Turin Turambar

Turin Turambar

Turin Künye:

Irk: İnsan
Dil: Sindarin ve İnsan dili
Cinsiyeti: Erkek
Soy: Edain- Hador Hanedanı
Ebeveynleri: Hurin Thalion ve Morwen Eledhwen
Kardeşleri: Urwen ve Nienor
Doğum Tarihi: 1.Çağ 464
Ölüm Tarihi: 1.Çağ 495
İkamet Ettiği Yerler: Dor-lómin, Doriath, Nargothrond, Brethil
Silahları: Kılıcı Gurthang
Diğer İsimler: Neithan, Gorthol, Agarwaen, Thurin, Adanedhel, Mormegil, Turindo, Glaurung’un Felaketi
Taşıdığı Ünvanlar: Dor-lomin Prensi, Nargothrond’un Kara Kılıç’ı

Çocukluğu

Dor-lomin Lordu Thalion Hurin ve Eledhwen Morwen’in oğulları Turambar Turin 1.Çağ’ın 464’üncü yılının Mart ayında doğdu. Bir de Urwen adında kız kardeşi vardı. Fakat kahkahasının güzelliğinden dolayı herkes ona Lalaith diye hitap ederdi. Turin kız kardeşini çok sevse de onunla çok fazla zaman geçirmezdi. Onun yerine kız kardeşini oyun oynarken uzaktan izleyerek kendince korumayı tercih ederdi..

Bir de Sador adında bir marangoz vardı. Sador eskiden Turin’in dedesi Galdor’un emrinde savaşmıştı. Bunu öğrenen Turin de bir elf kralının yanına asker girmek istediğini söylemişti. Ama Sador odunculuk yaparken sağ ayağını kaybetmişti ve bundan dolayı ona Labadal diye hitap ederdi. Fakat aşağılama duygusu ile takılmış bir lakap değildi bu. Sador ile çok iyi geçindiler. Sador bilge bir adamdı ve Turin’e pek çok şey öğretti. Ara sıra gizli gizli işine yaracak aletleri götürüyordu Sador’a. Fakat yaşlı adam bu armağanları gülümseyerek red ediyor ve şöyle diyordu:

“Serbestçe ver, ama ancak sana ait olanı ver.”

Habis Nefes

5 yaşındayken kaynağı Angband olan salgın bir hastalık yayılmıştı. Uzun süre ateşler ve karanlık düşler içinde yattı fakat hayatta kalmıştı. Çünkü içindeki güç çok büyüktü. Fakat 3 yaşındaki kız kardeşi Lalaith bu hastalıktan dolayı ölmüştü. Bu Turin’in yaşayacağı pek çok kaybın ilkiydi. Babası Hurin bu olay üzerine ağıt yakmak için eline bir arp almış fakat acısından başaramamıştı. Böylece kuzeye dönmüş ve Melkor’a lanetler yağdırmıştı.

Lalaith’in ölümü konusunda Sador Turin’i teselli etmişti. Ve o gün Turin’in gözlerine baktığında bunun basit bir çocuğun gözleri olmadığını hissedip şöyle demişti:

“Zorlu zihinler için ızdırap bileğitaşıdır.”

Hurin’in Turin’e Hediyesi

Sekizinci doğum gününde babası ona keskin bir hançer hediye etmişti. Ve hediyesini vermeden önce “Hador Evinin Varisi!” diye seslenmişti ona. Sonra oğlunu bir masanın üstüne kaldırıp şöyle demişti:

“Şimdiden beni geçtin Morwen’in oğlu. Çok yakında kendi ayakların üzerinde de bu boya geleceksin. O gün kılıcından çok kişi korkacaktır”

Odadan mutlulukla çıkan Turin babasının söylediklerini düşündü, Hador Evinin Varisi! Fakat aklına Sador ve sözü gelmişti. Bu yüzden bıçağını ona hediye etti. Annesi bıçağını göremeyince ne olduğunu sordu, Turin de Sador’a verdiğini söyledi. Hurin ise şöyle dedi:

“Üç hediye de senindi Turin, dilediğin gibi verebilirdin. Sevgi, merhamet ve en önemsizi de bıçak.”

Hurin’in Vedası

Bir sabah uyandı ve babasıyla bir sürü silahlı adamı avluda gördü. Bugün Dor Lomin’li adamlar atlarını savaşa süreceklerdi. Hurin Morwen’e veda ettikten sonra Turin’i omuzları üstüne çıkardı ve adamlarına haykırdı:

“Hador Evinin Varisi kılıçlarınızın ışıltısını görsün!”

Ve güneş havaya kaldırılan 50 kılıçla ışıldadı. Ve avlu Kuzey Edain’in savaş çağrısı ile çınladı: “Lacho Calad! Drego Morn! Alevlen ışık! Kaç gece!”

Sonra, sonunda Hurin eyerine sıçradı ve onun altın sancağı açıldı. Borular o sabah bir kez daha öttü. Ve böylece Hurin Thalion Nirnaeth Arnoediad’a ayrıldı. Ama Morwen ve Turin, uzaktan uzağa, rüzgarın getirdiği tek bir boru sesi duyana kadar kapılarda kıpırtısızca bekled. Hurin, evini görebileceği en son yer olan tepeyi aşmıştı…

Morgoth’un Laneti

Hurin Nirnaeth Arnoediad’da cesurca savaşmıştı. Fakat en son Balrog Gothmog tarafından emir üzerine canlı yakalanmış ve Angband’a götürülmüştü. Morgoth onun Turgon ile dostluğunu biliyordu ve Gondolin’in yerini sordu. Fakat Hurin ona meydan okudu, ağır ağır işkence edilmesine rağmen tek kelime etmedi. En sonunda Morgoth ona konuşursa serbestçe gitmeyi, veya onun komutanları arasında güçlü bir yer almayı teklif etti. Fakat Hurin onunla alay etti:

“Sen körsün Morgoth Bauglir, ve her zaman kör kalacak, yalnızca karanlığı göreceksin. İnsanların yüreklerine neyin hükmettiğini bilmiyorsun ve bilsen de veremezdin. Ama Morgoth’un önerisini kabul eden aptaldır. Ödülü alır, vaadini alıkoyarsın: ve istediklerini sana anlatırsam, karşılığında yalnızca ölüm kazanırım.”

Bunun üzerine Morgoth onu ailesiyle tehdit etti. Fakat Hurin onların Turgon ile ilgili hiçbir şey bilmediğini söyledi. Fakat Morgoth öfkesine yenik düştü:

“Ama senin ve kahrolası evinin üzerine çökebilirim. Hepiniz çelikten yapılmış olsanız bile irademle kırılırsınız!”

Fakat Hurin yılmamıştı. Bunun üzerine Morgoth kolunu Dor Lomin’e doğru kaldırıp şu sözlerle Hurin, Morwen ve soyunu lanetledi:

“Görün! Zihnimin gölgesi her gittikleri yerde üstlerine çökecek ve nefretim onları dünyanın sonuna dek takip edecek!”

Hurin yine Morgoth’a karşı koymayı sürdürünce şöyle dedi Vala:

“Nereye giderlerse gitsinler şer yükselecek. Her konuştuklarında sözleri kötü fikir getirecek. Ne yaparlarsa yapsın aleyhlerine olacak. Hayata ve ölüme küfrederek ümitsizlik içinde ölecekler.”

Bu sözlerin ardından Hurin’i Thangorodrim’de yüksek bir yere oturttu. Burada her şeyi Morgoth’un çarpıtılmış zihninden geçmiş bir şekilde öğrenecekti. Hurin iradesiyle belki Morgoth’a karşı koyabilirdi. Ama hangi yoldan olursa olsun ailesinden haber alma isteği baskın gelmişti…

Morwen’in Kararı

Doğudölleri Dor-Lomin’i yağmalamaya başlamışlardı. Ama henüz Morwen’e yaklaşmıyor ve ondan korkuyorlardı. Onun bir cadı olduğuna inanmaya başladılar. Morwen ve evdekiler Hurin’in akrabası Aerin’den gelen yardımlar sayesinde yaşıyordu. Aerin zorla Brodda isimli bir Doğulu ile evlenmişti. Ve durumu nispeten daha iyiydi.

Annesine şöyle demişti:

“Babam ne zaman gelip bu çirkin hırsızları kovacak? Neden gelmiyor?”

“Bilmiyorum, öldürülmüş ya da tutsak alınmış olabilir. Veya uzaklara sürülmüş, bizi çevreleyen düşmanı yarıp gelemiyor da olabilir.”

“O zaman, bence o öldü,” demişti Turin ve annesinin önünde gözyaşlarına hakim olmuştu. “Çünkü yaşıyor olsaydı, kimse dönüp bize yardım etmesine engel olamazdı.”

“Bunların ikisinin de doğru olduğunu sanmıyorum, oğlum.” dedi Morwen.

Hurin gitmeden önce eğer geri dönmezse Morwen’e hemen gitmesini söylemişti. Fakat Morwen uykusuz gecelerde onun ayak seslerini duyduğunu sanıyor, avluda atı Arrach’ın kişnemesini duyuyordu. Sonunda oğlunu Doriath’a kabul etmesi için Thingol’e ulaklar gönderdi ve Thingol isteğini kabul etti. Ama kendisi evini bırakıp başkasının korumasına girmeyi kaldıramıyordu. Böylece Hurin’in söylediklerini inkar etti. Ve Turin’in kaderinin ilk ipliği örülmüş oldu.

Turin’in Ayrılışı

Ayrılmadan önce Sador’un yanına gitmişti. Sador Hurin için hazırlamakta olduğu sandalyeyi yakacak odun olarak parçalıyordu. Turin ona belki babasının geri dönüp ona oturabileceğini söyledi fakat şöyle cevap verdi Sador:

“Sahte umutlar korkulardan tehlikelidir.”

Sonra Turin’e bıçağını geri vermek istedi. Ama O red etti. Gittiği yerde böyle bir sürü şey bulabilirdi fakat Labadal’a başka hediye gönderemezdi. Sonra ağlamaya başladı. Şöyle dedi Sador onu cesaretlendirmek için şöyle dedi:

“Bak şimdi, Hurin’in Oğlu nerede? Çünkü pek de uzun olmayan bir süre önce ondan şu sözleri duymuştum: Elimden gelen en kısa zamanda, bir elf kralının yanına asker gireceğim.” 

“Pekala, bunlar Hurin’in Oğlunun sözleriysei o sözleri tutmalı ve gitmeli.”

Böylece iki yoldaşı ile beraber gizlice ayrıldı. Yolları uzun ve tehlikeliydi. Ama Turin’in yoldaşları, Gethron ve Grithnir’di. Şimdi yaşlı olsalar da Hador’un günlerinden araziyi tanıyorlardı. Böylece kader ve cesaret eseri Doriath’a ulaştılar fakat orada Melian Kuşağına dolandılar.

Beleg ile Karşılaşması

Orada aç ve susuz ormanda dolandılar, ölümün kıyısına kadar geldiler. Fakat Turin’in sonu böyle kolay gelmeyecekti. Ümitsizlik içinde yatarken bir boru sesi duydular. Sağlamyay Beleg orada avlanıyordu. Onları buldu ve yiyecek ve su verdi. Turin’e baktığında yüzü hayret ve acıma ile doldu.

“Kral Thingol’den ne lütuf istersin?” diye sordu Beleg oğlana.

“Şövalyelerinden biri olup, Morgoth’a karşı at sürmek ve babamın intikamını almak,” dedi Turin.

“Yaşın büyüdüğünde bu pekala olabilir,” dedi Beleg. “Çünkü henüz küçük olmana rağmen yiğit bir adamın hamuruna sahipsin. Eğer bu mümkün olursa, Sadık Hurin’in oğlu olmaya layıksın.”

Çünkü Hurin ismi tüm elf diyarlarında saygıyla anılırdı.

Böylece Beleg onlara rehber oldu ve onları Menegroth’a, Saklı Krallık’a götürdü.

Doriath

Doriath’da Çocukluk Yılları

Kral Thingol’un huzuruna çıktığında Kral onu dizine oturtmuştu. Bunu görenler şaşırmışlardı çünkü bu Thingol’un onu evlat edindiği anlamına geliyordu.

Doriath’a geldikten kısa zaman sonra Grithnir hastalanıp ölmüştü. Fakat Gethron geri dönmek istiyordu. Thingol’de yanına haberciler katarak onu Dor Lomin’e yolladı. Bu haberciler ile Morwen’in durumunu öğreniyor ve ona yardım götürüyorlardı. Aynı zamanda Doriath’a gelmesi için çağrı gönderdiler. Melian bu şekilde Morgoth’un zihninde hazırlanan şerri önlemeyi planlıyordu. Ama Morwen evinden ayrılmak için fazla gururluydu ve Nienor daha küçük bir bebekti. Fakat bir gidişlerinde habercilere Hador’un Miğferini vermişti. Annesinin geleceğini uman Turin büyük bir acı yaşamıştı.

Thingol miğferi Turin’e vermişti:

“Kuzey’in Ejder-başını al,” dedi, “ve zamanı geldiğinde hakkıyla tak.”

Ama yüreğindeki kederden dolayı miğferi önemsemedi.

DDoriath’taki çocukluk yıllarında Melian ona göz kulak oluyordu. Ormanda yaşayan Nellas adlı genç bir kız onun isteği üzerine sanki Turin’le tesadüfen karşılaşmış gibi davranıyordu. Turin’le sohbet ediyor, el ele yürüyüşler yapıyorlardı. Kız ona Sindarin dilini de öğretiyordu. Fakat bu dostluk Turin’in kederini çok kısa süreliğine geçiriyordu. Zamanla daha seyrek görüşmeye başladılar, sonunda Turin onun yanına hiç uğramaz oldu. Fakat Nellas onu gizliden gizliye izlemeye devam ediyordu.

Doriath’da Gençlik Yılları

Zamanla büyümüş ve insanlar arasında uzun biri olmuştu. Gücü ve dayanıklılığı Doriath elflerini geçmiş ve diyarda ünlenmişti. Ayrıca o  günlerde kadim günlerin tarihçesini ve eskilerin başarılarını öğrenmişti. Sağlamyay Beleg de ara sıra onu Menegroth’dan alıp okçuluk, kılıç kullanma gibi şeyler öğretiyordu. Fakat Turin dostluğu zor kazanılan, sessiz ve nadiren gülen birisiydi. Gençliğine gölge düşmüştü. Fakat onu iyi tanıyanlar ona saygı duyuyor ve Kral’ın Oğlu olarak şereflendiriyorlardı.

Saeros’un Kıskançlığı

Fakat Doriath’ta onu sevmeyen birisi de vardı. Saeros gururlu ve kibirli biriydi, özellikle insanları sevmezdi. Şöyle diyordu Turin’in gelmesi hakkında:

“Bu diyar mutsuz ırktan bir kişiye daha açıldı. Diğeri Doriath’a yeterince zarar vermedi mi?”

Turin’e ve yaptığı her şeye yan gözle bakıyordu. Söyleyebildiği her türlü kötü şeyi söylüyordu. Fakat kötülüğü örtülüydü. Turin ile yalnız kaldıklarındaysa kibrini açıkça belli ederdi. Turin şimdiye kadar sözlerini sessizlikle karşılamış olsa da ona karşı dikkatli davranıyordu. Çünkü Saeros Kral’ın danışmanı ve Doriath’ın ileri gelenlerindendi.

Turin Doriath Bataklıklarına Savaşa Gidiyor

17 yaşına bastığı sene evinden gelen haberler durmuştu. Çünkü haberciler geri dönmemişlerdi ve Thingol daha fazla göndermemişti. Fakat Turin’in yüreği ağırlaşmıştı. Annesinin ve kardeşinin başına bir şey gelmesinden korkuyordu. Bu yüzden Kral Thingol’un yanına gitti ve bir isteği olduğunu söyledi:

“Zincir zırh, kılıç, boyuma uygun bir kalkan beyim,” diye yanıt verdi Turin. “Aynı zamanda, izninle, atalarımın Ejder Miğferini istiyorum.”

“İstediklerini alacaksın,” dedi Thingol. “Lakin neye hizmet edecek bu silahlar?”

“Bir erkeğe ve hatırlayacak soydaşları olan bir oğula,” dedi Turin.

Düşmana karşı at sürmek istiyordu fakat Thingol savunma yapmaktan yanaydı. Aynı zamanda Turin’in de kalmasından, öğüdü de bu yönde oldu. Onun ve Melian’ın sözlerine Turin razı geldi. Ve Kuzey Bataklıklarında Morgoth’un yaratıklarına karşı bitmek bilmeyen bir savaş veren elflere katıldı. Burada gücünü ve cesaretini kanıtladı, Beleg ile de dostlukları pekişti. Pek çok yara almasına rağmen kader onu ölümden esirgemişti.

Dor Lomin’in Ejder Miğferinin yine ortaya çıktığı söylentiisi koruluklarda dolaştı. Doriath’ın çok uzaklarında duyuldu. Bunun üzerine pek çok kişi meraklandı, şöyle dedi: “Bir insanın ruhu ölümden dönebilir mi? Yoksa Hithlum’lu Hurin gerçekten de Cehennem Çukurlarından mı kaçtı?”

Turin’in Doriath’ta 3 senesi bu şekilde savaşarak geçti.

Saeros’un Turin’i Kışkırtması

Bu süre boyunca Turin Menegroth’a nadiren geldi. Artık dış görünüşüne de dikkat edemiyordu, pelerini ve zırhı kirlenmiş saçları darmadağındı. 20 yaşındayken bir gün Menegroth’a dönmesi gerekmişti. Ve yorgunluktan dikkat etmeyip Saeros’un oturduğu yere oturmuştu. Geç gelen Saeros bunun kendisini küçük düşürmek için yapıldığını sansa da ses etmedi. Sonra Turin’e yığınla soru sordu. Ama sözleri latif olsa da, sesindeki alaycılığı işitmemek imkansızdı. Bunu fark eden Turin sürgünün acısını bir kez daha anlamıştı. Elf malikanesinin onca aydınlığına rağmen düşünceleri hep Dor Lomin’deki evine ve annesine dönüyordu. Düşüncelerindeki bu karanlık sebebiyle kaşlarını çattı ve Saeros’a cevap vermedi. Saeros kaş çatışın kendisine olduğunu sanmıştı ve öfkesini gizleyemedi. Altın bir tarak çıkarıp Turin’in önüne attı ve şöyle bağırdı:

“Kuşkusuz ki, Hithlum’lu İnsan, bu masaya acele ile geldin. Ve hırpani pelerinin mazur görülebilir. Ama kafanı da dikenli bir çalı kümesi gibi bakımsız bırakmanın manası yok. Ve belki kulakların açık olsaydı, sana söylenenleri daha iyi dinlerdin.”

Turin cevap vermedi, ama bakışlarını Saeros’a çevirdi ve onların karanlığında bir ışıltı vardı. Ama Saeros uyarıyı dikkate almayıp şöyle bağırdı:

“Eğer bu kadar vahşi ve korkunçsa Hithlum’un İnsanları, o diyarın kadınları nasıldır kim bilir? Yoksa, geyikler gibi sadece kendi saçlarına bürünmüş şekilde mi koşuyorlar?”

Bu sözler üzerine Turin bir kadehi Saeros’a fırlatıp onu ciddi şekilde yaraladı. Kılıcı çekip üstüne atılmıştı fakat Mablung araya girdi. Sakinleşen Turin oradan ayrıldı.

Saeros’un Ölümü

Ertesi sabah Turin bataklıklara dönerken Saeros ona pusu kurdu. Kılıç ve kalkanla arkasından saldırdı fakat Turin zorluydu, ve elflerin çoğundan güçlüydü. Kolayca Saeros’un kılıç kolunu yaralayıp yere yatırdı. Sonra onu kovalamaya başladı Sesleri duyan Mablung da peşlerindeydi. Sonunda bir derenin kıyısına geldiler. Saeros korkudan karşı kıyıya atlamayı denedi fakat başaramayıp aşağı düştü ve öldü.

Oraya gelen Mablung ve arkadaşları Turin’i Menegroth’a dönmeye ve Kral’ın hükmüne razı gelmeye çağırdı. (henüz kimse ilk saldıranın Saeros olduğunu bilmiyordu) Fakat Turin haksız yere tutsak edilmekten korktu ve şöyle dedi:

“Talebini red ediyorum, boş yere Kral Thingol’un affını aramayacağım. Ve şimdi, onun benim için belirleyeceği sonun beni bulamayacağı bir yere gideceğim. İki seçeneğiniz var: ya gitmeme izin verirsiniz, ya da kanunuza uyuyorsa beni öldürürsünüz. Çünkü sayınız beni canlı yakalamaya yetmez.”

Fakat Mablung bir ölümün yeterli olacağını söyledi ve gitmesine izin verdi.

“Bunu ben istemedim, ama yasını da tutmuyorum,” dedi Turin. “Mandos onu adil biçimde yargılasın. Ve eğer canlıların dünyasına dönecek olursa, daha bilge olsun. Hoşçakalın!”

“Uğurlar olsun!” dedi Mablung. “zira, dileğim budur. “Şayet böyle devam edersen, yolunun iyi olmasını dilemek. Üzerinde bir gölge var. Yeniden karşılaştığımızda, onun daha da koyulaşmamış olmasını dilerim.”

Turin cevap vermedi ve yanlarından ayrıldı.

Thingol’un Kararı

Tüm olayı Mablung’dan dinleyen Thingol hem Saeros’a, hem de Turin’e sinirlenmişti. Verdiği karara göre Turin Doriath’dan sürülecekti. Eğer geri gelecek olursa huzurunda özür dilemedikçe oğlu sayılmayacaktı. Hükmünü adil bulmayan olup olmadığını sordu, fakat o an Beleg geldi. Yanında Menegroth’a daha önce gelmemiş olan Nellas’ı getirmişti. Nellas onu izleyen gözler kadar taş sütunlar ve salondan korkuyordu. Fakat Turin’e haksızlık edilmemesi için gelmişti. Zira Saeros’un Turin’e saldırışını görmüştü. Kral’a bunu söyelediğinde herkes şaşırdı. Thingol kızı detaylı bir şekilde sorguladı ve hükmünü değiştirdi. Turin’in af talep etmesi gerekmeyecekti. Ve her nerede bulunursa bulunsun şerefle evine geri dönecekti. Fakat kararı duyan Nellas ağlamaya başlamıştı:

“Nerede bulunabilir ki?” dedi. “Diyarımızdan ayrıldı ve dünya büyüktür.”

“Aranacak.” dedi Thingol. Sonra kalktı ve Beleg Nellas’ı Menegroth’dan çıkardı, ona şöyle dedi: “Ağlama, zira Turin hala dışarıda yaşıyorsa ve yürüyorsa, tüm diğerleri bulamasa dahi ben onu bulacağım.”

Ertesi gün Kral’ın huzuruna çıkan Beleg Turin’i aramak için izin istedi. Çünkü Turin’i severdi ve bataklıklarda ona ihtiyaç büyüktü. Thingol Turin’in bulunması konusunda umutlanmıştı. Ve Beleg’e bir kılıç seçmesine izin verdi. Beleg de cephanelikten Anglachel’i aldı. Böylece Turin’i bulmak için Doriath’dan ayrıldı. Beleriand’ın dört bir köşesinde Turin’den haber aradı. O kış geçti, ardından da bahar…

Turin Doriath’dan Ayrılıyor

Turin Haydutların Arasında

Doriath’tan ayrılan Turin bir çetenin bölgesine girmişti. Çetenin sayısı azalmış ve ihtiyaçları artmış olduğu için ihtiyatlıydılar, Turin’i bölgelerine girdiği an fark etmişlerdi. Çetenin en katı yüreklisi bir kadını öldürdüğü için Dor Lomin’de aranan Androg’du. Liderleri ise Sayısız Gözyaşından kaçan Forweg’di. Edain adetlerini unutmuş olsa da hala zaman zaman bilge ve cömert olabiliyordu.

Turin’i yakaladılar ve fidye istediler fakat Turin gururlu sözlerle fidye vermeyi red etti. Onun sözlerine sinirlenen bir okçu Turin’e okunu fırlattı. Fakat Turin eğilerek kurtuldu ve yerden aldığı bir taşı adama fırlattı. Taş kafasına gelen adam ölmüştü. Forweg Turin’e çeteye katılmayı teklif etti. Sadece iki adam buna karşı çıktı, Ulrad ve Androg. Fakat Turin onlarla dövüşmeyi teklif edince geri adım attılar.

Turin çeteye kendisini Neithan (Haksızlık Edilmiş) olarak tanıttı. Adamlar silahlarından ve zırhından onun yüksek bir konumdan düştüğünü anlıyorlardı. Turin kısa zamanda onların takdirini de kazandı. Çünkü yabanda becerikliydi ve aç gözlü değildi. Böylece başka gidecek yeri olmayan Turin haydutların arasında kaldı. Çünkü kim olurlarsa olsunlar vahşi doğada yoldaşlara sahip olmak hayatta kalmayı kolaylaştırırdı. Turin haydutların arasında bir kış geçirmişti.

Turin Çete Lideri Oluyor

Baharın ilk dönemlerinde bir gün haydutlar yola çıkmak için Forweg ve Androg’u bekliyordu. Kampın pisliğinden rahatsız olan Turin ormanda dolaşmaya çıkmıştı. Ormanda biraz yürüdükten sonra çalıların arasından kıyafetleri yırtılmış bir kadın fırladı. Kadının tam arkasından da bir adam çıktı ve Turin adamı biçti. Öldürdüğü adamın Forweg olduğunu da son anda gördü. O an Androg da oraya geldi. Kadın Androg’u da öldürüp babasının yanına gelmesi için yalvardı, iki haydut kellesi için iyi ödül alabilirdi. Fakat Turin ödül uğruna arkadaşlarını öldürmeyeceğini söyledi. Kadını evine gönderdi ve Androg ile kampa döndüler.

Kampa geldiklerinde Androg gördüklerini anlattı. Turin onlara şu seçenekleri suındu: Ya çeteden ayrılacak, ya da çetenin yeni reisi olacaktı. Onu öldürmek istiyorlarsa da deneyebilirlerdi. Bunun üzerine adamların çoğu silahlarını kaptı. Fakat Androg şöyle dedi:

“Hayır! Onun esirgediği kelle akılsız değildi. Dövüşürsek, biz aramızdaki en iyi adamı öldürene dek boş yere birçok adam ölecek.” Sonra kahkaha attı. “O bize katılırken olduğu gibi oldu yine. Kendine yer açmak için öldürüyor. Önceden sonucu iyi olduysa, şimdi de olabilir.”

Dor Lomin’li Algund da şöyle dedi:

“Aramızdaki en iyi adam. Cesaret edebilsek, bizim de aynısını yapacağımız zamanlar vardı; ama çok şeyi unuttuk. O sonunda bizi memlekete götürebilir.”

Bu sözler üzerine Turin’in aklına, bu çeteden küçük bir beylik kurmak geldi. Hador hanedanından olanlar onu liderleri kabul ettiler. Diğerleri de onlara uydu ve Turin çeteyi bu yöreden uzaklaştırdı.

Beleg Turin’in Peşinde

O sene boyunca Beleg umudunu kaybederek Turin’i aramıştı. Fakat sonunda tesadüf eseri, Turin ayrıldıktan hemen sonra Forweg’i öldürdüğü bölgeye geldi. Oradaki insanların arasında tuhaf bir öykü duydu. Ormanda uzun boylu bir insan, veya bir elf savaşçı ortaya çıkmıştı. Haydutlardan birini öldürüp kovaladığı kızı kurtarmıştı. Kız ona adamın isminin Neithan olduğunu söyledi. Beleg bahsettikleri kişinin Turin olduğunu anlamıştı. Ormancıları ork istilasına karşı uyardıktan sonra Turin’in peşine yeniden düştü.

Kısa sürede izlerini buldu fakat Turin ve haydutlar hala günlerce uzağındaydı. Turin de ormancıların onları takip etmesinden korkuyordu. Bu yüzden olası takipçilerini yanıltmak için bildiği tüm numaraları kullanıyordu. Beleg okuyabildiği kadar izlerden ve karşılaştığı gezginlerden öğrendikleri ile takibini sürdürdü. Sık sık çeteye yaklaşıyordu fakat her yetiştiğinde yataklarını boş buluyordu. Çünkü haydutlar gece gündüz nöbetteydiler ve birinin yaklaştığını anladıkları an harekete geçiyorlardı.

“Heyhat!” diye bağırdı Beleg. “Bu insan çocuğuna orman ve arazi becerilerini ziyadesiyle iyi öğretmişim! Bu çetenin bir elf birliği olduğunu düşünür kişi.”

Ama onlar da göremedikleri, ama aynı zamanda silkeleyemedikleri, yorulmak bilmez biri tarafından izlendiklerini fark etmişlerdi; ve huzursuzlanmışlardı.

Beleg Turin’i Buluyor

Beleg’in tahmin ettiği ork istilası gerçekleşmişti. Ganimetlerini alan orklar hızlıca kuzeye dönmek istiyorlardı. Bu onları Turin ve çetesinin yakınına getirmişti. Turin komutayı Androg’a bırakıp Olreg ile orkları gözetlemeye gitmişti. Üç tane orkla karşılaştılar, ikisini öldürdüler fakat üçüncü kaçmayı başardı. Böylece orman sessizce avlanan orklarla doldu. Turin kurtulmayı başardı fakat Olreg pek çok okla vurulup düştü.

Haydutlar kampta ne yapmaları gerektiğini tartışırken Beleg çıkagelmişti. Turin’i tanıdığını söylüyordu fakat Androg ona inanmadı. Doriath Kralının casusu olduğunu düşünüyordu. Elfi aç ve susuz bir şekilde bir ağaca bağladılar ve 2 gün daha beklediler. Son anda Turin çıkageldi:

“Beleg! Beleg!” diye bağırdı. “Buraya nasıl geldin? Ve neden bu şekilde duruyorsun?” Hemen dostunun bağlarını kesti ve Beleg onun kollarına yığıldı.

Turin sahip olduğu tüm hünerleri kullanarak Beleg’i iyileştirdi. Daha sonra adamlarını zalim davrandıkları için azarladı. Ve bir daha hiçbir elf yahut insana el kaldırmamaya yemin etti.

Turin Doriath’a Dönmeyi Reddediyor

Daha sonra Beleg ona affedildiğini ve şerefle Doriath’a dönebileceğini söyledi. Fakat Turin bunu duyunca çok sevinmedi ve kararını sabaha bıraktı.

Ertesi sabah elflere özgü bir şekilde yaraları iyileşen Beleg kararını sordu:

“Getirdiğim haberler için daha fazla sevinç beklemiştim,” dedi. “Artık Doriath’a dönersin, kuşkusuz?” Ve elinden gelen her şekilde, Túrin’in böyle yapması için yalvardı; ama o ne kadar ısrar ederse, Túrin o kadar tereddüt ediyordu.

Fakat Turin Doriath’a geri dönerse adamları bırakmak zorunda kalacağını söyleyerek dönmeyi red etti. Ayrıca affedilmiş bir çocuk gibi dönmeyi gururuna yediremiyordu. Kendi tarzında savaşmak, kendi adamlarına önderlik etmek istiyordu. Beleg onu başka her yerde önünde bir gölge bulacağı hakkında uyardı. Fakat kararı ne olursa olsun onunla kalacaktı:

“Bu gerçekten çok iyi!” dedi Túrin. Sonra, kendisi de gölgenin farkına varmış gibi aniden sustu ve geriye dönmesine izin vermeyen gururu ile mücadele etti. Uzun süre, geride kalan seneler hakkında düşünerek oturdu.

Neden sonra düşüncelerinden sıyrıldı ve Beleg’e Nellas isimli kızın kim olduğunu, ve neden onun gidişini gözlediğini sordu.

Bunun üzerine Beleg tuhaf tuhaf ona baktı. “Hakikaten neden?” dedi. “Túrin, her zaman yüreğinle ve yarım aklınla mı yaşadın? Çocukken koruluklarda Nellas’la yürürdün.”

Hala tam olarak hatırlayamamıştı. Fakat kız onu bir daha asla görmedi ve Turin’in gölgesi üzerinden geçip gitti.

Beleg’in Ayrılışı

Bundan sonra Turin ve Beleg bir sonraki adımlarını tartıştılar. Beleg Turin’i Dimbar Bataklıklarına davet etti, orada orkların saldırıları şiddetlenmişti. Fakat oraya giden yol Doriath’tan geçiyordu ve Turin Thingol’un affını kullanmaya şiddetle karşı çıktı.

“Katı bir adam diyorsun kendine Túrin. Şayet bundan kastın inatçı olmaksa, sahiden de öyle. Şimdi sıra bende. Müsaadenle, en kısa zamanda gideceğim ve sana veda
edeceğim. Sağlamyay’ı yanında istiyorsan hakikaten, beni Dimbar’da ara.” Bunun üzerine Túrin daha fazlasını söylemedi.

Ertesi gün Beleg yola çıktı ve Túrin onunla birlikte kamptan bir yay menzili kadar uzaklaştı, ama hiçbir şey söylemedi. “O zaman veda mı ediyoruz, Húrin’in oğlu?” dedi Beleg.
“Gerçekten de sözünü tutup yanımda kalmak istiyorsan,” diye yanıt verdi Túrin, “beni Amon Rûdh’da ara!” Onu nelerin beklediğini bilmeden, kaygıyla konuşmuştu. “Yoksa, bu son vedamız.”

“Bir ihtimal, en iyisi budur,” dedi Beleg ve yoluna gitti.

Beleg Yeniden Doriath’ta

Beleg Menegroth’a geri geldi ve haydutların kötü muamelesi hariç her şeyi anlattı.

Sonra Thingol içini çekti ve şöyle dedi: “Húrin’in oğlunun babalığını üstlendim ve Yiğit Húrin bizzat dönmediği müddetçe, bu, sevgi ya da nefret için bir kenara konamaz. Başka ne yapmamı umardı ki benden?”

Melian çabaları karşılığında onu Lembas ile ödüllendirdi. Böylece Beleg tekrar kuzey bataklıklarına döndü ve savaşmaya başladı. Ama kış gelip savaş durduğunda arkadaşları onun yokluğunu fark ettiler. Ve Beleg bir daha onların yanına dönmedi.

Amon Rudh

Haydutlar Cüce Mim’i Yakalıyor

Turin

Beleg ayrıldıktan sonra Turin adamlarına sığınacak korunaklı bir yer bulması gerektiğini düşünüyordu. Bir gün kamp kurmuşlarken nöbetçilerden biri ses verdi ve ayağa fırladılar. Saklana saklana ilerleyen üç gri şekil gördüler. Sırtlarında büyük torbalar vardı ve kısa boyluydular. Adamların dur bağırışlarına kulak asmadılar ve koşmaya devam ettiler. Androg bir ok fırlatmasına rağmen ikisi kaçmayı başardı. Fakat daha ağır ilerleyen biri geride kaldı ve yakalandı. Yakaladıkları Mim adında bir bodur cüce idi.

Mim’e onlara fidye olarak ne önerebileciğini sordu. Mim de evini onlarla paylaşmaya söz verdi. Androg cüceyi öldürmek istiyordu fakat o olmadan evini bulamazlardı. Bu konuşmadan sonra Turin şöyle dedi:

“Eğer Mîm bizi hileye başvurmadan evine götürürse ve orası iyi bir yer çıkarsa, canının bedelini vermiş demektir; ve beni takip eden kimse onu öldürmeyecek. Buna yemin ederim.” Bunun üzerine Mîm Túrin’in dizlerini öptü ve şöyle dedi:

“Mîm dostun olacak, beyim. Başta, konuşmana ve sesine bakarak seni elf sandım. Ama insansan, bu daha da iyi. Mîm elfleri sevmez.”

Mim şimdilik gidip ertesi gün dönmeyi ve onlara yol göstermeyi teklif etmişti. Fakat Turin bu isteğini red etti. O gece nöbet tutanlar Mim’in hiç uyumadığını gördüler.

Çete Amon Rudh Yolunda

Ertesi sabah Mim’in ipleri çözüldü. Fakat bağlandığı için sinirlenmişti ve onları evine götürmeye söz verdiğine pişman olmuştu:

“Ama ben olmadım,” dedi Túrin. “Beni evine götüreceksin. O zamana kadar ölümden bahsetmeyeceğiz. Benim isteğim bu.”

Kararlılıkla cücenin gözlerinin içine baktı ve Mîm o bakışlara dayanamadı; gerçekten de pek az kişi Túrin’in iradeli ya da gazap dolu gözlerine meydan okuyabilirdi.

Fazla zaman geçmeden başını çevirdi ve ayağa kalktı. “Beni izleyin, beyim!” dedi.

Batıda, fersahlarca ileride olan Amon Rudh’u işaret etti eliyle. Veya elfler tüm isimleri değiştirmeden önceki ismiyle Sharbhund’u. Yolculuk alacakaranlığa kadar sürecekti.

Akşam solarken haydutlar tepenin eteklerine yaklaştılar. Zirve kızıl seregon çiçeği dışında keldi:

“Gördün mü? Tepenin zirvesinde kan var,” dedi Andróg.

“Henüz değil,” dedi Túrin.

Mim haydutları bir sağa bir sola, ileriye ve geriye dönerek tepeye çıkarmaya başlamıştı. Yol gerçekten de tek başlarına çözemeyecekleri kadar karmaşıktı. Uzun bir tırmanıştan sonra bir avluya geldiler. Oradan sağa dönünce cücenin evi olan derin mağaralara gelmişlerdi:

Mîm’in evine, yalnızca Doriath ve Nargothrond’daki kadim hikayelerin hatırladığı ve o ana dek hiçbir insanın görmediği Bar-en-Nibin-noeg’e gelmişlerdi.

Mim mağaranın ağzında durdu ve Túrin’e dönerek eğildi. “Gir, beyim!” dedi: “Bar-en-Danwedh, Fidye Evi. Bundan sonra adı bu olacak.”

Çete Amon Rudh’da

İçerde Mim’in oğlu Khım’in ölmüş olduğunu gördüler. Yaşlı cüce önceki gece oğlunu iyileştirmek için gelmek istemişti. Bunu duyan Turin kendisinin de cüceye borçlu olduğunu söyledi. Mim de oğlunun katilinin yayını ve oklarını kırmasını istedi. Eğer bir daha yay veya ok taşırsa, onlarla ölecekti. Mim’in bedduasını duyan Androg korkmuştu, gönülsüzce de olsa dediklerini yaptı.

O gece salonda yattılar ve Mîm ile diğer oğlu Ibun’un feryatları yüzünden rahatsız uyudular. Ertesi sabah yemek yerlerken Mim geldi:

Eğilerek Túrin’e selam verdi. “O gitti ve her şey yapılıp bitti,” dedi. “Atalarımızın yanında yatıyor. Önümüzdeki günler kısa olsa da, bize kalan hayata dönüyoruz şimdi. Mîm’in evi sizi memnun etti mi? Fidye ödendi ve kabul edildi mi?”

“Evet,” dedi Túrin.

Daha sonra bir süre Mim veya oğlunun rehberliğinde tepeden inip çıkacaklardı, yolu kendileri öğrenene kadar. Yiyecek ve ateşi paylaşacaklardı. Mağaranın herhangi bir yerine girmeleri serbestti. Kapalı olan oda dışında.

O gece Turin mağaradan çıkmış, tepenin çıkıntısından etrafa bakıyordu:

Kuzeyde, tuhaf bir biçimde açıkça, Amon Obel’e yeşil yeşil tırmanan Brethil Ormanı’nı seçebiliyordu. Neden olduğunu bilemese de, gözlerinin oraya dilediğinden daha sık kaydığını fark etti; çünkü onun gönlü kuzeybatıdaydı, çünkü fersahlarca uzakta, gökyüzünün eteklerinde, Gölge Dağlarını ve evinin sınırlarını görebilecekmiş gibi geliyordu ona. Ama akşamleyin, kırmızı güneş uzak kıyıların üzerindeki puslara doğru alçalırken ve Narog Vadisi aradaki derin gölgelere boğulurken, batıya, günbatımına baktı. Húrin oğlu Túrin’in, Bar-en-Danwedh’de, Fidye Evi’nde, Mîm’in salonlarında ikameti bu şekilde başladı.

Cüce Mim

Haydutların hayatı uzun süre rahattı. Çünkü yiyecek boldu ve yerleri kuru, korunaklıydı. Mağaralar daha yüzlerce kişiyi alacak kadar genişlerdi. Derinlerde bir sürü küçük oda vardı. Ama şimdi odaların çoğu boştu ve demirhaneler aylaktı. Mim’in diğerlerini almadığı kendi demirhanesi hariç. Bunun dışında Amon Rudh’un düz tepesine çıkan gizli bir merdiven de vardı. Mim onlara merdivenden bahsetmemişti. Fakat yemek ararken mağaralarda kaybolan Androg bu merdiveni keşfetmişti. Ama keşfini kendine saklamıştı.

Haydutlar Mim’den pek hoşlanmıyordu ama Turin yaşlı cüceyle iyi anlaşıyordu:

Takip eden kış boyunca Mîm’le saatler boyunca oturdu, onun ilmini vehayatının hikayesini dinledi; Eldar hakkında kötü konuşunca da paylamıyordu onu. Mîm memnun görünüyordu ve karşılığında o da Túrin’i kayırıyordu; zaman zaman yalnızca onu demirhanesine alıyordu ve orada alçak sesle sohbet ediyorlardı.

Çete o zamana kadar rahat yaşamıştı fakat kış çok sert geldi. Angband’ın gücü arttığından beri Beleriand kışları sertleşmişti. En zorlu olanlar hariç kimse dışarı çıkamıyordu. Bazıları hastalandı ve hepsi açlıktan zayıfladı.

Beleg’in Gelişi

Kış ortasında bir gün, loş alacakaranlıkta, aniden aralarında çok iriyarı ve geniş, beyaz başlıklı bir insan belirdi sanki. Adam nöbetçiyi atlatmıştı ve tek kelime etmeden ateşe yaklaştı. Diğerleri ayağa fırladığında adam kahkaha patlattı ve başlığını arkaya attı ve gelenin Sağlamyay Beleg olduğunu gördüler. Geniş pelerininin altında, insanların işine yarayacak pek çok şeyle doldurduğu büyük bir paket taşıyordu. Beleg, bilgeliğine karşı sevgisine kulak vererek, Túrin’e bu şekilde geldi. Túrin gerçekten de memnun olmuştu, çünkü inatçılığından sık sık pişmanlık duymuştu; ve şimdi küçük düşmesine ya da kendi iradesine teslim olmasına gerek kalmadan, gönlünden geçen arzu bahşedilmişti.

Beleg Hador’un miğferini de getirmişti yanında:

“Kuze bataklıklarında bana emanet edilmişti; lâkin unutulmadı, sanırım.”

“Neredeyse unutuluyordu,” dedi Túrin; “ama bir daha öyle olmayacak.”

Fakat Beleg’in getirdiği Lembas’tan yemek istemiyordu:

“Babamın miğferini, onu sakladığın için iyi niyetle alıyorum,” dedi Túrin. “Ama Doriath’tan armağan almam.”

“Öyleyse kılıcını ve silahlarını da geri gönder,” dedi Beleg. “Küçüklüğünde elde ettiğin öğretileri ve ihtimamı da geri gönder. Ve bırak, sana sadık olduğunu söylediğin adamlar, seni memnun etmek için çölde ölsünler! Keza, bu azık sana değil, bana armağan edildi ve onu dilediğim gibi kullanabilirim. Boğazına takılacaksa yeme; lâkin diğerleri ziyadesiyle aç ve daha az gururlu olabilir.”

Fakat pişman olmuştu ve şöyle dedi:

“Böyle bir hödüğe dönmeye tenezzül etmene şaşıyorum, dostum. Sen ne verirsen ver, alırım, verdiğin bir paylama bile olsa. Bundan sonra, Doriath yolu dışında, her konuda sen bana öğüt vereceksin.”

Dor-Cúarthol

İlerleyen günlerde Beleg çeteye büyük yardımlarda bulundu. Hastaları ve yaralananları iyileştirdi. Fakat tüm elflerden nefret eden, ve Turin’in ona duyduğu sevgiyi kıskanan Mim’in yüreğindeki nefret büyüyordu. Kış geçip bahar gelince Morgoth’un orduları harekete geçmişti. El yordamı ile ilerleyen bir elin parmakları gibi öncüleri Beleriand yollarını yokluyordu. Orklar Amon Rudh’un altındaki yaylalardan Narog vadisine kadar iniyorlardı:

Ama orklar o yolda henüz fazla ilerlememişti; çünkü şimdi orada, yabanda, gizli bir dehşet yaşıyordu ve kızıl tepenin üzerinde henüz bilmedikleri dikkatli gözler vardı.

O bahar miğferini taktı ve savaşa indi. Sayıları azdı fakat Beleg’in becerileri sayesinde düşmanlarına ordu gibi geliyorlardı. Orkların keşif kollarına saldırılar düzenliyorlardı. Eğer orklar az bir kuvvetle yürüyorsa ağaçların gölgesinden Ejder-miğfer’i ve onun haşin adamları fırlıyordu:

Kısa süre sonra, tepelerden onun borusunun sesini duyan kumandanlar sinmeye, daha hiç ok tınlamadan ya da kılıç çekilmeden orklar kaçmaya başlar olmuştu.

O bahar Androg Mim’in bedduasına meydan okuyup ok ve yay aldı. Cücenin laneti tuttu ve zehirli bir okla vuruldu. Fakat Beleg onu iyileştirdi, bunun üzerine Mim’in öfkesi iyice pekişmişti.

O sene düştü sanılan Yay ve Miğfer’in umutların ötesinde yükseldiği söylentisi Beleriand’a yayılmıştı. Bunun üzerine öndersiz ve lidersiz, ama yılmamış insan ve elfler yüreklendiler. Ve iki kumandanı aramaya gittiler. Turin ve Beleg yeni gelenleri Amon Rudh’a almıyordu. Fakat civarda birçok korunaklı hisar ve kamp kurulmuştu. Böylece adamlarının sayısı arttı ve Angband güçleri geri püskürtüldü.

Mim’in İhaneti

Fakat Morgoth daha asıl gücünü göstermemişti. Asilerin kendilerinden fazla emin hissetmeleri için yanıltma saldırıları yapmıştı. Nitekim öyle de oldu. Doriath’ın batı bataklıklarından Teiglin’e kadar olan bölgeye Dor-Cúarthol adını vermişti. Kendisi de buraların beyi olarak Gorthol, Dehşet Miğfer adını almıştı.

Sirion’un batısındaki topraklarda Ejder-mıiğferi’nin görüldüğüne dair haber Morgoth’un kulağına hızla gitti ve Morgoth güldü. Çünkü uzun zamandır gölgelerde ve Melian’ın perdelerinin arkasında kaybolmuş olan Túrin yine ortaya çıkmıştı. Ama Túrin’in gücünün, ona ettiği laneti boşa çıkaracak kadar büyümesinden, onun için tasarladığı sondan kurtulmasından, ya da Doriath’a çekilip yine ortadan kaybolmasından korkmaya başlamıştı.

Fakat bir gün Mim ve oğlu yiyecek ararken orklara yakalandılar. Orklar Mim’i oğluyla tehdit ettiler, ve zaten nefretten yüreği kararmış olan Mim Turin’e ihanet etti. Orklardan yakaladıkları her adam karşılığı demir istemişti. Turin ve Beleg için altın verilecek, Mim’in evi yağmalanmayacaktı. Ayrıca Turin serbest kalacak ve Beleg cücenin ellerine bırakılacaktı. Ork komutan bu koşulları uygulamayı düşünmeyerek kabul etmişti. Beleg Mim’de kalabilirdi. Ama aldığı emirler Turin’in canlı olarak Angband’a getirilmesini söylüyordu. Böylece Fidye Evi ihanete uğramıştı.

Adamlar düşmanın yaklaştığını fark ettiler ve hazırlandılar. Orkların geleceği ağzı büyük bir kayayla tıkadılar. Ve Androg’un uzun zaman önce keşfettiği yoldan Amon Rudh’un tepesine çekildiler. Kayalara tırmanan orkları bir süre tuttular. Fakat çoğu vuruldu, bunların en yiğidi de Androg’du. Turin ve Beleg kalan 10 adamla son bir savaş verdiler. Orklar ikisinin üzerine ağlar atana ve diğerlerini katledene kadar mücadeleleri sürdü. Turin götürüldü ve Beleg bağlanıp bırakıldı.

Dor Lomin’li Androg’un Ölümü

Sonra gizli merdiveni bulan orklar kadim cüce mağaralarını talan ettiler. Ve ganimetleriyle beraber kuzeye doğru yollandılar. Orklar gidince tepeye çıkan Mim hareketsiz yatan Beleg’i görmüştü. Zevkle bıçağını bilerken ölümcül yaralanmış ama henüz ölmemiş olan Androg bir hamle yaptı ve hain cüceyi yaraladı. Mim bildiği dar bir keçi yolunu kullanarak tepeden aşağı kaçtı.

Androg son gücünü kullanarak Beleg’in bağlarını kesti ve onu serbest bıraktı. Fakat ölürken şöyle dedi:

“Yaralarım senin şifan için bile fazla derin.”

Beleg Orkların Peşinde

Beleg gömmek için cesedini aradığı Turin’i göremeyince esir alındığını ve Angband’a götürüldüğünü anladı. Yaraları iyileşene kadar bekleyip orkların peşine düştü. Teiglin geçitlerinin yakınında orklar ikiye ayrılmışlardı. Beleg’e göre doğrudan Angband’a yönelenler onun aradığı orklardı. Bu yüzden Anach Geçidine yöneldi. Orayı geçtikten sonra dehşetli bir orman olan Taur nu Fuin’e gelmişti.

O habis yerde geceleyen Beleg, tesadüf eseri ağaçların arasında küçük bir ışık gördü ve o yana gittiğinde, büyük, ölü bir ağacın dibinde uyuyan bir elf’ buldu: Elfin başının yanında bir lamba vardı ve perdesi kaymıştı. Beleg uyuyan elfi, ona lembas verdi ve onu bu korkunç yere hangi kaderin getirdiğini sordu; ve elf , adının Guilin oğlu Gwindor olduğunu söyledi.

Gwindor Sayısız Gözyaşı Savaşında esir alınmıştı. Fakat savaştan önceki halinin ürkek bir hatırası kalmıştı ondan geriye. Esir alınan Noldor’un çoğu öldürülmezdi. Mücehver bulmada yetenekliydiler ve madenlerde çalıştırılırlardı. Gwindor da gizli bir geçit kazıp kaçmıştı, ama geçerken sol eli kesilmişti. Ve şimdi bitkin bir halde, Taur nu Fuin’in koca çamları altında yatıyordu. Beleg ona Lembas verip kendine gelmesini sağladı. O esnada yürüyen orkların arasında zincirlere bağlı ve kırbaçlarla güdülen Turin’i görmüşlerdi. Gwindor ona vazgeçmesini söylese de Beleg takibini sürdürdü.

Beleg’in Ayrılışı

Böylece iki elf Anfauglith’in yamaçlarında kamp kuran orklara yetiştiler. Beleg burada nöbetçileri birer birer okla avladı. Sonra büyük bir tehlikeye atılarak kampa girdiler ve bağlı olan Turin’i kurtardılar. Fakat uzağa taşınmayacak kadar ağırdı ve onu bir çalının kenarında yere yatırdılar. Bu sırada batıdan büyük bir fırtına geliyordu ve Thangorodrim üzerinde şimşekler çakıyordu. Beleg kılıcı Anglachel’i çekti ve bağlarını kesmeye başladı. Fakat o gün kader daha güçlüydü, Kara Elf Eöl’ün kılıcı kaydı ve Turin’in ayağını yaraladı.

Bunun üzerine Túrin öfke ve korku içinde aniden uyandı ve loşlukta, yalınkılıç üzerine eğilmiş bir şekil görünce, orkların yine ona işkence etmeye geldiğini sanarak büyük bir feryatla ayağa fırladı; ve karanlıkta onunla mücadele ederek Anglachel’i kaptı ve Beleg Cúthalion’u düşman sanarak öldürdü. Ama kendini serbest bulması üzerine, canını hayali düşmanlarına pahalıya satmaya hazırlanarak doğrulurken, tepelerinde büyük bir şimşek çaktı ve onun ışığında Beleg’in yüzünü gördü.

Sonra, taş gibi donarak, sessizce o dehşetli ölüme bakakaldı ve ne yaptığını anladı; ve çevrelerinde titreşen şimşeklerin aydınlığında yüzü o kadar korkunçtu ki, Gwindor yere büzüldü ve bakışlarını kaldırmaya cesaret edemedi.

Orklar fırtınanın batıdaki büyük düşmanlarından geldiğini düşünerek kaçmıştı.

Gwindor Beleg’i gömmesi için Turin’i kendine getirdiğinde uykuda yürüyen biri gibi kalktı. Beleg’i orada sığ bir mezara büyük yayı Belthronding ile gömdüler. Ama Gwindor kılıcı Anglachel’i yanına aldı.

Kadim Günlerde Beleriand Ormanlarına sığınanların en beceriklisi, dostların en sadığı olan Sağlamyay Beleg, en sevdiği kişinin ellerinde bu şekilde öldü; ve Túrin’in yüzüne kazınan bu acı bir daha asla solmadı.

Nargothrond

Turin ve Gwindor Nargothrond Yolunda

Uzun, acılı yolda yürürlerken bir kez bile konuşmadı ve sene solar, kuzey topraklarına kış gelirken, bir amacı ya da dileği olmayan biri gibi dolandı. Ama Gwindor her zaman yanındaydı, onu koruyor, ona rehberlik ediyordu; ve böylece Sirion üzerinden batıya geçtiler ve sonunda Güzel Göl’e ve EithelIvrin’e, Narog’un Gölge Dağlarının dibinde doğduğu pınarlara geldiler. Orada, Gwindor onunla konuştu ve şunları söyledi:

“Uyan, Húrin oğlu Túrin! Ivrin’in gölünde sonsuz kahkaha vardır. O, bitmek tükenmek bilmez billur kaynaklardan beslenir ve kadim günlerde onun güzelliğini yaratan Suların Efendisi Ulmo tarafından kirlenmekten korunur.” Bunun üzerine diz çöktü ve sudan içti; ve aniden kendini yere fırlattı ve sonunda gözyaşları serbest kaldı ve deliliğinden kurtuldu. Orada Beleg için bir şarkı yaptı ve ona Laer Cú Beleg, Büyük Yayın Şarkısı adını verdi, tehlikeye aldırmadan yüksek sesle söyledi onu.

Gwindor Anglachel’i Turin’e verdi. Kılıcın da onun gibi Beleg’in yasını tuttuğunu söyleyerek. Sonra ona Sayısız Gözyaşında esir düşen Gwindor olduğunu, ve Nargothrond’a gittiklerini söyleyince şöyle dedi Turin:

“O zaman, Dor-lómin savaşçısı, Galdor oğlu Húrin’i gördün mü?”

“Onu görmedim,” dedi Gwindor. “Ama Angband’da, Morgoth’a meydan okumaya devam ettiğini anlatan bir
söylenti dolaşıyor; ve .Morgoth ona ve tüm ailesine lanet etmiş.”

“Buna inanırım,”

Turin Nargothrond’da

Nargothrond’a vardıklarında Gwindor savaştan önce nişanlanmış olduğu Finduilas tarafından tanındı. Onun hatırına Turin de kabul edildi. Fakat Gwindor onu tanıtacakken elfi durdurdu. Ve kendisini Úmarth oğlu Agarwaen olarak tanıttı. (yani kötü kaderlinin oğlu kan lekeli)

Nargothrond’un kurnaz demircileri kılıç Anglachel’i Túrin için yeniden dövdü ve kılıç simsiyah kalsa da, kenarları solgun bir ateşle parladı. Sonra Túrin’in kendisi de, o silahla başardıklarının söylentileri yüzünden, Nargothrond’da Mormegil, yani Kara Kılıç olarak bilinir oldu; ama o, kılıca Gurthang, yani Ölüm Demiri adını verdi.

Orklara karşı savaşta becerisi sayesinde Kral Orodreth’in gözünde yükseldi ve divanına girmeye hak kazandı. Fakat Turin elflerin savaş tarzını sevmiyordu. Pusulardan ve gizli oklardan çok Morgoth’a karşı açık bir savaş vermek istiyordu. Gwindor ise gizli savaştan yanaydı. Ve divanlarda onun aleyhinde konuşuyordu. Fakat Gwindor’un mantıklı sözlerine rağmen Turin iyice kralın gözüne girmişti. Orodreth her konuda ona danışmaya başlamıştı. Turin’in emriyle Narog üzerine büyük bir köprü inşa edildi. Ve elfler açık bir savaş vermeye başladılar.

Gwindor ise şerefini yitirmişti. Silah konusunda artık yetkin değildi ve gücü azdı. Ama Turin gençti ve tam erişkinliğe ulaşmıştı. Yüzü Kadim Günlerde diğer tüm ölümlü erkeklerden daha güzeldi. Konuşması ve tavrıyla onu ilk gören biri Noldor’un büyük evlerinden birine ait bile sanabilirdi. Ayrıca o kadar yiğit ve silah konusunda o kadar hünerliydi ki, elfler talihsizlik yahut uzaktan bir okla vurulmadığı sürece onun ölmeyeceğini düşünüyordu.

Finduilas

Ne zaman Orodreth’in kızı Finduilas ile karşılaşsa yüreğinin kıpırdandığını hissediyordu. Finduilas altın saçlıydı ve Turin onunla zaman geçirmekten keyif alıyordu. Başlarda sadece Gwindor vasıtasıyla görüşüyorlardı. Fakat bir süre sonra Finduilas tesadüfen onu aramaya başlamıştı. Tesadüfen karşılaşmış gibi davranıyor ve sohbet ediyorlardı. Finduilas ona Edain, Turin’in ülkesi ve akrabaları hakkında sorular soruyordu. Turin yaşadığı yer ve akrabaları dışında tüm sorularına açıkça cevap veriyordu. Bir keresinde ona şöyle demişti:

“Bir kız kardeşim vardı, Lalaith, ya da ben ona öyle derdim; sen aklıma onu getiriyorsun. Ama Lalaith çocuktu, yeşil bahar çimenleri arasında sarı bir çiçekti o; ve yaşasa, şimdi belki kederle solmuş olurdu. Ama sen kraliçe gibi, altın bir ağaç gibisin; bu kadar güzel bir kız kardeşim olsun isterdim.”

“Ama sen de kral gibisin,” dedi Finduilas, “hatta, Fingolfin’in halkının beyleri gibisin; ben de bu kadar yiğit bir erkek kardeşim olsun isterdim. Hem ben senin adının Agarwaen olduğunu sanmıyorum, sana yakışmıyor da Adanedhel. Ben sana Thurin, Sır, diyorum.”

Bununla beraber Gwindor’un Turin’e gösterdiği dostluk soğumuştu. Bunu bazı konularda zıt gitmelerine veriyor ve üzülüyordu. Çünkü Gwindor rehberi ve şifacısıydı. Ama ilerleyen günlerde Turin’in divandaki ve kralın yüreğindeki yerini kıskanan Gwindor, gerçek kimliğini Finduilas’a açıklamıştı. Bunu duyan Turin Gwindor’a sinirlendi, elf ise şöyle dedi ona:

“Kaderin adında değil, sende saklı.”

Bu dönemde Morwen ve Nienor da Dor Lomin’den Doriath’a gelmiş ve orada kalmaya başlamıştır.

Nargothrond’un Düşüşü

Nargothrond’a geldikten 5 sene sonra, bahar mevsiminde iki elf geldi. Bu elflerin ismi Gelmir ve Arminas’dı, Cirdan’ın ulaklarıydılar. Şöyle dediler Orodreth’e:

“O halde Suların Efendisi’nin sözlerini dinle! O, Círdan’a şöyle dedi: ‘Kuzey’in Şerri Sirion’un pınarlarını kirletti ve akarsu parmaklarındaki gücüm çekiliyor. Lâkin daha beteri gelecek. Nargothrond Beyi’ne şöyle söyle: Kalenin kapılarını kapatsın ve dışarı çıkmasın. Gururunun taşlarını gürültülü ırmağa atsın ki, sürüngen şer
kapıyı bulamasın.’”

Fakat Turin habercilere güvenmemişti ve fazla gururlu sözlerle cevap verdi onlara. Üzerindeki gölgeyi fark eden Arminas onu sonu hakkında uyardı. Fakat sert sözlerle kovdu habercileri.

“Ve eğer, göründüğü gibi, babamın yiğitliği yüzünden Morgoth’un nefretini taşımak zorundaysam, krallarla akraba olduğunu iddia etmesine rağmen, bir asker  kaçağının sataşmalarına ve uğursuzluğuna da mı tahammül etmeliyim? Sen Deniz’in ihtiyatlı kıyılarına dön!”

Haberciler ayrıldıktan sonra Tumladen vadisinde büyük bir savaş yaşandı. O gün Orodreth’in sağında çok korkunçtu, fakat Glaurung’un ve ork ordularının karşısında ondan başka kimse direnememişti. Orodreth öldürülmüş, Gwindor ise ağır yaralanmıştı. Gwindor’u savaştan dışarı taşıdı fakat ölmek üzereydi. Son sözlerinde Turin’e Finduilas’ı kurtarması gerektiğini, kurtaramazsa sonunun onu bulacağını söyledi.

Bunun üzerine hızla Nargothrond’a döndü. O vardığında yağma bitmek üzereydi. Orklar kadim salonları talan etmiş, silahlı adamları öldürmüş, kadın ve kızları ise esir olaran Angband’a götürüyordu. Tek başına önüne çıkanı biçerek köprüden geçti.

Glaurung ve ile Karşılaşması

Ama o anda Glaurung Felagund kapılarından çıktı ve şöyle dedi:

“Selam, Húrin’in oğlu. Karşılaştığımız iyi oldu!”

Korkusuzca ona döndü ve gözlerinin içine baktı. Gözlerinin içine bakması ile ejderhanın korkunç büyüsüne kapılması bir oldu:

Sonra Glaurung yine konuştu ve şöyle dedi: “Tüm yaptıkların şerre döndü, Húrin’in oğlu,” dedi. “Nankör üvey evlat, kanun kaçağı, arkadaş katili, sevgi hırsızı, Nargothrond’u gasp eden, pervasızların kumandanı, soydaşlarını terk eden. Annen ve kız kardeşin  Dor-lómin’de köle olarak, yokluk ve sefalet içinde yaşıyor. Sen prensler gibi giyinmişsin, ama onlar paçavralar içinde. Seni özlüyorlar, ama senin umurunda bile değil. Böyle bir oğlu olduğunu öğrenince baban pek memnun olacaktır; ki öğrenecek de.”

Ve Glaurung’un büyüsünün etkisinde olan Túrin bu sözleri dinledi ve kendini, kötü niyetle çarpılmış bir aynaya bakıyormuş gibi gördü ve gördüklerinden tiksindi.

O sırada tutsaklar Turin’in yanından götürülüyorlardı. Finduilas defalarca ismini haykırdı ama büyünün etkisinde olduğundan onu duymadı.

Kız ses menzilinden çıkar çıkmaz Glaurung Turin’i etkisinden çıkardı. Kılıcını ejderhanın gözlerine saplamaya çalıştı. Ama Glaurung ona isterse gidebileceğini ve annesiyle kız kardeşini kurtarabileceğini söyledi. Ve bunu duyan Turin düşmanından beklenmedik bir merhamet görmüşçesine arkasını dönüp koşmaya başladı.

Turin Yeniden Dor Lomin’de

Durmaksızın kuzeye koşmaya devam etti. Arada sırada Finduilas’ın feryatlarını duyar gibi oluyordu. Ama yüreği Glaurung’un yalanlarıyla yandığından ve orkların Húrin’in evini yakması ve Morwen ile Niënor’a işkence etmesi gözlerinin önünden gitmediğinden yoluna devam etti ve asla yolundan sapmadı. Ivrin göletlerinde bir süre dinlendi (çünkü dinlenmeden 40 fersah yol almıştı) Daha sonra 23 yıl önce geçtiği Dor Lomin geçitlerinden yoluna devam etti. Böylece sonunda çocukluğunu yaşadığı, bir zamanlar mutlu olduğu diyara geldi. Fakat burası kasvetliydi ve çok az insan vardı. Artık sadece Doğuluların kaba dili konuşuluyordu.

Babasının evine geldi fakat Morwen yoktu ve ev yağmalanmıştı. Bu yüzden yakınlardaki Brodda’nın evine girdi ve dinlenmek için izin istedi. Ona ateşin yanında yer verildi. Fakat  Kadim Lisanda konuştuğunu duyan yaşlı bir adam onu uyardı. Çünkü artık Kadim Lisanda konuşmak tehlikeliydi. Adamdan Morwen’in ayrılmış olduğunu öğrendi. Sonra adamın ismini öğrendi, Sador. Ona Labadal ismiyle hitap edince yaşlı adam onun kim olduğunu anladı. Aerin  ile konuşmak istiyordu, ama Sador onu Brodda hakkında uyardı. Fakat topraklarında bir başkası hakkında uyarılmak Turin’i öfkelendirmişti. Brodda’nın salonuna girip adamı kolayca alaşağı etti. Ve Aerin’den annesinin ne zaman ayrıldığını öğrendi. Aerin’in sözleriyle ejderhanın büyüsünün son kırıntıları zihninden silinmişti.

Fakat kandırılmanın verdiği öfkeyle Brodda’yı öldürdü. Salonda Doğulular ve eski Dor Lomin halkı arasında kargaşa çıktı. Son doğuluya kadar hepsini öldürdü fakat çoğu kaçmıştı ve daha büyük güçlerle döneceklerdi. Çıkan dövüşte ağır yaralanan Sador Turin’e gitmesini, yoksa sonunun burada geleceğini söyleyip öldü. Turin de peşinde bir grup adamla kendi yurdundan kaçtı…

Brethil

Glaurung’un ona yalan söylediğini anlamıştı ama en azından bir tesellisi vardı: Annesi ve kardeşi onun temizlediği yollardan Doriath’ın güvenli ormanlarına varmışlardı. Onları rahat bırakmaya karar verip Brethil’e yöneldi. Orada Haladin halkından bir grup orklar tarafından kıstırılmıştı. Onları kurtardı ve kendisini başka bir isimle tanıtarak aralarına katıldı. Ormancılara Finduilas’ı sordu fakat kız orklar tarafından öldürülmüştü. Ormancılar onu Finduilas’ın gömülü olduğu yere götürdü. Onun gömülü olduğu yere Haudh-en Elleth dedi. Tepenin üstünde üzerine bir karanlık çöküp yığıldı ve adamlar öldüğünü sandılar. Adamlardan biri olan Dorlas Turin’i Nargothrond’lu komutan Mormegil olarak tanımıştı. Onu evlerine götürdüler ve Haladin halkının lideri Brandir tarafından iyileştirildi.

Kendisine yeni bir ad takarak Turambar (Kadersizliğin Efendisi) dedi. Artık kılıcını kaldırdı ve mızrak kullanmaya başladı. Brandir halkını gizlilikle korumayı planlıyordu. Fakat Turin ve onun gibi düşünen birkaç kişi beraber ork avlamaya çıkıyorlardı.

Dorlas ona Hador soyundan Turin olduğu hakkındaki söylentilerinden bahsetmişti. O ise şöyle cevap verdi:

“Ben de öyle işittim. Ama dostum olarak sana yalvarırım, kimseye duyurma.

Nienor

Haftalar sonra ormancılarla ork avlarken Haudh-en Elleth’te genç bir kızın uzanmakta olduğunu gördü. Olduğu yerde kalakaldı. (o bilmese de bu kız glaurung’un büyüsüne kapılıp kaçmış nienor’du) Adamlar kızın yanına koştular ve giyeceğe ihtiyacı olduğunu söylediler. Turambar kıza adını sordu. Cevap alamayınca ona Niniel dedi. (gözyaşlarının kızı) Brandir tüm hünerini kullanarak kızı iyileştirdi. Fakat ejderhanın büyüsü Nienor’un hafızasını yitirmesine sebep olmuştu. Brethil kadınları ona her şeyi kelime kelime yeniden öğrettiler.

Brandir Niniel’i sevse de kızın gönlü Turambar’daydı ve Brandir’i ağabeyi gibi görüyordu. Brandir kızı Turambar’ın üstündeki gölge hakkında uyardı. Ve eğer evlenirlerse savaşa gideceğini, gölgenin üstün çıkabileceğini söyledi.

Çok geçmeden Turambar ve Niniel evlendi çünkü Turambar da Niniel’i seviyordu. Ve Turambar Brandir’in sözlerinden dolayı içine bir kuşku düşen Niniel’e yemin etti: Evlerine saldırılmadıkça savaşmayacaktı.

Glaurung’un Gelişi

Niniel hamileyken Turambar yeminini çok erken ettiğini anladı. Çünkü orklar onun yokluğunda ormancılara baskın çıkıyor ve gittikçe yaklaşıyorlardı. Böyle gitmeyeceğini anlayan Turambar verdiği sözü bozup kara kılıcını çekti ve adamlarıyla savaşa gitti. Onun gelişiyle orklar bozguna uğradılar, fakat Glaurung da Turambar’ın nerede olduğunu öğrenmişti.  Turambar ejderhanın hareketlerini izlemek için izciler yolladı. Artık Brethil’i beyiymiş gibi idare ediyordu ve kimse Brandir’e kulak asmıyordu. Daha sonra izcilerden Glaurung’un Nargothrond’dan çıktığını öğrendiler. Kendisini aramaya geldiğini biliyordu. Halkı toplayıp yaklaşan tehlike hakkında uyardı. Fakat ejderhanın yenilmez olduğunu düşünmüyordu. Ayrıca Sayısız Gözyaşı Savaşında Azaghal tarafından yaralandığını biliyordu. Konuşmasını bitirirken şöyle dedi:

“Ama burada, Azaghâl’ın bıçağından daha keskin ve daha uzun bir diken var.”

Fakat ejderhayı öldürmeye yardım etmek için 2 gönüllü istedi. Hunthor ve Dorlas bu tehlikeli göreve gönüllü oldu. Fakat Turambar Niniel’e veda etmeye gittiğinde Niniel acı acı ağlayarak sarıldı ona:

“Gitme, Turambar, yalvarırım!” dedi. “Kaçtığın gölgeye meydan okuma! Hayır, hayır, kaçmaya devam et, beni de yanına al, uzaklara gidelim!”

Fakat Turambar daha fazla kaçmayacaktı.

Turambar ve Yoldaşları Teiglin’de

Sonra Turambar yol arkadaşları ile beraber ejderhaya doğru harekete geçti. İzcilerden Teiglin’in üstünde olduğu haberini aldılar. Turambar’ın planının başarılı olması için Teiglin’e inmeleri gerekiyordu, fakat bu çok tehlikeliydi. Turambar ejderhanın kendisini Cabed en Aras’dan karşıya atacağını düşünüyordu. Bu düşüncesini Dorlas’a açıkladığında Dorlas korktu. Çünkü Brethil diyarını iyi bilirdi ve Cabed en Aras çok yüksek, dimdik bir uçurumdu. O gece uçurumun dibine geldiler fakat Dorlas’ın cesareti kırılmıştı. Bu yüzden aşağı doğru yollarında sadece Hunthor vardı Turambar’ın yanında. Aşağı inip ihtiyatlı uykusunda hırlayan ejderhanın altında pusuya yattılar. Turambar bir süre uyudu fakat Glaurung’un harekete geçerken çıkarttığı sesle uyandı. Hunthor’a şöyle dedi:

“Beklediğimiz zaman geldi. Derine sapla, çünkü iki kişi, üç kişilik vurmalı.”

Glaurung’un Ölümü

Ejderha bulundukları yerin biraz kuzeyinden karşıya geçiyordu. Turambar ve Hunthor hızla oraya koştular. Ejderha karşıya geçmeden işini bitirmezlerse tüm umutları sönerdi. Glaurung’un altına gelen Turambar sıcaklık ve kokudan tökezledi, son anda yetişen Hunthor sayesinde düşmekten kurtuldu.

“Koca yürek!” dedi Turambar. “Yardımcı olarak seni almam mutlu bir seçenek oldu!”

Fakat o konuşurken yukarıdan bir taş Hunthor’un kafasına düştü ve oracıkta öldürdü. Haleth evinin yiğitlerindendi.

Bunun üzerine Turambar haykırdı: “Heyhat! Gölgemde yürümek uğursuz! Neden yardım istedim ki? Çünkü artık yalnızsın, Ey Kaderin Efendisi, tıpkı olacağını bilmen gerektiği gibi. Şimdi tek başına fethet bakalım!”

Sonra ejderhaya ve efendisine duyduğu tüm öfkeyle gücünü topladı. Daha önce hiç bilmediği bir güç bulmuş gibiydi. Uçuruma hızlıca tırmandı ve ince bir ağaç kökünde dengesini sağladı. Glaurung’un gövdesinin ortası tam üstüne geldiği an Kara Kılıcını çekti. Kolunun ve nefretinin tüm gücüyle yukarı sapladı. Ölümcül kılıç kabzasına dek ejderhanın karnına gömülmüştü. Glaurung ölüm sancısı ile haykırdı. Kılıç ejderhanın gövdesini yardı ve Glaurung olduğu yerde sarsılarak acı çekmeye başladı. Turambar ise geldiği yoldan karşı kıyıya çıkıp ölmek üzere olan düşmanına baktı acımasızca. Sonra kılıcını almak için solucanın bedenine yöneldi. İki eliyle kılıcı çekerken şöyle dedi:

“Selam, Morgoth’un Solucanı! Bir daha karşılaştığımız iyi oldu! Şimdi öl ve karanlık götürsün seni! Húrin’in oğlu Túrin’in intikamı böylece alınmış oldu.”

Fakat kılıcın ardından fışkıran kara kanlar Turin’in elini yaktı. Glaurung da uğursuz gözleriyle Turin’e öyle bir baktı ki okla vurulmuş gibi düşüp bayıldı.

Nienor’un Ölümü

Brethil insanları Turin’in öldüğünü sanıyorlardı. Bu yüzden Brandir Niniel’i alıp götürmek istemişti fakat kız kocasını bırakmak istemiyordu. O gece Niniel Glaurung’un öldüğü yere gelmişti. Brandir onu durdurmak istese de aksayan bacağı ona engel olmuştu. Oraya gittiğinde Turin’in gerçekten de ölmüş olduğunu gördü. Çünkü bedeni buz kesmişti ve ona cevap vermiyordu. Aynı zamanda elinin kapkara olduğunu gördü, elbisesinden bir şeritle elini bağladı. Onu tekrar öptü ve şöyle haykırdı:

“Turambar, Turambar, geri gel! Beni duy! Uyan! Benim, Níniel. Ejderha öldü, öldü ve yanında yalnızca ben varım.”

Onun bağırışı üzerine Glaurung son kez kıpırdanmıştı. Kötücül gözlerini araladı ve konuşmaya başladı:

“Selam, Húrin’in kızı Niënor. Sondan önce bir kez daha karşılaştık. Sonunda ağabeyini bulduğun için sevin. Artık onu tanıyorsun: arkadan bıçaklayan, düşmanlarına hain, dostlarına vefasız, soydaşları için bir bela, Húrin oğlu Túrin! Ama yaptıkları arasında en kötüsünü, kendi içinde hissedeceksin.”

Bunun üzerine, Niënor vurulmuş gibi oturakaldı, ama Glaurung öldü; ve ejderhanın ölümüyle birlikte onun habis perdesi kalktı ve Niënor’un hafızası gün gün berraklaştı.

Sonra ayağa kalktı ve Turin’e bakarak haykırdı:

“Elveda, ey iki kez sevdiğim! A Túrin Turambar turún’ ambartanen: yenik düşmüş kaderin efendisi! Ey öldüğü için mutlu olan!”

Ve arkasından bağıran Brandir’e kulak asmadan kendisini Teiglin’in soğuk sularına bıraktı.

Brandir’in Ölümü

İçinde bulunduğu derin karanlıkta Niniel’in seslenişini duyar gibi oldu ve uyandı. Elini tedavi edip ona orada bırakanın kim olduğunu merak ediyordu. Kılıcını aldı ve Brethil’e doğru dönerken düşündü:

“Belki Nen Girith’te beni bekleyen izcilerden birini bulurum. Ama keşke bir an önce kendi evime gitsem, Níniel’in nazik ellerini ve Brandir’in becerisini hissetsem!”

Bu şekilde kılıcına yaslanarak giderken onun bedenini almak için gelen insanlarla karşılaştı. İnsanlar onun yaşadığını görünce ölüm haberini veren Brandir’e sinirlendiler. Fakat Turin onları sakinleştirdi ve Niniel’in nerede olduğunu sordu. Brandir onun öldüğünü söyledi. Ona inanmıyordu ama Brandir gördüğü her şeyi açıkça anlattı. En son Niniel’in Hurin’in Kızı Nienor olduğunu söyledi ona. Bunu duyan Turin iyice sinirlendi, kız kardeşi annesi ile beraber Doriath’ta güvendeydi! Brandir geri adım atmıyordu. Sonunda öfkesine yenik düştü. Ve hiçbir silahı olmamasına rağmen karşısında sinmeyen Brandir’i öldürdü. Onun vahşetini gören insanlar kaçtılar.

Mablung ve Turin Yeniden Karşılaşıyor

Daha sonra yanına Mablung ve bir grup elf geldi. Ejderhaya karşı Turin’e yardım etmeye gelmişlerdi. Fakat onlara geç kaldıklarını, ejderhanın çoktan öldüğünü söyledi.

Bunun üzerine elfler ona hayretle baktılar ve,  “Büyük Solucan’ı öldürdün! İsmin elfler ve insanlar arasında her daim övülecek!” dediler

Fakat Turin umursamıyordu. Mablung’a annesinin ve kız kardeşinin nerede olduğunu sordu.

Elfler yanıt vermedi, ama sonunda Mablung konuştu: “Ejderhanın gelişinden evvelki sene öyle yaptılar. Lâkin, heyhat, artık orada değiller!” Bunun üzerine Túrin’in yüreği durdu, çünkü sonuna dek peşini bırakmayacak olan, talihin ayak seslerini duyabiliyordu. “Konuşmaya devam et!” diye haykırdı. “Çabuk ol!” “Seni aramak için yabana gittiler,” dedi Mablung. “Biz gitmemelerini öğütledik; ama Kara Kılıç’ın sen olduğu öğrenilince, ille Nargothrond’a yol almak istediler; ve Glaurung geldi ve tüm korumaları dağıldı. O vakitten beri Morwen’i gören olmadı; ama Niënor’un üzerine bir uyuşukluk gelmişti ve yabani bir geyik gibi ormanın içlerinden kuzeye kaçtı ve kayboldu.”

Bunun üzerine Túrin yüksek ve tiz bir kahkaha atarak elfleri şaşırttı. “Ne şaka, değil mi?” diye bağırdı. “Ey güzel Niënor! Demek Doriath’tan ejderhaya ve ejderhadan bana kaçtı. Talihin ne tatlı bir lütfu! Böğürtlen kadar esmerdi, saçları simsiyahtı; ve bir elf çocuğu kadar narindi, başkasıyla karıştırmak imkansızdı!”

Ölümü

Bunun üzerine Mablung şaşırdı: “Lâkin burada bir hata var. Kız kardeşin anlattığın gibi değildi. Uzun boyluydu, gözleri maviydi, saçları altın rengiydi, babası Húrin’in kadın hali gibiydi. Onu görmüş olamazsın!”

“Olamaz mıyım, olamaz mıyım, Mablung?” diye haykırdı Túrin. “Ama neden olmasın? Çünkü, bak, ben körüm! Bilmiyor muydun? Kör, kör, çocukluğumdan beri Morgoth’un kara sisinde el yordamı ile ilerliyorum! Bu yüzden, bırakın beni! Gidin, gidin! Doriath’a dönün, umarım kış kurutur orayı! Menegroth’a lanet olsun! Görevinize lanet olsun! Eksik olan tek şey buydu. Artık gece çöküyor.”

Bu sözlerin ardından çılgınca koşmaya başladı. Elfler peşinden koştular ama onlardan önce Cabed en Aras’a vardı. Burada kılıcı çekti ve seslendi:

“Selam Gurthang, ölüm demiri, artık yalnızca sen kalacaksın!” dedi. “Ama, seni kullanan elden başka ne bey, ne sadakat bilirsin? Sen hiçbir kandan kaçınmazsın. Túrin Turambar’ı alır mısın? Beni çabuk öldürür müsün?”

Ve kılıç, soğuk bir sesle çınlayarak yanıtladı: “Evet, kanını içerim, ki efendim Beleg’in ve haksız yere öldürülen Brandir’in kanını unutabileyim. Seni çabuk öldüreceğim.”

Sonra kabzayı yere yasladı ve kendini Gurthang’ın ucuna fırlattı ve kara kılıç onun canını aldı.

 

Mablung Turin’e baktığında ağladı ve onu kaldırdı. Cesedi kaldırılınca kılıcın kırılmış olduğunu gördüler. Böylece Turambar Turin sahip olduğu her şeyi kaybetmişti.

Elfler onun için bir anıt yaptılar ve Doriath rünleriyle şunları kazıdılar:

TURİN TURAMBAR – DAGNİR GLAURUNGA
(Turin Turambar – Glaurung’un Felaketi)

NİNİEL NİENOR

Ama Nienor orada değildi, Teiglin’in soğuk sularının onu nereye götürdüğü de asla öğrenilemedi.

Tol Morwen

Ölümünden sonra Hurin ve Morwen mezar taşının başında karşılaşmıştır. Birlikte oturdukları gecenin sonunda Morwen de ölmüş ve Hurin tarafından oraya gömülmüştür. Daha sonra öfke savaşıyla yeryüzünün şekli değiştiğinde ve Beleriand sular altında kaldığında, Turin ile Morwen’in mezar taşının suyun üstünde kaldığı söylenir. Su üstünde kalan bu küçük toprak parçasına da Tol Morwen adı verilmiştir.

Dagor Dagorath

Söylenene göre Valar yaşlanıp yorulduğunda Melkor Boşluk’tan dönecek ve iyiyle kötü arasında son bir savaş yaşanacak. Bu savaşta Melkor’un karşısına Tulkas, sağ yanında Eonwe ve sol yanında Turin çıkacak. Bu dövüşün sonunda da Turin Turambar Morgoth’u Gurthang ile bizzat öldürecek. Böylece ailesinin ve tüm insanların intikamını almış olacak…

Eğer Orta Dünya hayranıysanız, bizi TwitterInstagram ve Facebook üzerinden takip etmeyi unutmayın!

Yüzüklerin Efendisi dizisiyle ilgili son haberleri takip etmek için portalımıza, Orta Dünya ile ilgili tartışmalara katılmak için de forumumuza mutlaka bir göz atın.

YouTube ve Twitch kanallarımıza da bekleriz.

 

Mutlaka Okuyun!

Tulkas

“Böylece, öfkesi güçlü bir rüzgar gibi eserek önündeki bulut ve karanlığı dağıtan Güçlü Tulkas geldi.” …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir