Güç Yüzükleri dizisinin ilk iki bölümünde yer alacak Ayıran Denizler (Sundering Seas) sahneleri nasıl çekildi?

Collider dergisi, Yüzüklerin Efendisi: Güç Yüzükleri dizisinin tanıtımı için özel bir haber yayınladı. Haberde Güç Yüzükleri dizisinin ilk iki bölümünde yer alacak Ayıran Denizler (Sundering Seas) sahnelerinin nasıl çekildiği üzerine dizinin ilk iki bölümünün yönetmen J.A Bayona ve görüntü yönetmeni Oscar Faura’nın açıklamaları yer alıyor. Aynı zamanda Galadriel’i canlandıran Morfydd Clark ile Halbrand karakterini canlandıran Charlie Vickers’ın da süreçle ilgili yorumları yer alıyor.  Güç Yüzükleri dizi setinden görseller de içeren bu özel haberi sizler için Türkçe’ye çevirdik.

Güç Yüzükleri dizisinin iki bölümünde yer alacak Ayıran Denizler (Sundering Seas) sahneleri nasıl çekildi?

Prime Video dizisinin en çarpıcı sahnelerinden birinin çekimlerinin perde arkasına, bunu hayata geçiren oyuncular ve ekiple birlikte özel olarak konuk oluyoruz.

Yüzüklerin Efendisi’nin dünyasını doğru bir şekilde tarif etmek için kullanılabilecek herhangi bir kelime varsa, o da uçsuz bucaksız kelimesidir. J.R.R. Tolkien tarafından ilk kez 1937 yılında Hobbit’in yayımlanmasıyla başlayan kurgusal atmosfer, animasyondan başlayarak en son canlı aksiyona kadar sayısız uyarlamada en efsanevi mekanlarının çoğunun ekrana yansıtılışına tanık oldu. Dolayısıyla Amazon 2017 yılında LOTR’un televizyon haklarını satın aldığında, bu versiyonun Orta Dünya olarak bilinen diyarda daha önce hiç sayfadan ekrana aktarılmamış topraklardan başlayarak kendine yeni bir alan açması gerekeceği aşikardı. Yüzüklerin Efendisi: Güç Yüzükleri dizisinde efsanevi Ayıran Denizler’in (Sundering Seas) nasıl oluşturulduğuna ve hayatları için savaşırken birlikte çalışmak zorunda kalan iki karakter arasındaki dinamiğe özel bir ön bakış yaptık.

Birçok oyuncunun kimliğinin hala gizemini koruduğu geniş kadroya ek olarak, daha önce hiçbir Tolkien uyarlamasında görmediğimiz birkaç yeni mekânın da tanıtımı yapıldı. Moria olarak da bilinen ve Kardeşliğin Tek Yüzüğü yok etme arayışına giriştiği sırada ürkütücü bir mezar olarak karşımıza çıkan Cüce şehri Khazad-dûm, Güç Yüzükleri’nde tarihinin en görkemli ve ihtişamlı haliyle gösterilecek. Dizinin İkinci Çağ’da geçtiği göz önüne alındığında, burası aynı zamanda meşhur Güç Yüzükleri’nin ilk kez dövüldüğü ve Elfler, insanlar, cüceler (ve gizlice Karanlık Lord Sauron) arasında dağıtıldığı mekanın da merkezi olacak. Kötülüğün Orta Dünya’da yeniden baş gösterebileceğine dair korku daha genç -ve daha küstah- Galadriel (Morfydd Clark) tarafından hissedilmektedir ve Elf savaşçı, kimse istemezse gerçekleşmeyebilecek bir gelecek adına savaşmak için yola çıkar. Yolculuğu onu birçok çarpıcı yere götürür, bunlardan biri de Orta Dünya ile Númenor arasında bulunan efsanevi Ayıran Denizler (Sundering Seas, Belegaer olarak da bilinir) ve muazzam bir fırtınanın ortasında ikisi birlikte mahsur kaldıktan sonra Halbrand (Charlie Vickers) adlı bir insana gönülsüzce güvenir.

Ayıran Denizler (Sundering Seas) sahneleri birinci sezonun başında, Bölüm 1’de başlayıp Bölüm 2’nin büyük bölümünde devam eden bir sekans. Yönetmen Bayona’nın yanı sıra görsel efekt süpervizörü Ron Ames’ten oluşan sahne arkası ekibi, kameralar çekime başlamadan çok önce tüm parçaları yerine yerleştirmenin ne kadar önemli olduğunu anlamıştı. Ames’e göre, Ayıran Denizler (Sundering Seas) için hazırlık süresi üç ila dört hafta sürdü; öncelikli amaç süreç boyunca oyuncu güvenliğini sağlamaktı ama aynı zamanda gerçekçi görünen dalgalar ürettiklerinden emin olmak istiyorlardı. İşin püf noktası mı? Birbirinden farklı 195 çekimden oluşan sekansın tamamını, biri en derin noktası yaklaşık 3 metre olacak şekilde inşa edilen ve 2,5 milyon litre su alabilen açık hava havuzu, diğeri ise daha küçük, 1,2 milyon litrelik ve maksimum 4.8 metre derinliğe sahip bir dalış tankında olmak üzere iki su tankında çekmekti.

“Bu fırtınayı aslında bir bardak suda yaratıyoruz” diyor Ames. Ve bunu yaparken kullandıkları yöntem bazılarının tahmin edebileceğinden çok daha pratik; Ames’in sözleriyle, Galadriel ve Halbrand “hararetli bir konuşma” yaparken arka planda yükselen fırtına üzerinde daha titiz bir kontrole sahip olmak için, sette çalışan 20 teknisyenden oluşan özel efekt ekibi, üzerlerinde plakalar monte edilmiş 5 x 14 tonluk büyük makineleri getirterek açık hava tankının karşılıklı üç kenarına yerleştirdiler ve bu yapım ekibinin fırtınayı kendi başlarına kontrol edebilmelerini sağladı – bu sayede bir yandan sahnedeki oyuncuları korurken bir yandan tam olarak gereken yüksekliğe kadar dalgaların mühendisliğini yapabildiler. Okyanus yüzeyi tankının yapımında bir başka avantaj daha elde ettiler: Bayona ve Oscar Faura’nın (Güç Yüzükleri’ne Dair’in ilk iki bölümünde görüntü yönetmeni olarak görev yapıyor) isteği üzerine kurulan açılır kapanır bir çatı, hem gündüz hem de fırtınanın en heyecanlı anlarında çekilecek sahnelere olanak sağladı.

Bayona’ya göre, Amazon’un üst düzey yöneticilerini bir çatı kullanmanın kendilerine çarpıcı çekimler yapma konusunda katkı sağlayacağına ikna etme görevi Faura’ya düşmüş. Tesadüfe bakın ki bu, ikilinin daha önce birlikte gerçekleştirdikleri bir başka işbirliğinde de kullandıkları bir teknikti ve hem oyuncular hem de izleyiciler için gerçekçilik hissi yaratmak amacıyla pratik olarak inşa edilmiş bir tankın içinde çekim yapılmasını da içeriyordu. “The Impossible’ı çekerken bunlardan çok yaptık. Seti genişletirseniz, iç mekanda çalışıyorsanız çok zor olur çünkü dışarıdan gelen ışıkla içerideki, yapay ışıkla stüdyodaki ışığı eşleştiremezsiniz” diyen yönetmen, Faura’nın tankın yaratılması için verdiği mücadelenin -çatı dahil- boşa olmadığını da sözlerine ekliyor. “Bu çok büyük bir çabaydı ama kesinlikle… sonuç verdi. Sahneleri gördüğünüzde ne kadar güzel olduklarını göreceksiniz.” Ames, bitmiş ürünün inşa edilip ayakta durduğunu görmenin, prodüksiyon açısından bile ne kadar tatmin edici olduğu konusunda benzer şekilde coşkulu. “O ekibin bir üyesi olarak, gerçekten işe yaradığını görmek çok keyifli. Düşündünüz, çizdiniz. Çalışacak mı? Test ettiniz, inşa ettiniz. Ve sonra birdenbire ortaya muhteşem bir şey çıkıyor.”

Elbette tüm bunlar oyuncular çekime başlamak üzere sahneye gelmeden çok önce inşa edilmiş ve kullanıma hazır hale getirilmişti; ancak Vickers’ın bize “yorucu, zor ve talepkâr bir süreç” olarak tanımladığı bu sürece hazırlanmak için Clark ve Vickers da sıkı bir şekilde çalışıyordu. İkili, sahneye çıkmadan önce eğitmen Trent Bray tarafından Vickers’ın tabiriyle “düzgün yüzmenin” yanı sıra serbest dalış yapmayı ve su altında önemli miktarda zaman geçirmeyi de içeren bir eğitimden geçirilmiş. “Suyu gerçekten korkutucu buluyorum,” diye itiraf eden Clark, “bu yüzden dalış eğitimi için oldukça korkuyordum, çünkü bilinmeyen bir şeydi.” diyor.

Galadriel ve Halbrand Ayıran Denizler’de (Sundering Seas) kaosa yakalandıklarında, Clark’ın “tesadüfen karşılaşan iki insan” olarak tanımladığı bu beklenmedik müttefikler, fırtınayı atlatmak için yetersiz bir sala sığınmak zorunda kalırlar. Yapının kendisi hayatta kalmak için yetersiz bir araç gibi görünse de Ames, yapım ekibinin çekimler sırasında salın yerinde kalmasını ve aynı zamanda sahnenin kargaşasına dahil olmasını sağlamak için gizli bir yol izlediklerini açıklıyor. ” Bir denge aygıtına bağladık (gimbal), böylece hareket edebiliyordu ama dalgalarla birlikte hareket ediyormuş gibi hareket etmesi gerekiyordu.”

Tabii ki bu pratik efekt bile oyuncuların ayakları üzerinde sabit durmaya çalışırken ortaya çıkan gerçek türbülansı yaşamalarını engelleyememiş. Vickers, “Aslında Morfydd’in sal üzerinde benden çok daha dengeli olduğunu söyleyebilirim,” diyor. “Dalgaların üzerindeyken çok fazla düşüyordum ve çatlaklardan içeri giriyordum.” Rol arkadaşı ona hemen bundan daha fazla kredi veriyor: “Hiç kimse gerçekten düşmedi, ki buna inanamıyorum.” Vickers gülüyor, düşüncelerini ifade etmekten mutlu olsa da yakın zamanda o koşullara dönmeye pek hevesli görünmüyor. “Tahtaya vurun, geri döneceğimizden değil.” Vickers’ın “hayatta kalmak için birbirlerini kullandıklarını” söylediği Halbrand ve Galadriel’in Ayıran Denizler’de (Sundering Seas) mücadele etmek zorunda oldukları tek şey fırtına değil. Konuştuğumuz ekibin çoğu ancak bu kadarını ima edebiliyor ayrıca bizimle paylaşılanların bir kısmı henüz ifşa edilemeyecek kadar spoiler içeriyor. Ancak ortaya çıkarmamıza izin verilen şey, dalgaların altında gizlenen daha büyük bir tehdit olduğu, yukarıda bahsedilen dalış tankında çekilen ve oyuncuların eğitildiği tüm su altı eğitimlerinden yararlanmalarını gerektiren tamamen ayrı bir sekansa yol açacak bir şey.

Sıra post prodüksiyon sürecine geldiğinde, Bayona ve Faura’nın mümkün olduğunca çok sayıda pratik unsur kullanarak çekim yapma niyeti sonuç vermiş; yönetmen kurgu odasına girdiğinde, bu sekanslar için istediği şeylerin çoğunun zaten ekranın önünde olduğunu söylüyor. ” Set o kadar büyüktü ki, kurguda elde ettiğimiz malzemenin çok fazla post prodüksiyona ihtiyacı yoktu. Bazı efektler eklendi ama bunlar daha çok sis ve benzeri şeyler eklemekti.”

Ames’in anlattığına göre, Ayıran Denizler (Sundering Seas) için pratik olarak yaratılanlarla sanal olarak yaratılanların oranı yaklaşık yarı yarıya – ve dizinin efektlerini tasarlamakla görevli çok sayıda VFX ekibinden biri olan Industrial Light & Magic, Ayıran Denizler’in ekrandaki kapsamını geliştirmek için tekniklerini gerçek dünyada bulunabilecek şeylere dayandırmış. Ames şöyle diyor: “Hem bir deniz aracı hem de helikopterlerle gidip okyanusta çekimler yaptık çünkü Yeni Zelanda’nın kıyı şeridi muhteşem. Yani gerçekten iyi referans kaynaklarımız vardı ve bazı durumlarda gerçek suyu kullandık.” Bayona’nın tankta yakaladıklarıyla birleştirilen bu mekan çekimleri zorlu bir birleşim oldu ama Ames bitmiş ürünün “harika” göründüğünü söylüyor. “Yapılması en zor şey, pratik suyun görsel efekt suyuyla buluştuğu noktalardı.” Benzer şekilde, ILM’deki ekip de, makinelerin kendi başlarına üretmeleri mümkün olmayan dalgaları sahneye yerleştirmekten sorumluydu – en azından oyuncular için riskli olmayacak bir şekilde. Ames şöyle diyor: “Görsel efektlerin [de] devreye girdiği yer, açıkçası bir tankta üretemeyeceğimiz büyük dalgalardı.”

Bu deneyimin ardından, bugüne kadar görülmemiş bu hikâye mekânının Güç Yüzükleri için yaratılmasıyla ilgili konuştuğumuz herkes bunu bir çile ama aynı zamanda önemli bir zafer olarak görüyor – tıpkı Galadriel ve Halbrand’ın fırtına geçip güneş yeniden doğmadan önce katlanmak zorunda kaldıkları sınav ve içinde bulundukları cehennem koşullarından kurtulmaları gibi. Ayıran Denizler (Sundering Seas), bir anlamda, dizinin de pandemi nedeniyle geçici olarak kapanmak zorunda kaldığı ve prodüksiyonun devam edebilmesi için altı aylık bir arayla karşı karşıya kaldığı göz önüne alındığında, neredeyse ilk sezonun çekimleri için bir metafor haline geldi. Ancak hem kamera önünde hem de arkasında yer alanlar, tüm iniş çıkışlarına rağmen macera için genel olarak minnettarlardı; Clark, olabildiğince gerçekçi bir olayda rol alabildiği için kendisini “gerçekten şanslı” hissettiğini belirtti. “Pratikte uyguladıkları yöntem nedeniyle, sanki Ayıran Denizler’i gerçekten yaşamışım gibi hissettim.”

Ames, dizinin kahramanının olumlu duygularını yineliyor ve uzun zamandır beklenen bu Tolkien kurgusunu ekranda gerçeğe dönüştürmek için her şeylerini ortaya koyan her bir Güç Yüzükleri oyuncu ve ekip üyesini övüyor. “Tüm gece boyunca bir direğe bağlı, sağa sola sallanan ve binlerce galon suyla boğuşan oyuncular, izleyiciye oldukça gerçekçi bir deneyim yaşattılar. Bu işin içinde bir kreatör ve teknisyen olarak, bence asıl keyif verici olan, bu işin yürümesi için ona dokunan çok sayıda el.”

Orta Dünya YouTube kanalımızda sözü size bıraktığımız ve LOTR dizi münazarası videomuzun ikinci bölümünü izlemeyi unutmayın. İleride gerçekleşecek münazaralara katılmak istiyorsanız Discord kanalımıza katılabilirsiniz!

https://youtu.be/NP3C7K3i_3o

Eğer Orta Dünya hayranıysanız, bizi Twitter, Instagram ve Facebook üzerinden takip etmeyi unutmayın!

YouTube ve Twitch kanallarımıza da bekleriz.

KAYNAK: Collider: Yüzüklerin Efendisi: Güç Yüzükleri dizisinde Ayıran Denizler (Sundering Seas) sahneleri nasıl çekildi?