kadim efsanelerin resimleri vardı. Fakat bu suretlerin birine güneş ışınları düşmüştü: Ak ata binmiş, genç bir adam. Koca bir boruyu üflüyor, sarı saçları rüzgârda uçuşuyordu. Atın başı kalkmış, kişnerken burun delikleri kızararak açılmıştı ve uzaktaki cengin kokusunu alıyordu. Yeşil-beyaz gürüldeyen su, hızla akarak, dizleri hizasında dönüyordu.

Burada görüntü karşısında Aragorn şöyle dedi:

Bakın, Genç Eorl! Böyle sürmüştü atını Kuzey’den Celebrant Meydan Savaşı’na!

Rohirrim’in bu yardımı karşılığında Gondor, Rohirrim’e Calenardhon Ovası’nı verdi. Buna Gondor tarafından itiraz eden olmadı; fakat Dunlandlılar, Rohanlılar’dan nefret etti. O toprakları gereksiz bir biçimde benimsemişlerdi.

Rohan’a rağmen Isengard bir süre daha Gondor’da kaldı ama Orthanc kilitlendi ve anahtarlarını vekilharç aldı. Isengard ile Minas Tirith’in bağlantısı bir süre daha can çekiştikten sonra tamamen kesildi ve Gondor’un küçük bir ileri karakolu haline geldi.

Gondor’un reisleri Isengard’ı bırakınca, oraya bir Dunlandlı yerleşti ve Rohan Geçidi’ni Dunlandlılar’a açarak hepsini Rohan’ın başına bela etti ve Isengard’daki işler öyle bir çığrından çıktı ki Gondor’a sadık olan herkes katledildi. O zamanın Rohan Kralı Deor, Gondor Vekilharcı Egalmoth’tan yardım istediyse de yanıt alamadı. Dunlandlılar’ı Isengard’dan sürmek 2758-59 yıllarında, Rohan Kralı Frealaf tarafından mümkün kılındı. Kral, Isengard’ı kuşattı ve Dunlandlılar’ı oradan çekip çıkardı.

2759 yılında ise Saruman bizzat giderek, Gondor Vekilharcı Beren’den Orthanc’ın Anahtarları’nı istedi. Beren de Saruman’ın orayı adam edebileceğine inanarak anahtarları verdi. Bu işe Rohan da sevindi; çünkü Isengard’ın bir daha düşmeyeceğini düşünüyorlardı.

Saruman, bir müddet Gondor’un izniyle oturdu ama 2953 yılında artık Isengard tamamen Saruman’a ait oldu. Saruman burada Sauron’un kayıp hazinesi olan Tek Yüzük’ü nasıl bulacağının planlarını yapmaya başladı. Genellikle gözlerini Ferah Çayırlar’a ve Anduin’in Ferah Çayırlar’a yakın olan kısmına çevirdi; fakat Sauron’un Dol Guldur’daki varlığı yüzünden geniş çapta bir araştırma yapmaya korktu ve Ak Divan’ın da baskısıyla 2941 yılında Sauron’u sürdü. Araştırmalarını daha da derinletmesine rağmen hiç ipucu bulamadı.

Gandalf’ın Isengard’a Gelişi

Sauron, Barad-Dûr’a 2942 yılında geri döndü ve Mordor’a dönünce Minas Ithil’deki palantire sahip oldu. Böylece Saruman tuzağa düşürüldü. Sauron, palantir aracılığı ile Saruman’ı kendi yanına çekti. Daha sonra Saruman Isengard’da kendi için bir ordu kurmaya başladı. Orta-Dünya’yı fethetmeye Rohan’dan başlayacaktı; ama önce yapması gereken bir iş daha vardı: Boz Radagast’ı haberci olarak Gandalf’a gönderdi. 10 Temmuz 3018 tarihinde Gandalf Isengard’a geldi. Aralarında geçen konuşma şöyledir:

Geldin demek Gandalf.

Evet, geldim. Yardımını almaya geldim Ak Saruman

Öyle mi gerçekten Gri Gandalf! Yardım ha? Bu kadar kurnaz ve bu kadar bilge olan, ülkeden ülkeye dolaşan, kendisini ilgilendirse de ilgilendirmese de bütün işlere burnunu sokan Gri Gandalf’ın yardım istediği pek duyulmamıştır.

Fakat eğer aldatılmadıysam işler öyle bir değişiyor ki hepimizin kuvvetlerini birleştirmesi gerekiyor artık.

Öyle olabilir; fakat bunu düşünmekte çok geç kaldın. Benden, Divan’ın başından, en önemli meseleyi ne kadar zamandır gizliyordun acaba? Peki ya şimdi seni Shire’daki ininden buralara getiren nedir?

Dokuzlar yeniden ortaya çıktı. Nehri geçmişler. Radagast öyle söyledi.

Boz Radagast! Kuş terbiyecisi Radagast! Saf Radagast! Salak Radagast! Yine de ona biçtiğim rolü oynayacak kadar aklı varmış. Geldin işte, benim de mesajımın bütün amacı buydu. Ve burada kalacaksın Gri Gandalf, yolculuklarını unutup dinleneceksin. Çünkü ben Arif Saruman’ım, Yüzük Yapıcısı Saruman, Rengârenk Saruman!

Ben akı tercih ederim.

Ak! Başlangıçtır o. Beyaz kumaş boyanabilir. Beyaz sayfaya yazılabilir; beyaz ışık kırılabilir.

Ve böylece beyaz olmaktan çıkar. Mahiyetini anlamak için bir şeyi kıran kişi de ariflik yolundan sapmış demektir.

Benimle, arkadaşım dediğim aptallarla konuşur gibi konuşmana gerek yok. Seni buraya senden ders almak için değil, sana bir seçim sunmak için getirttim.

Kadim Günler geçti. Orta Günler de geçmekte. Genç Günler başlıyor. Elflerin zamanı bitti fakat sırada bizim zamanımız var: Bizim yönetmemiz gereken insanların dünyası. Fakat bize kudret gerek, sadece Arifler’in görebileceği yararlar adına her şeyi dilediğimiz gibi yönetebilmek için kudret.

Ve dinle Gandalf, eski dostum, yardımcım! “Biz”, dedim, çünkü biz olabiliriz, eğer bana katılırsan. Yeni bir Güç yükselmekte. Buna karşı eski ittifaklar ve siyasetlerin bize bir yararı olmayacak. Elflerden veya ölmekte olan Numenor’dan ümit yok. önündeki, önümüzdeki, bir seçenek bu. Bu Güç ile birleşebiliriz. Bu akıllıca olur Gandalf. Bu yolda umut var. Zafer kapıda; zafere katkıda bulunanlar cömertçe ödüllendirilecektir. Güç büyüdükçe, onun sağlam dostları da büyüyecek ve Arifler, yani senin benim gibi olanlar, sabrederek zamanla onu yönlendirip denetimleri altına alabilirler. Uygun zamanı beklerken düşüncelerimizi yüreklerimizde gizleriz, belki bu arada yapılan kötülükleri kınar, fakat âli ve nihai amacı takdir ederiz:

Bilgi, Kural, Düzen; şimdiye kadar bizim beyhude yere başarmak için uğraşıp durduğumuz, zayıf ya da aylak dostlarımız tarafından desteklenmekten çok kösteklenen her şey. Niyetlerimizi gerçekten değiştirmemiz gerekmez, değiştirmeyiz de, sadece araçlarımız değişmiş olur.

Saruman, bu türden nutukları daha önce de duydum ama bunları sadece Mordor tarafından, cahilleri kandırsın diye yollanan gizli temsilcilerin ağzından duymuştum. Beni onca yoldan, sadece kulaklarımı yormak için çağırmış alacağına inanamıyorum.

Eh, görüyorum ki bu akıllıca yol sana cazip gelmiyor.Zamanı mı değil? Belki de daha iyi biryol vardır, ha?

Neden olmasın Gandalf? Neden olmasın? Hükmeden Yüzük? Eğer ona hâkim olursak o zaman Güç bize geçer. Seni buraya çağırmamın asıl nedeni buydu işte. Çünkü bir sürü gözüm var benim ve bence sen bu kıymetli şeyin şu anda nerede olduğunu biliyorsun. Öyle değil mi? Yoksa Dokuzlar neden Shire’ı sorup dursunlar, senin orada ne işin olsun?

Saruman, Tek Yüzük’ü bir anda bir el kullanabilir ancak ve sen de bunu çok iyi biliyorsun, o yüzden zahmet edip de biz deyip durma! Fakat onu vermem sana, hayır efendim, hele hele şimdi aklındakileri de öğrendikten sonra sana onun hakkında haber bile vermem. Sen Divan’ın başıydın, fakat sonunda maskeni çıkardın. Eh, görünüşe göre önümdeki seçenekler ya Sauron’a, ya da sana teslim olmakmış. ikisini de seçmiyorum. Başka teklifin var mı?

Evet, senin akıllıca davranacağını tahmin etmemiştim zaten, kendi hayrına bile olsa; yine de bana gönül rızasıyla yardım edip bir sürü zahmet ve eziyetten kurtulman için bir fırsat tanıdım sana. Üçüncü seçeneğin burada kalmaktır, sonuna kadar.

Neyin sonuna kadar?

Bana Tek Yüzük’ün nerede bulunabileceğini açıklayıncaya kadar. Seni ikna etmenin çaresini bulabilirim. Ya da sana rağmen yüzük bulununcaya ve Yönetici hafif meselelere vakit ayırmcaya kadar: Mesela Gri Gandalf in küstahlık ve engellemelerine karşılık münasip bir ödül tasarlamak gibi.

Bu zannettiğin gibi hafif meselelerden biri olmayabilir.

Saruman, Gandalf’ı Orthanc Kulesi’nin tepesindeki açıklığa kapattı; fakat Gandalf orada sonsuza kadar misafir olmayacaktı; çünkü Gandalf, Isengard’a gelmeden önce Radagast’tan yardım istemişti. 30 Haziran 3018; Bree yakınları:

Gandalf! Seni arıyordum. Fakat bu yörelerin yabancısıyım. Bütün bildiğim, Shire diye tuhaf bir adla anılan yabani bir diyarda bulunabileceğindi.

Elindeki bilgi doğruymuş; fakat buralı biriyle karşılaşacak olursan böyle konuşayım deme.Shire sınırları yakınındayız. Beni niye arıyordun? Mühim bir şey olsa gerek. Çok acil bir durum olmadıkça pek seyahat etmezdin sen.

Acil bir görevim var. Havadisim kötü. Nazgûl, Dokuzlar yeniden ortaya çıktı. Nehri gizlice geçmiş, batıya doğru ilerliyorlar. Kara giysili süvari suretindeler. Düşman ya çok darda, ya da çok mühim bir amacı var; fakat bu uzak ve metruk yerlere ne diye göz diktiğini bilemiyorum.

Ne demek istiyorsun?

Duyduğuma göre, Süvariler her gittikleri yerde Shire yöresini soruyorlarmış

Shire memleketi. Sana bunları kim söyledi, kim gönderdi?

Ak Saruman, ve eğer ihtiyacın varsa, yardım edeceğini söylememi istedi; ama bir an önce yardımını istemen gerek, yoksa çok geç olacakmış.

Saruman’a gideceğim.

O halde hemen gitmelisin; çünkü ben seni ararken zaman kaybettim ve vakit azalmakta. Seni Yazortası’ndan önce bulmamı söylemişti; Yazortası’nı ettik bile. Buracıktan yola çıksan dahi, Dokuzlar aradığı ülkeyi bulmadan ona ulaşabilmen çok zor. Ben, şahsen hemen geri döneceğim.

Bir dakika bekle! Senin ve yardımını esirgemeyecek her şeyin yardımına ihtiyacımız olacak. Dostun olan bütün hayvanlara ve kuşlara haber yolla. Bu konuyla ilgili her çeşit haberi Saruman’a ve Gandalf’a getirmelerini iste. Orthanc’a haber ulaştırılsın.

Bunu yaparım.

İşte Gandalf böyle bir yardım istedi.Radagast da vakit kaybetmeden Kartal Gwaihir ile irtibata geçti.Gwaihir de toplayabildiği tüm haberleri Saruman’a iletecekken Gandalf ile karşılaştı ve onu Orthanc’tan kaçırdı. Saruman, Gandalf’ın yokluğunu farkettiğinde; Gandalf, Rohan’daydı.

Saruman’ın döneminde Isengard ve çevresinde bir takım değişiklikler oldu.Bu değişiklikleri Tolkien İki Kule’de şöyle anlatıyor:

Arif Vadisi’ne, yani Nan Curunir’e girmişlerdi. Burası sadece Güney’e açılan korunaklı bir vadiydi. Bir zamanlar latif ve yeşildi; Isen buradan çıkıp daha ovalara varmadan derinleşip güçlenerek akardı; çünkü yağmurlann yıkadığı tepelerden gelen bir sürü dere ve pınarla beslenirdi. Etrafında ise hoş ve verimli topraklar uzanırdı.

Ama artık durum böyle değildi. Isengard’ın surları dibinde hâlâ Saruman’ın köleleri tarafından işlenen topraklar vardı ama vadinin çoğu yabani ot ve diken cenneti olmuştu. Böğürtlen çalıları ya yerlere yayılmıştı ya da çalılan ve tepeleri aşarak minik hayvanların kendilerine yuvalar yaptığı kaba mağaralar oluşturmuştu. Hiç ağaç yetişmiyordu burada; ama sık büyümüş bitkiler arasında yakılmış veya baltayla kesilmiş kadim korulara ait ağaçların çotukları hâlâ görülebiliyordu. Burası hüzün verici bir yerdi; aceleci suların taşlarda çıkardığı gürültüler dışında sessizdi. Dumanlar ve buharlar kasvetli bulutlar halinde sürüklenip derelere siniyordu. Süvariler konuşmuyordu. Birçoğunun yüreklerinde kuşku vardı, bu yolculuk hangi kederli sona varacak diye merak ediyorlardı.

Birkaç mil gittikten sonra yol, kare kare kesilerek hünerle işlenmiş kocaman düz taşlarla döşeli geniş bir caddeye dönüştü, taşların bağlantı yerlerinde hiç ot görünmüyordu. Şıpırdayan sularla dolu derin su yollan her iki yanlarında uzanıyordu. Aniden önlerinde yüksek bir sütun beliriverdi. Kapkaraydı ve üzerine uzun, ak bir El gibi yontulup boyanmış büyük bir taş yerleştirilmişti. Parmağı kuzeyi işaret ediyordu…

…Saruman yavaş yavaş burasını kendi değişen amaçlarına göre biçimlendirmiş, kendince daha da mükemmelleştirmişti ama aslında aldanmıştı; çünkü uğruna eski irfanını terk ettiği bütün o sanatlar, o ince planlar ve samimiyetle kendisine ait olduğunu zannettiği şeyler Mordor’dan başka bir yerden gelmiyordu; yani yaptığı şey, hiçbir rakibi olmayan, yapılan dalkavuklulara da sadece gülen, zamanına hükmeden, kendi gurur ve ölçülemez gücü içinde kendini emniyette hisseden o kocaman kalenin, o cephane ve talimhanenin, o hapishanenin, o muazzam güce sahip olan fırının, Barad-Dûr’un, Karanlık Kule’nin bir kopyasından, çocukça bir modelinden veya bir kölenin dalkavukluğundan başka bir şey değildi.

Saruman, maskesini daha fazla gizlemedi. Öncelikle Şubat ayının sonlarına doğru Yüzük Kardeşliği’ni dağıtmak ve Yüzük’ü ele geçirmek amacıyla Uruk-Hai’yi gönderdi. Gandalf’ın da orada olacağını sandığı için kalabalık bir grup yollamıştı. Ardından Rohan’ın İkinci Kumandanı Theoden oğlu Theodred’i öldürmek amacıyla 25 Şubat 3019 tarihinda Isen Nehri Geçitleri’ne adamlarını yolladı. Saruman burada amacına ulaştı. Theodred öldürüldü. Ondan bir gün sonra ise Gondor’lu Boromir, Saruman’ın Uruk-Hai birlikleri tarafındanoklarla öldürüldü. Pippin ve Merry tutsak alındı. Frodo tam zamanında kaçmayı başarmıştı. Gerçi Uruk-Hai’den habersizdi; ama Uruk-Hai, Frodo’yu bulamadılar. Böylece Yüzük, Saruman’a gidemediyse de; Kardeşlik dağıldı.

Saruman, Yüzük’ün geleceğinden o kadar emindi ki daha fazla sabredemeyerek Isengard’dan çıkıp, Fangorn Ormanı yakınlarında adamlarını beklemeye koyuldu; fakat Uruk-Hai fazla uzak olmayan bir yerde Rohan’ın Üçüncü Kumandanı Eomer ve atlıları tarafından tuzağa düşürüldüler.O yakınlarda Saruman üç gezgine rast geldi. Gezginler, Saruman’ın kim olduğundan habersiz bir şekilde ateşin yanına çağırdılar. Saruman ise aniden havaya karıştı.

Saruman, gezginlerin kimliklerini biliyordu. Onlar, Gandalf’ın yol arkadaşları Aragorn, Legolas ile Gimli’den başkası değildi. Bu yüzden hemen ayrıldı oradan. 2 Mart’ta Saruman, Isen Geçitleri’ne bir ordu daha yolladı. Bu kez amacı, ana ordusu için yol açmaktı. Bunda da başarılı oldu ve geceyarısında on bin kişilik Uruk-Hai, kurt ve Dunlandlı’dan oluşan ordu Miğfer Dibi’ne ilerlemeye başladı. Bu olayı bizzat gören Merry şöyle anlatmış Üç Gezgin’e:

Aniden muazzam bir hareket oldu. Borular gürledi ve Isengard’ın surlarından yankılandı. Bizi fark ettiklerini ve savaşın başlayacağını düşündük. Ama alakası yokmuş. Saruman’ın bütün adamları çıkıp gidiyordu. Ne bu savaş, ne de Rohan Süvarileri hakkında pek fazla bir şey bilmiyorum ama herhalde Saruman, kral ile adamlarının işini son bir darbeyle bitirmeye niyetliydi. Isengard’ı boşalttı. Düşman’ın gidişini seyrettim: Yürüyüşe geçmiş, ucu bucağı olmayan ork sıraları, kocaman kurtlara binmiş birlikler. Ayrıca insan taburları da vardı. Birçoğu meşale taşıyordu, alevlerin ışığında yüzlerini görebiliyordum. Çoğu oldukça uzun boylu ve kara saçlı, somurtkan ama tam anlamıyla kötü görünüşlü olmayan sıradan adamlardı. Fakat aralarından bazıları korkunçtu: İnsan boyunda, gulyabani yüzlü, sarı benizli, yan yan, kısık bakışlı olanlar.

Isengard’ın Yıkılışı

Isengard

Orklar çıkıp gittikten bir saat kadar sonra entlerin saldırısı başladı.

Saruman bütün ordusunu yolladıktan sonra sıra bize geldi. Ağaçsakal bizi yere indirerek kapılara gitti ve Saruman’ı çağırarak kapılan yumruklamaya başladı. Surlardan atılan oklardan ve taşlardan başka cevap gelmedi. Fakat oklann entlere bir etkisi olmuyor. Canlannı yakıyor elbette ve onlan hiddetlendiriyor: Tıpkı bizi sokan sinekler gibi. Ama bir ent, iğnedenlik gibi ork okları içinde kalsa bile yine de önemli bir yara almaz. Her şeyden önce, zehirlenmezler; üstelik derileri çok kalına benziyor, ağaç kabuklanndan daha kalın. Onları ciddi şekilde yaralayabilmek için çok ağır balta darbeleri indirmek gerekir. Baltayı sevmiyorlar. Fakat bir ent için bir sürü iri baltalı adam gerekir: entin birinden bir kıymık koparan adamın ikinci bir şansı olmaz zaten. Ent elinden çıkan bir yumruk demiri incecik bir teneke gibi yamultuyor.

Ağaçsakal birkaç ok yedikten sonra ısınmaya başladı ve gerçekten ‘aceleci olmaya’ başladı kendi deyimiyle. Kocaman bir hum-ham salıverince bir düzine ent daha koca adımlanyla yanına geldiler. Hiddetlenmiş bir ent, korkunç bir şey. Parmakları, ayak parmakları kayalar üzerinde dönüveriyor ve kayalan ekmek kınğı gibi ufalayıveriyorlar. Bu tıpkı, koca ağaç köklerinin yüz yılda yaptığının bir iki saniyede olduğunu görmek gibi bir şeydi.

İttiler, çektiler, yırttılar, sarstılar, vurdular ve çatırtıyla patırtıyla bu muazzam kapılar beş dakika içinde harabeye dönüp yerle bir oldu; bazıları surları yemeye koyulmuştu bile, tıpkı kum çukurundaki tavşanlar gibi. Saruman ne olduğunu sandı, bilemiyorum; ama her halükârda olanlarla nasıl baş edeceğini bilemedi.

Sonra Pippin hikayeyi devam ettirdi:

Bizim saldırımız başlar başlamaz, Isengard’da kalmış olan birkaç sıçan da entlerin açtıkları deliklerden sıvışmaya başladı. Entler sorguya çektikten sonra insanların gitmesine izin verdi, bu uçta iki üç düzine kadar adam vardı. Ne boyda olursa olsun ork tayfasından fazla kaçabilen olduğunu zannetmiyorum. Huornlardan kaçan olmadı: O zamana kadar onlardan bir orman dolusu olmuştu, vadiden gidenlerden başka.

Entler güney surlarının büyük bir bölümünü un ufak ettikleri zaman, kalan halkı da sıvışıp onu tek başına bırakınca, Saruman panik içinde kaçtı. Biz vardığımızda galiba kapılardaydı: Herhalde muhteşem ordusunun gidişini seyretmeye gelmişti. Entler kırıp dökerek yollarını açınca o da aceleyle kaçtı. Önce onun yerini bulamadılar. Fakat gece açıldı; etrafta müthiş bir yıldız ışığı vardı, entlerin görmelerini sağlayacak kadar; aniden Tezmertek haykırdı, ‘Ağaç katili, ağaç katili!’ Tezmertek kibar bir yaratıktır ama işte özellikle bu yüzden Saruman’a daha çok hiddetleniyor: Halkı ork baltalarından insafsızca eziyet çekmişti, iç kapıdan yola sıçradı; ayaklandığında rüzgârdan daha hızlı hareket edebilir.

Sütunların gölgeleri arasında bir içeri, bir dışarı aceleyle hareket eden solgun bir şekil vardı ve neredeyse kulenin kapısına varmıştı. Ucu ucuna kaçabildi. Tezmertek o kadar ateşle düşmüştü ki peşine, yakalanmasına ve boğazlanmasına bir veya iki adım kalmıştı kapıdan süzülüp girdiğinde.

Saruman sağ salim Orthanc’a geri dönünce kıymetli makinalarını işe koyması pek vaktini almadı. O vakte kadar birçok ent Isengard’a girmişti: Kimi Tezmertek’i izlemiş, kimi doğudan ve batıdan yarıp girmişti; etrafta dolanıp büyük ziyan veriyorlardı. Aniden ateşler ve kötü dumanlar yükseldi; düzlükteki bütün delikler ve maden kuyuları fışkıırp püskürmeye başladı. Entlerin bir kısmı yanıp kabardılar. Bir tanesi, galiba ona Kayınkemiği diyorlardı, çok uzun boylu, yakışıklı bir ent idi, bir çeşit sıvı ateşin zerrecikleri içine girdi ve bir meşale gibi yandı: Korkunç bir görüntüydü.

Bu onları zıvanadan çıkarttı. Daha önce gerçekten ayaklanmış olduklarını düşünüyordum; ama yanılmışım. Sonunda ayaklanmanın ne olduğunu gördüm. Hayret verici bir şeydi. Taşlar çatlayıp sadece onların gürültülerinden dökülünceye kadar gürlediler, böğürdüler, boru gibi öttüler. Merry ile ben yere yatıp pelerinlerimizle kulaklanmızı tıkadık. Orthanc kayasının ertafında tekrar tekrar döndü entler iri adımlarıyla; patlamış bir fırtına gibi estiler, sütunları kırarak, koca taş dilimlerini yaprak gibi havaya savurarak, maden kuyularının içine çığ gibi kayalar yuvarladılar. Kule bu dönen hortumun tam ortasındaydı. Demir kazıkların, blok blok taş duvarların yüzlerce ayak yukarda döndüklerini ve Orthanc’ın pencerelerine çarptıklarını gördüm.

Fakat Ağaçsakal soğukkanlılığını muhafaza etti. Şansına hiç yanığı yoktu. Halkının hiddetle kendi canlarını yakmasını ve bu karışıklıkta Saruman’ın deliğin birinden kaçmasını istemedi. Entlerin çoğu kendilerini Orthanc kayasına savuruyorlardı; ama bu onları bitiriyordu. Kaya son derece pürüzsüz ve sertti. Belki de içinde bir çeşit büyü vardı, Saruman’ınkinden daha eski ve daha güçlü bir büyü. Her neyse, kayaya bir türlü tutunamıyorlardı; kayayı çatlatamıyorlar, kendilerini onun karşısında yaralayıp bereliyorlardı.

Derken Ağaçsakal meydana çıkarak bağırdı. O muazzam sesi bütün yaygarayı bastırdı. Ölüm sessizliği oldu aniden. Bu sessizlikte kulenin yüksek penceresinden tiz bir kahkaha duyduk. Bu entler üzerinde garip bir etki yaptı. Kaynıyorlardı; ama şimdi soğumuşlar, bir buz kadar sert ve sessiz olmuşlardı. Düzlüğü terk ederek Ağaçsakal’ın etrafında toplandılar, kıpırdamadan durdular. Ağaçsakal onlarla kendi dillerinde konuştu bir süre; sanırım onlara kendi yaşlı kafasında çok önceleri yapmış olduğu bir planı anlatıyordu. Sonra aniden gri ışıkta sessizce solup gittiler. O sıralarda gün ışımaya başlamıştı.

Kuleye bir gözcü diktiler sanırım ama gözcüler gölgelerde o kadar güzel gizlenmiş, o kadar kıpırdamadan duruyordu ki, ben bile onları göremiyordum. Diğerleri kuzeye ayrıldılar. Bütün o gün boyunca ortalıkta görünmeden bir şeyle uğraştılar. Çoğunlukla biz yalnız başımıza bırakıldık. Korkunç bir gündü; biraz etrafta dolandık gerçi, ama Orthanc’ın pencerelerinin görüş alanı dışında duruyorduk elimizden geldiğince: Pencereler bize o kadar tehditkâr bakışlarla bakıyorlardı ki. Zamanın çoğunu yiyecek bir şeyler aranarak geçirdik. Sonra oturup, uzakta, güneyde Rohan’da nelerin olup bittiğini ve grubumuzun geri kalanlarının başına neler geldiğini merak ederek muhabbet ettik. Arada sırada uzakta bir kayanın takırdayarak düştüğünü, güm güm seslerin tepelerden yankılandığını duyabiliyorduk.

Akşamüstü dairenin çevresinde yürüdük ve neler olup bittiğini görmeye gittik. Vadinin başında büyük, gölgeli bir huorn ormanı vardı; bir tane de kuzey surlarının orada vardı, içlerine girmeye cesaret edemedik. Fakat içeride yaptıkları işin yırtan, parçalayan sesi duyuluyordu. Entler ile huornlar kocaman delikler ve hendekler kazıyorlar, büyük su birikintileri ve setler yapıyorlar, Isen’in ve bulabildikleri her derenin ve çayın suyunu topluyorlardı. Onları işleriyle baş başa bıraktık.

Böyle yıkıldı Isengard’ın surları ama Orthanc zamanın fırtınalarına nasıl dayandıysa, entlerin fırtınasına da öyle dayandı. Saruman içeride güvendeydi ve oradan çıkmaya da hiç niyeti yoktu.

O günün akşamı Gandalf geldi ve Ağaçsakal’ı Grima Solucandil hakkında uyardı. Birkaç gün sonra da Grima geldi ve Ağaçsakal, O’nu Saruman’ın yanına yolladı. O günün öğleninde ise Gandalf, yanında Kral ve Kardeşlik’in üç üyesiyle tekrar Isengard’a geldi. O gün Saruman ile bir anlaşma yapmaya çalıştılarsa da başarısız oldular. Aralarında şöyle bir konuşma geçti:

Saruman,Saruman! Saruman ortaya çık!

Kim o? Ne istiyorsunuz?

Ben bu sesi tanıyorum ve bu sesi duyduğum ilk güne lanet olsun.

Madem onun ayakişlerine bakar oldun Grima Solucandil, git de Saruman’ı getir! Zamanımızı boşa harcama!

Saruman: Evet? Neden istirahatimi bozuyorsunuz? Gece gündüz bana hiç rahat vermeyecek misiniz?

Haydi ama, içinizden en az ikisini ismiyle tanıyorum. Gandalf’ı buraya yardım veya nasihat aramaya geldiğini ümit etmeyecek kadar iyi tanıyorum. Ama siz, Rohan Yurdu’nun Hükümdarı Theoden siz soylu nişanlarınızla, dahası Eorl Hanedanı’nın zarif simasıyla kendinizi hemen belli ediyorsunuz. Ah, üç kere şanlı Thengel’in şerefli oğlu! Neden daha önce ve dost olarak gelmediniz? Ne çok arzu etmiştim sizi, batı topraklarının en kudretli kralını görebilmeyi; özellikle de şu geçen yıllarda, sizi kuşatmış olan şu akılsızca ve kötü düşüncelerden korumak için! Çok mu geç artık yoksa? Rohanlı adamların da katkısının bulunduğu, maruz kaldığım bu zararlara rağmen, sizi hala koruyabilir, eğer seçtiğiniz yolda ilerlemeye devam ederseniz kaçınılmaz olan yıkımınızdan kurtarabilirim.

Bu büyücünün sözleri tepesinde duruyor. Orthanc lisanında yardım, yıkım; kurtarmak ise kıyım demektir, bu gayet açık. Fakat biz buraya yalvarmaya gelmedik.

Rahat dur! Henüz seninle konuşmadım Gloin oğlu Gimli.Senin evin çok uzaklarda ve bu toprakların sorunları seni pek ilgilendirmez. Fakat bu işlere karışman senin arzunla olmadı, o yüzden oynadığın rol için-ki eminim ki yiğitçe bir roldür- seni suçlu tutmayacağım. Fakat rica ediyorum senden, bırak da önce Rohan Kralı ile, komşum, bir zamanlar dostum olan kişiyle konuşayım.

Siz neler söyleyeceksiniz Theoden Kral? Benimle ve temelleri uzun yıllara dayanan bilgimin getireceği yardım ile barışacak mısınız? Kötü günler için kafalarımızı birleştirmeyelim mi; öylesine iyi niyetle yaralarımızı sarıp, ülkelerimizin ikisini de daha önce hiç olmadığı kadar yeşertip çiçeklendirmeyelim mi?

Beyim, duyun beni! Şu anda bizi uyardıkları tehlikeyi hissediyoruz. Sonunda çatal diline bal sürmüş yaşlı bir yalancı tarafından ağzımız açık bırakılmak için mi sürdük atlarımızı zafere? Böyle konuşurdu kapana kısılmış bir kurt av köpekleriyle, eğer konuşabilseydi. Size ne yardımı dokunabilir ki aslında? Bütün arzusu içine düştüğü bu durumdan kurtulmak. Fakat siz, işi gücü ihanet ve cinayetle olan bu kişiyle konuşup, görüşecek misiniz? Geçitlerdeki Theodred’i, Miğref Dibi’ndeki Hama’nın mezarını hatırlayın!

Madem söz zehirli dillere geldi seninkine ne demeli genç yılan?

Haydi Eomund oğlu Eomer! Her adamın hayatta bir rolü vardır. Senin rolün silahlarla gösterdiğin bahadırlık; bu yüzden de büyük bir şeref kazanıyorsun. Sen efendinin düşman dediği herkesi öldür ve bununla yetin. Anlamadığın siyasete burnunu sokma. Ama belki, eğer kral olursan, kralın arkadaşlarını iyi seçmek zorunda olduğunu anlarsın. Gerisinde ister gerçek, ister hayal mahsulü olsun, ne tür keder verici haller bulunursa bulunsun, Saruman’ın dostluğu ve Orthanc’ın gücü kolay kolay bir kenara atılmaz. Bir muharebe kazandınız, bir savaş değil – onu da bir daha güvenemeyeceğiniz bir yardım sayesinde kazandınız. Bir dahaki sefere Ormanın Gölgesi’ni kendi kapınızda bulabilirsiniz: Dik başlı ve duygusuzdur bu gölge; insanlara karşı hiç sevgisi yoktur.

Lakin benim Rohan beyim, muharebe sırasında yiğit adamlar öldü diye bana katil mi demek lazım gelir? Eğer gereksiz yere savaşa giderseniz -çünkü savaşı arzu eden ben değildim- o zaman insanlar telef olur. Bu hesaba göre ben bir katil isem, o halde bütün Eorl Hanedanı kana bulanmış demektir; çünkü onlar birçok savaşa girmişler ve kendilerine meydan okuyan birçok kişiye hücum etmişlerdir. Yine de en kötü ihtimalle siyasi davranabilmek için bazılarıyla daha sonra barış yapmışlardır. Ben diyorum ki Theoden Kral: Barış yapıp dost olalım mı, siz ve ben? Hüküm bize ait.

Barış yapacağız. Evet, barış yapacağız. Barış yapacağız, sen ve senin bütün yaptıkların -ve bizi teslim etmeye çalıştığın karanlık efendinin bütün yaptıkları- yok olduktan sonra. Sen bir yalancısın Saruman ve insanların yüreklerini çürüten birisin. Bana elini uzatıyorsun ama ben yalnızca Mordor’un pençesinin bir parmağını görüyorum. Kıyıcı ve soğuk! Senin benimle yaptığın cenk hakça olsaydı bile -ki değildi, çünkü on kere daha akıllı olsaydın bile beni ve benim olanı kendi çıkarın için dilediğin biçimde yönetmeye hiç hakkın yok- öyle olsaydı bile Batıağılı’ndaki meşalelere ve orada ölmüş yatan çocuklara ne demeli?

Öldükten sonra Hâma’nın bedenini Boruşehir’in kapılanrı önünde parçaladılar. Pencerene kurulan bir dara-ğacından sallanıp da kargalarının eğlencesi olduğun zaman, seninle ve Orthanc ile bir barış yapacağım. Eorl Hanedanı’ndan sana gelecek iyilik bu kadar. Ulu atalarımın önemsiz bir evladıyım ama senin parmaklarını yalamama gerek yok.Başka yere dön. Ama korkarım sesin büyüsünü yitirdi.

Darağaçları ile kargalarmış! Bunak! Eorl’un konağı, içinde eşkıyaların pis kokular içinde içtiği, veletlerin itlerle yerde yuvarlandığı yer değil de ne? Kendileri uzun zamandır darağacından kaçıp duruyorlar. Fakat ilmik geliyor, yavaş yavaş daralıyor ama sonunda sıkı ve sert kavrayacak. Kolaysa asın da görelim!

Saruman kendine hakim olmaya başladıkça, sesi, büyüsünü geri kazandı. Theoden’i bırakarak Gandalf’a döndü:

Neden seninle konuşma sabrını gösterdim bilmiyorum. Çünkü ne sana, ne de senin şu dört nala koşturup duran, ilerlerken değil de kaçarken hızlı giden minik takımına ihtiyacım yok Theoden Atterbiyecisi. Çok zaman önce senin faziletin ve aklının ötesinde bir devlet sundum sana. Sonra tekrar sundum ki senin yanlış yere sürüklediklerin, açık açık önlerindeki yolları görebilsinler. Yüksekten atıp, iyi niyetimi suistimal ediyorsun. Öyle olsun. Kulübelerinize geri dönün!

Fakat sen Gandalf! Utancını fark ederek en azından senin için üzülüyorum. Sen nasıl oluyor da böyle bir gruba tahammül edebiliyorsun? Çünkü sen mağrur birisin Gandalf – soylu bir zekâya, hem derine hem uzağa bakabilen gözlere sahip olduğun için buna da hakkın var. Şimdi de benim öğüdümü dinlemeyecek misin?

Son karşılaşmamızda bana söylememiş olduğun ne var? Ya da belki geri almak istediğin sözlerin vardır?

Saruman bu söz üzerine sesi üzerindeki büyü miktarını son seviyeye çıkarttı.

Geri almak mı? Geri almak mı? Ben senin iyliğin için sana öğüt vermeye gayret ettim ama sen dinlemedin bile. Çok gururlusun ve aslında kendine ait bir irfan kaynağın olduğu için nasihati da pek sevmiyorsun. Fakat o durumda sanırım, benim niyetlerime kasten yanlış manalar vererek, yanıldın. Seni ikna etme heyecanıyla sabrımı kaybettim korkarım. Ve hakikaten de buna çok pişmanım. Çünkü sana karşı bir kötü niyet taşımıyordum; hatta şimdi bile, karşıma vahşi ve cahil bir güruhla geri dönmüş olsan bile.

Nasıl taşıyabilirim ki? Her ikimiz de Orta Dünya’daki en mükemmel nizam olan, yüksek ve kadim bir nizamın üyeleri değil miyiz? Dostluğumuz her ikimizin de çıkarına olur. Hâlâ birlikte, dünyanın düzensizliğini iyileştirmek için birçok şeyin üstesinden gelebiliriz. Gel, birbirimizi anlayalım ve düşüncelerimizden bu düşük insanları atalım! Bırakalım onlar bizim kararlarımızı beklesin! Çoğunluğun iyiliği için ben geçmişi düzeltmeye, seni kabul etmeye razıyım. Benimle istişare etmez misin? Yukarı gelmez misin?

Orada bulunan herkes Saruman’ın sesinden etkilendi ve Gandalf’ın da etkileneceğini düşündüler. Gandalf’ın onlara ihanet edeceğini düşündüler; fakat yanılıyorlardı:

Saruman, Saruman! Saruman hayatının yolunu kaybetmişsin sen. Kralın soytarısı olarak kazanmalıydın ekmeğini; danışmanlarının taklitlerini yaptığında kırbacı da hak ederdin ya. Aman aman! Birbirimizi mi anlayacakmışız? Korkanm ben senin anlayış sınırının ilerisindeyim. Ama ben seni Saruman, artık çok iyi anlıyorum. Senin tahmin ettiğinden daha iyi hatırlıyorum senin tartışmalarını ve işlerini. Seni son ziyaret ettiğimde Mordor’un gardiyanıydın ve beni de oraya yollayacaktın. Hayır, bacadan kaçmış olan konuk bir kez daha kapından girmeden önce iki kere düşünür. Hayır, yukarı geleceğimi zannetmiyorum.

Ama dinle Saruman, son bir kez dinle! Sen aşağıya gelmez misin? Isengard senin umut veya hayal ettiğinden daha çürük çıktı. Yani, hâlâ güvendiğin diğer şeyler de öyle olabilir. Bir süre için onları bırakmak iyi olmaz mı? Belki yüzünü yeni şeylere çevirmek istersin? İyi düşün Saruman! Aşağıya inmeyecek misin?

Aşağıya inmez miymişim? Silahsız bir adam, kapısının dışındaki hırsızlarla konuşmaya iner mi? Seni buradan yeterince duyabiliyorum. Ben ahmak değilim ve sana güvenmiyorum Gandalf. Açık açık merdivenlerimde durmuyorlar ama vahşi orman şeytanlarının, senin emrinle nerelerde pusuya yattığını biliyorum.

Hainler asla kimseye güvenemezler. Ama kellen için korkmana gerek yok. Seni öldürmeyi veya canını yakmayı arzu etmiyorum, eğer beni hakikaten anlamış olsaydın bileceğin gibi. Üstelik seni korumaya muktedirim. Sana son bir şans daha tanıyorum. Orthanc’ı hür olarak terk edebilirsin – eğer istersen.

Bu kulağa çok hoş geliyor. Tam Boz Gandalf a yaraşır biçimde: Pek lütufkâr, pek iyi. Orthanc’ı pek kullanışlı, benim ayrılışımı da çok münasip bulacağından hiç şüphem yok. Ama neden ayrılmak isteyeyim? Ayrıca ‘hür’ ile neyi kastediyorsun? Şartların vardır herhalde?

Kuleden ayrılma nedenlerini pencerelerinden bakarsan görebilirsin. Diğerleri de aklına gelecektir. Uşakların yok edildi veya dağıldı; komşularını kendine düşman yaptın; yeni efendini kandırdın veya kandırmaya çalıştın. Gözü beri yana çevrilince, sana bakan hiddetin kırmızı gözü olacaktır. Ama ben ‘hür’ dediğimde, ‘hür’ü kastederim: Herhangi bir bağdan, zincirden veya emirden azade: istediğin yere, hatta, hatta Saruman dilersen Mordor’a bile gidebilmen için. Fakat önce bana Orthanc’ın Anahtarı’nı ve asanı teslim etmen gerekir. Eğer lâyık olursan daha sonra sana iade edilmek üzere davranışlarının bir rehini olacaktır.

Daha sonra! Daha sonra! Evet, sanırım sen ne zaman Barad-dûr’un anahtarlarını, yedi kralın tacını, Beş Arifin değneklerini alıp kendine şimdi giydiğin çizmelerden çok daha büyük bir çift çizme satın alacaksın, o zaman. Mütevazı bir plan. Benim yardımıma pek ihtiyaç duyulmayan bir plan! Yapacak başka işlerim var. Ahmak olma. Hâlâ elinde bir fırsat var iken benimle bir anlaşma yapmak istiyorsan, daha makul olduğunda geri gel! Ayrıca kuyruğuna taktığın bu gırtlak kesiciler ile minik ayaktakımını bırak da gel! İyi günler!

Geri dön Saruman!

Gariptir ki Saruman geri geldi. Hem de kendi iradesi dışında bir güç yönlendiriyordu onu. Ardından Gandalf sert bir üslupla konuşmaya devam etti:

Gitmen için sana izin vermedim. Daha sözümü bitirmedim. Sen bir ahmak olmuşsun Saruman, ama yine de acınacak durumdasın. Hâlâ ahmaklıktan ve kötülükten ayrılabilir, bir işe yarayabilirdin. Ama burada kalıp eski fesatlarının akıbetini didikleyip durmayı seçiyorsun. Kal o halde! Fakat seni uyarıyorum, bir daha kolay kolay dışarı çıkamazsın. Doğunun kara elleri gelip seni çekmezse eğer. Saruman! İyi bak, ben senin arkadan vurduğun Boz Gandalf değilim. Ben, ölümden geri dönen Ak Gandalf’ım. Senin artık hiç rengin yok; seni hem nizamımızdan hem de Divan’dan atıyorum.

Sonra emredici bir ses tonuyla konuştu Gandalf. Saruman ise bembeyazdı.

Saruman, asan kırıldı. Git!

Tam da Saruman giderken daha üstteki bir pencereden Grima Solucandil bir top fırlattı. Bu top o zamanlar için çok büyük bir hazineydi. O hazine palantir’di. Orthanc Kulesi’nde uzun yıllar boyu duran bir küre. Isengard ile Mordor arasındaki bağlantı böylece koptu.

Saruman’ın Isengard’tan Ayrılması ve Sonrası

Herkes gittiğinde Saruman ile Solucandil, Orthanc’ta yanlız kalmışlardı. Sular İsengard’a dolduğundan, yeraltından kaçma şansı yoktu. Palantir de olmadığından haberleri Ağaçsakal’dan almak zorundaydı. Barad-Dûr’un yıkılışı ve Yüzük’ün yok edildiği haberini de Ağaçsakal’dan aldı; fakat esarete daha fazla dayanamayarak 15 Ağustos 3019 tarihinde sesiyle Ağaçsakal’ı büyüleyerek özgürlüğünü kazandı. Ağaçsakal zaten canlıların hapsedilmesine karşı olan bir yaratık olduğundan, etkilenmesi pek de zor olmamıştır muhtemelen; ama giderken Orthanc’ın Anahtarı’nı Ağaçsakal’a verdi.

Bu süreçte Isengard ile ilgili pek çok değişiklik oldu:

Taştan halka olduğu gibi yıkılarak temizlenmiş, içinde kalan topraklar meyva ağaçları ve fidelerle dolu bir bahçe haline getirilmişti ve bu bahçenin ortasından da bir dere akıyordu; fakat her şeyin tam ortasında berrak suyla dolu bir göl vardı, gölün de tam ortasından tüm haşmetiyle, zaptedilemez Orthanc Kulesi hâlâ yükseliyor ve kara kaya göle yansıyordu.

Aragorn, Isengard’a artık Yeniden Birleşmiş Krallık’ın Kralı Elessar olarak girdi ve entlerden Orthanc’ın Anahtarları’nı Gondor’a tekrar kazandırdı. Isengard ve çevresi artık entlere aitti ve artık orası Orthanc’ın Ağaçavlusu adını aldı.


Eğer Orta Dünya hayranıysanız, bizi TwitterInstagram ve Facebook üzerinden takip etmeyi unutmayın!

Yüzüklerin Efendisi dizisiyle ilgili son haberleri takip etmek için portalımıza, Orta Dünya ile ilgili tartışmalara katılmak için de forumumuza mutlaka bir göz atın.

YouTube ve Twitch kanallarımıza da bekleriz.

 

Mutlaka Okuyun!

sam frodo merry pippin dominic monaghan güç yüzükleri yüzüklerin efendisi

Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin Merry’si Dominic Monaghan Güç Yüzükleri dizisi hakkında düşüncelerini paylaştı

Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde Meriadoc Brandybuck karakterini canlandıran Dominic Monaghan, Moonhaven isimli yeni dizisi ve Moriarty: …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir