Son yıllarda çıkan indie yapımlar, oyun dünyasında önemli bir yere gelmiş ve oyun sektörü içerisinde farklı türde içerik çıkaran önemli bir unsur olmuşlardı. Bu indie firmalardan bir tanesi olan Campo Santo’nun ilk oyunu Firewatch’u geçtiğimiz E3 konferansında yaptığı tanıtımdan sonra, oldukça ilginç yapısıyla dikkatimizi çekmişti ve oynamaya değer bir yapım gibi duruyordu. 9 Şubat’da çıkışını yapan Firewatch’u oynadık ve sizler için değerlendirdik.
FireWatch’un Steam fiyatı 31 lira, oyunun yapımcıları; yaklaşık 4-5 saatlik bir oynayış sunduğu söylüyor. Ancak oyunda herhangi bir yan görev, tam anlamıyla toplanabilir eşya gibi yan aktiviteleri bulundurmadığını göz önüne alırsak, oyunu koşarak oynarsanız yaklaşık 2.5-3 saat arasında bitirebiliyorsunuz. Bu yüzden inceleme esnasında elimden geldiği kadar hikaye hakkında spoiler vermemeye çalışacağım zira oyun tamamen lineer (tek yönlü bir oynayışa sahip.) bir yapıda olduğu için hem kısa sürüyor hemde yeniden oynama isteği uyandırmıyor.
Oyun başlangıcında son yıllarda çıkmış ve doğal hayatta geçen pek çok yapım gibi direkt olarak ormanın ortasında başlamıyor, oyunun ana karakteri olan Henry’nin gençliğinden 40’lı yaşlarına kadar yaşamında aldığı önemli kararları metin bazlı size soruyor ve buna göre bir hikaye yaratılıyor.
Başımıza gelen çeşitli olaylardan dolayı gazetede gördüğümüz, ormanın ortasında yaşamanızı gerektiren bir işi kabul ediyoruz. İşimizin başına geçtiğimizde oyun dünyasını gösteren bir haritayla karşılaşıyoruz, bu haritaya ilk baktığınızda oyun dünyasının oldukça geniş olduğu kanısına kapılıyorsunuz, ancak oyun dünyası hiç de beklediğiniz gibi geniş alanlardan oluşmuyor. 2005-2006 gibi çıkmış Lost adlı dizinin video oyununda gördüğümüz sistemin aynısını Firewatch’da da görmekteyiz. Oyun alanı taşları,ağaçları ve çalıları amacı dışında tıpkı oyun alanını bitiren duvar olarak kullanıyor. Bölüm tasarımcılarının geçmemizi istediği yerlerden sıkıntısız geçiyoruz örneğin 20 cm’lik boşluktan atlayarak bir kayadan diğerine zıplaya biliyoruz, ağacı kesip onu bir köprü gibi kullanabiliyoruz, lakin bu dediğim her şey görevlere giderken, görevleri yaparken veyahut kulemize dönerken yaşanıyor. Örneğin oyun dünyasında görevlerle alakalı olmayan bir alandayız, burada gördüğümüz çalı,ağaç ve kum gibi çeşitli doğal coğrafi özellikler sizin ileri gitmenizi engelliyor ve devasa bir alana sahip olduğunu düşündüğünüz oyunun aslında dar koridorlardan oluştuğunu fark ediyorsunuz.
Firewatch’da hiçbir yan görev yok, oyunun size verdiği görevler dışında boş boş yürümekten başka bir şey yapamıyorsunuz. Elbette yaptığınız geziler esnasında ”toplanabilir” eşyalara denk geliyorsunuz bunlar sizden önce bu görevde olan insanların ve ormanda kamp yapan diğer kişilerin günlükleri ve aralarında geçen konuşmaları içeriyor.
Bununla birlikte ormanda pek çok farklı içecek ve yiyecek bulabiliyorsunuz lakin Firewatch’da herhangi bir sağlık sistemi bulunmadığı için bu ürünlerde sadece göstermelik bir dekor olarak kullanılıyor. Haliyle bu ürünler gözünüzde oldukça değersizleşiyor ve arama istediğiniz kalmıyor.
Buraya kadar anlattığım her şey oyunun eksikleri yahut negatif yanlarıydı, oyunun olumlu ve en güzel bulduğum yani ise işinizle ilgili talimatları aldığınız Delilah ile aranızda geçen konuşmalar, oyunun yapımcıları bu iki karakter dışında başka bir şeye odaklanmamış gibi. Telsiz üzerinden yapılan konuşmalarda seçeceğiniz diyaloglar, muhabbetin tamamını değiştiriyor ve ormandaki atmosferi harika bir şekilde size yansıtıyor.
Daha öncede söylediğim gibi, oyunun lineer olması oyun yapımcılarının üzerinde durduğu Henry-Delilah arasında geçen konuşmalara oldukça olumlu yansımış. Ormanda yürürken bir hayvan görüyorsunuz ve sizin verdiğiniz tepkilere göre farklı ancak komik 4-5 dakikalık muhabbet dönüyor. Haliyle oyun dünyasında attığınız her adımda isterseniz Delilah ile konuşabiliyor ve oldukça komik diyalogları duyabiliyorsunuz.
Diyalogların bu kadar detaylandırması oyundaki diğer eksikliklerin daha kolay gözünüze batmasını sağlamış. Firewatch’un efsane bir hikayesi yok, gizemli olmayı amaçlamış yer yer başarılı giden ancak belli bir noktadan sonra monotonlaşan bir hikayeye sahip hatta oyunun sonu aceleye getirilmiş gibi, diyaloglarda gördüğümüz bu kadar detayın ardından oyunun 2-3 cümleyle bitmesi oldukça yetersizdi. Campo Santo sanki oyununu bitirmeden çıkarmış yahut, belirli bir yerinde kesmiş izlemine kapıldım.
Oyunu ilginç bulup almakta tereddüt eden kişiler, kısa bir oynayış süresi, sınırlı bir alan ve komediye odaklanan bir yapım bekliyorsa kesinlikle kaçırmamalı. Ancak hayatta kalma, uzun bir oynayış süresi, crafting gibi belirli sistemleri istiyorsa bu oyundan uzak durması lazım. Grafikleri ve müzikleri oldukça hoş, iki karakterin birbiriyle olan konuşmaları komik, hikaye vasat 31 liranın hakkını veren bir indie yapım, hatta şu anda %10 indirime girmiş durumda. Farklı bir deneyim yaşamak isteyen her oyuncunun oynaması gereken bir yapım olduğu görüşündeyim.
Yapımcı bağımsız olunca şöyle bir duracak, sağa sola bakacaksınız. Kendinizi kaybettirebilir, çok başarılı.