Dunedain Kolcuları
Eskilerin büyük Kuzey-Krallığı olan Arnorlu Dúnedain’in son kalıntıları olan topluluktur. Genellikle Gözcüler veya Kolcular olarak bilinirler. Kuzeyin Kolcuları gizlice Shire’daki hobbitleri, Bree’deki İnsanları ve Eriador’un diğer sakinlerini korurdu. Çoğu insan Kolcuların her daim onları koruyup kolladığını bilmez ve onları başıboş avareler olarak görürdü.
Bree insanları kumral saçlı, iri, oldukça kısa boylu, neşeli ve hür kişilerdi: Kendi kendilerinin efendileriydiler; fakat Hobbitlere, Cücelere, Elflere ve etraflarında bulunan dünyanın diğer sakinlerine, Büyük Ahali’nin âdeti olduğundan daha dost ve daha aşinaydılar. Onların öykülerini dinleyecek olursanız buranın ilk sakinleriydiler ve Orta Dünya’nın Batısı’nda görülen ilk insanların soyundan geliyorlardı. Eski Günler’in kargaşasında pek azı sağ kalmıştı, ama Krallar Engin Deniz’in ardından geri geldiklerinde Bree İnsanları’nı yine aynı yerlerinde bulmuşlardı ve şimdi eski Krallar’ın hatırası çimenler arasında solup gitmişken onlar hâlâ buradaydılar.
O günlerde bu kadar batıda veya Shire’ın yüz fersah çevresinde başka insan yerleşimi bulunmuyordu. Fakat Bree’nin gerisindeki yaban topraklarda esrarengiz gezginler vardı. Bree’liler bunlara Kolcu diyor ve nereden geldikleri hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. Bunlar Bree İnsanları’ndan daha uzun boylu, daha esmerdi; duyma ve görme konusunda garip güçlere sahip olduklarına ve hayvanlarla kuşların dilinden anladıklarına inanılıyordu. Akıllarına estiğince güneye, doğuya hatta Dumanlı Dağlar’a kadar gidip dolaşırlardı; fakat artık seyrekleşmişlerdi ve nadiren görülüyorlardı. Ortaya çıktıkları zaman uzaklardan herkesin sabırsızlıkla dinlediği haberler getirir, unutulmuş garip öyküler anlatırlardı; ama Bree’liler bunlarla arkadaş olmazdı.
Kuzeyin Kolcuları Eriador boyunca uzun yolculuklara çıkar, iz sürerek Sauron’un hizmetkârlarını avlarlardı. Yaşamlarını vahşi doğada sürdürürler lakin bazen Bree’deki Sıçrayan Midilli Hanı’nda ikamet ederlerdi. Bree halkı Kolcuların diğer ülkelerden getirdiği ilgi çekici havadisleri dinlemeyi sevseler de onlara karşı şüpheci davranırlar ve onlara güvenmezlerdi.
Bree’de Büyük Ahali’nin genellikle Yol’un yukarısında, tepenin yamacına yuvalanmış, pencereleri batıya bakan yüz kadar taş evi vardı. O tarafta, dağdan çıkıp tekrar dağa dönecek şekilde yarımdan büyük bir daire şeklinde uzanan, iç kısmında sık çalıdan bir çit bulunan derin bir hendek kazılıydı. Hendeğin üzerine Yol için bir asma geçit yapılmıştı; fakat Yol’un çiti yardığı yeri büyük bir kapı örtüyordu. Güney köşesinde, Yol’un köyden çıktığı yerde bir kapı daha vardı. Hava kararınca kapılar kapanırdı; ama hemen kapıların içinde kapı bekçilerinin küçük kulübeleri bulunurdu.
Yol’un dağın eteğini dolanabilmek için sola doğru savrulduğu yerde, büyük bir han vardı. Çok önceleri, yollardaki trafik çok daha fazlayken inşa edilmişti. Çünkü Bree eski bir kavşakta kuruluydu; geçmişten kalma bir diğer yol hemen köyün batı ucundaki hendeğin dışında bir yerlerde Doğu Yolu’nu kesiyordu; eski günlerde insanlar ve değişik bir sürü halk bu yol üzerinde çok seyahat etmişti.
Bree’den gelen haberler kadar tuhaf sözü o günlerden, Kuzey’den, Güney’den ve Doğu’dan gelen haberlerin handa duyulabileceği ve Shire’lı hobbitlerin haberleri işitmek için buraya daha sık gelip gittikleri günlerden kalma, Doğudirhem’de hâlâ kullanılan bir atasözüydü. Fakat Kuzey Ülkeleri uzun zamandan beri terk edilmiş durumdaydı, Kuzey Yolu da çok nadiren kullanılıyordu: Yolun üzerinde otlar bitmişti ve Bree’liler bu yola Yeşilyol diyorlardı.
Bree Han’ı yine de yerinde duruyordu ve hancı çok önemli bir kişiydi. Hanı dört köy içinde yaşayanlar arasında büyük küçük demeksizin bütün aylak, çenesi düşük ve meraklıların buluşma yeri; Kolcular, diğer gezginler ve hâlâ Doğu Yolu üzerinde yolculuk yapıp Dağlara gidip gelen (çoğunluğu cüce) yolcular için de bir barınaktı.
Karakteristik olarak zor ve gizemli tiplerdi. Ender olarak kasaba ve köyleri ziyaret ederlerdi. Buna rağmen Kolcular kaba ve yıpranmış bir görünüme sahip olsalar da gururlu ve azametlilerdi. Ayrıca davranışları da soyluydu. Herhangi bir süsleme içermeyen basit kıyafetler ve kapşonlu gri veya koyu yeşil pelerinler giyerlerdi. Sadece pelerinlerini tutturdukları gümüş yıldız biçimli bir broş takarlardı. Genellikle uzun boylu ve siyah saçlıydılar. Çok uzakta Güneyde Gondor’da Ithilien Kolcuları denilen kuzenleri vardı.
Birdenbire Frodo, duvar kenarında gölgede oturmakta olan tuhaf, yıpranmış görünüşlü bir adamın da hobbitlerin konuşmalarını dikkatle dinlemekte olduğunu fark etti. Adamın önünde kapaklı büyük bir içki maşrapası vardı ve garip bir tarzda oyulmuş uzun saplı bir pipo içiyordu. Bacaklarını, yumuşak deriden yapılmış ve ayaklarına tam uyan, fakat artık eskimiş ve bir de çamura batmış olan uzun çizmeleri görünecek şekilde ileri doğru uzatmıştı. Yolculuk lekeleri taşıyan, ağır, koyu yeşil pelerinine sıkı sıkı sarınmış ve odanın sıcaklığına rağmen kukuletasını da başına çekip yüzünü gölgeler içinde bırakmıştı; fakat hobbitleri izlerken, gözlerinin pırıltısı seçilebiliyordu.
“Bu kim?” diye ilk fırsatta Bay Kaymakpürüzü’ne sordu Frodo fısıltıyla. “Onu takdim ettiğini sanmıyorum.”
“O mu?” dedi hancı, o da fısıltıyla, başını çevirmeden gözüyle işaret ederek. “Tam olarak bilmiyorum. Gezginlerden biri o – biz onlara Kolcu deriz. Çok az konuşur: Gerçi eşi görülmemiş hikâyeler anlattığı da olur ama, aklına eserse. Bir ay hatta bir yıl yok olur ortadan, sonra yeniden mantar gibi biti verir. Geçen bahar sık sık geldi gitti; fakat son zamanlarda pek görünmüyordu. Asıl adını hiç duymuşluğum yok: Ancak buralarda Yolgezer denir ona. O uzun bacaklarıyla rüzgâr gibi yürüyüp gider; gelgellim, nereye koşturduğunu da kimseye anlatmaz.
Fakat Doğu ile Batı’ya akıl sır ermez diye bir laf vardır bizim Bree’de, söz meclisten dışarı, kastettiklerimiz de Kolcular ile Shire’lılardır. Onu sormanız çok garip.” Fakat tam o sırada Bay Kaymakpürüzü müşterilerinin biraz daha bira istemeleri nedeniyle Frodo’nun yanından ayrıldığı için, son söylediği söze bir açıklık getirmedi.
Frodo, Yolgezer’in artık sanki söylenenleri duymuş ya da tahmin etmiş gibi ona bakmakta olduğunu fark etti. Biraz sonra, elinin ve başının bir hareketiyle Frodo’yu gelip yanına oturmaya davet etti. Frodo yaklaşırken kukuletasını geriye itti, kır düşmüş gür koyu renk saçlı bir baş ve solgun sert bir yüzde bir çift keskin gri göz ortaya çıktı.
“Bana Yolgezer derler,” dedi alçak bir sesle. “Sizinle karşılaştığıma çok memnun oldum Efendi… Tepedibi, eğer ihtiyar Kaymakpürüzü isminizi doğru anladıysa.”
“Doğru anlamış,” dedi Frodo gergin bir şekilde. O keskin gözlerin bakışları altında kendini hiç de rahat hissetmiyordu.
“Evet, Efendi Tepedibi,” dedi Yolgezer, “yerinizde olsam genç arkadaşlarınızın gereğinden fazla konuşmasına engel olurdum, içki, sıcak bir ateş ve yeni ahbaplar hoş şeyler ama eh-burası Shire değil. Etrafta tekin olmayan kişiler var. Gerçi bunu söylemek bana düşmez diye düşünüyor olabilirsiniz,” diye ekledi iğneli bir tebessümle, Frodo’nun yan bakışı üzerine. Sonra Frodo’nun yüzüne dikkatle bakarak, “Hem son zamanlarda Bree’den daha garip yolcular da geçti,” diye sözünü sürdürdü.
Kolcular, Arnor Krallığı’nın Dúnedain’lerinin soyundan geliyorlardı. Kuzey Krallığı, Üçüncü Çağın 1974 yılında Angmar’ın Büyücü-Kralı’nın (Witch-King) Fornost’u ele geçirmesiyle yıkılmıştı. Buna rağmen bir yıl sonra yapılan Fornost Savaşı’ında Witch-King yenilmişti, lakin Dúnedain zayıfladı ve başıboş halde gezen küçük bir topluluk halini aldı. Ama Kolcular Elendil’in oğlu Isildur’un soyundan gelen liderlerce yönetildi ve varlıklarını sayıları az da olsa sürdürdüler. İlk olarak Arvedui (Isildur’un soyundandır) oğlu Aranarth Reisleri oldu. Elrond ona pek çok konuda yardım etti ve ata yadigarı olan Narsil’in parçalarını, Elendil Yıldızını, Annuminas Asasını muhafaza etti. Sonradan Barahir’in yüzüğü de Forochel bölgesinin yerlileri olan Lossoth’tan alınarak Reislere geçti. Nesiller boyunca Aranarth’ın varisleri Ayrıkvadi’de doğup büyütüldü.
Ancak, Dúnedain Kolcuları eski krallık sınırlarındaki halkları korumaya devam ettiler. Ve Sauron’un uşakları nerede olursa olsun oraya gidip onları durdurdular. Fakat üstlendikleri bu soylu görevi gizli tuttular; sıradan halkın korkudan ve tehlikelerle çevrili oldukları bilgisinden uzak bir şekilde mutlu yaşamaları için. Hatta birkaç Dúnedain Komutanı kötü yaratıkların saldırılarına karşı Kolculara komuta ederken hayatını kaybetmiştir.
2327 yılında, I.Aragorn kurtlar tarafından katledilmiştir, bu yıllarda Eriador’un doğusunda felaket yaşanmıştır. 2480 yılı civarında orklar, Dumanlı Dağlara sığınak yapmaya başlamıştı. Amaçları Eriador’a uzanan geçitleri kapatmaktı. Orkların akını 2740 yılında başladı. Dumanlı Dağlardan aşağıya inerek saldırıya başladılar. Buralarda Dúnedain ile orklar arasında çok sayıda çatışma yaşandı.(2745-2748)
Sonraki yıllarda çeşitli kayıplar yaşandı. I.Arathorn beklenmedik şekilde ve bilinmeyen bir nedenden ötürü 2848 yılında öldü. Arador 2930 yılında Ayrıkvadi’nin kuzeyindeki Ettenavlakları’nda tepe Trolleri tarafından katledildi. Onun oğlu II. Arathorn(Bildiğimiz Aragorn’un babası) sadece üç yıl sonra orkları avlarken zehirli bir okla vurularak öldürüldü. O ölünce yerine oğlu II.Aragorn (Bildiğimiz Yolgezer olan) geçti.
Üçüncü Çağ’ın 3001 yılında Kolcular, Shire üzerindeki korumalarını iki katına çıkardılar. Çünkü Gandalf Tek Yüzük’ün Frodo Baggins’in elindeki yüzük olduğundan şüphelenmeye başlamıştı. Saruman, Kolcular’ın Shire’ı korumayı artırdığını öğrenince, bu ilgisini çekti ve Shire’la ilgilenmeye başladı. Kolcular görevleri sırasında Saruman’dan gitgide şüphelenmeye başlamışlardı, çünkü onun adamları (aslında casusları) pipo-otu ticareti adı altında sık sık Shire çevresine gelmeye başlamıştı. Lakin yine de Saruman bir büyücü olduğundan ve henüz hain olduğu bilinmediğinden adamlarının geçmesine göz yumdular.
Sauron Üçüncü Çağın 3018 yılında Nazgul’ü Yüzük’ü araması için Shire’a gönderdi. 22 Eylül’de, Shire sınırının güneyindeki Sarn Sığlığına vardı ve burada bir grup Kolcu’yla karşılaştılar. Çoğu Nazgul’a direnemedi ve katledildi, lakin bazıları kaçmayı başardı. Sonradan Kolcular Nazgul’dan bir tanesini oyalamayı başarsalar da, Frodo’nun Sıçrayan Midilli Hanı’nda olduğu bilgisi Witch-King’e ulaştırıldı. Kolcular Ayrıca Gandalf’ı da Nazgul’ün buraya kadar uzandığı konusunda haberdar ettiler.
“Kulaklarım keskindir,” diye devam etti sesini alçaltarak, “görünmez olamasam da, yabani ve ürkek nice avlar yakaladım bugüne kadar; istediğim zaman gözden kaçmayı da beceririm genellikle. Şimdi, bu akşam dört hobbit Yaylalar’dan çıktığında, ben de Bree’nin batısındaki Yol’da, çalıçitin arkasındaydım. Onların ihtiyar Bombadil’e ve birbirlerine neler dediklerini tekrarlamama gerek yok, fakat bir şey ilgimi çekti. Lütfen, dedi içlerinden biri, Baggins isminin hiç ağza alınmayacağını unutmayın. Eğer lazım olursa, benim adım Bay Tepedibi.
Bu benim o kadar ilgimi çekti ki, onları buraya kadar izledim. Hemen onların arkasından, kapıdan atladım. Belki de Bay Baggins’in ismini geride bırakmasının namuslu bir sebebi vardır; fakat eğer öyleyse, ona ve arkadaşlarına daha dikkatli olmalarını tavsiye ederim.”
“Bree’de benim ismim kimi ne ilgilendirir anlamıyorum,” dedi Frodo öfkeyle, “ayrıca senin neden ilgilendiğini de hâlâ öğrenebilmiş değilim. Bay Yolgezer’in casus gibi konuşulanlara kulak misafiri olması için namuslu bir sebebi olabilir; fakat eğer öyleyse, ona bunun gerekçelerini açıklamasını tavsiye ederim.”
“Güzel cevap!” dedi Yolgezer gülerek. “Fakat açıklamam oldukça basit: ismi Frodo Baggins olan bir hobbit arıyordum. Onu hemen bulmam gerekiyordu. Öğrendiğime göre, nasıl demeli, beni ve arkadaşlarımı ilgilendiren bir sırrı Shire’dan dışarı götürüyormuş.”
“Yanlış anlamayın şimdi!” diye bağırdı, Frodo yerinden kalkıp Sam de kaşlarını çatarak ayağa sıçrayınca. “Bu sırrı sizden daha dikkatli korurum. Dikkat gerektiren bir konu çünkü gerçekten de!” ileri doğru uzanarak onlara baktı. “Her gölgeye dikkat edin!” dedi alçak sesle. “Siyah atlılar geçti Bree’den. Pazartesi günü bir tanesinin Yeşilyol’dan indiği söyleniyor; daha sonra da bir başkası yine Yeşilyol’dan, güneyden çıkmış gelmiş.”
Aragorn, Kolcuların Nazgul tarafından katledildiği sırada Sarn Sığlıklarında değildi. Bree’nin yakınlarındaki Doğu Yolu’ndaydı. Ve Frodo’yu Sıçrayan Midilli Hanı’nda buldu. Sonradan Ayrıkvadi’ye giderken ona rehberlik etti. Nazgul, Elrond’un kudreti ve Gandalf’ın yardımıyla Bruinen Nehri’nde sel tarafından etkisiz hale getirildikten sonra, Aragorn ve Kolcuları Nazgul’un akıbetini öğrenmek için nehrin aşağılarına kadar baktılar ve Tharbad’a kadar bir işaret aradılar. Parçalanmış kıyafetlerinden gayrı bir iz bulamadılar.
Gel zaman git zaman, Yüzük Savaşı sırasında 3-4 Mart 3019 yılında Aragorn, Rohan’a Miğfer Dibi Savaşı’nda yardım etti. Savaştan sonra Halbarad liderliğinde 30 Kolcu Aragorn’a katılmak için geldi ve yanlarında Elrond’un oğulları Elladan ve Elrohir de vardı. Sonra Kolcular, Aragorn’u Ölülerin Yolu’ndan geçişi sırasında da takip etti. Geçişten sonra, Aragorn Ölülere komuta ederek Pelargir’deki Korsanları mağlup etti ve sonra her bir gemiye bir Dunadain Kolcusu gönderdi. Ve Gemilerle birlikte Minas Tirith’e yol aldılar.
“Ben Halbarad Dúnadan, Kuzeyli Kolculardanım,” diye bağırdı adam. “Arathorn oğlu Aragorn diye birini arıyoruz onun Rohan’da olduğunu öğrendik.”
“Yanımda otuz kişi var,” dedi Halbarad. “Acilen aramızdan ancak bu kadar toplayabildik, fakat savaşa gitmek için Elladan ve Elrohir kardeşler de bizimle sürdüler atlarını. Çağrın ulaşır ulaşmaz elimizden geldiği kadar büyük bir hızla geldik.”
“Garip bir grup, şu yeni gelenler,” dedi Gimli “Yürekli adamlar, bey gibiler, Rohan süvarileri çocuk gibi kaldı yanlarında neredeyse; çünkü ciddi yüzlü adamlar bunlar, daha çok hava koşullarıyla aşınmış kayalar misali, yıpranmış bir halleri var, tıpkı Aragorn gibi; üstelik sessizler.”
“Lakin Aragorn misali kibarlar da, sessizliklerini bozdukları vakit,” dedi Legolas…
Onlardan biraz uzakta Kolcular, düzenli bir bölük halinde, mızrak, yay ve kılıç kuşanmış oturuyordu. Koyu gri pelerinlere bürünmüşler, kukuletalarını miğferleri ve başları üzerine geçirmişlerdi. Atları güçlü ve mağrur tavırlı ama tüylüydü; atlardan biri binicisiz duruyordu, bu Aragorn’un Kuzey’den getirdikleri atıydı; Roheryn idi ismi. Koşum takımlarında veya taşıdıkları aletlerde hiçbir taş veya altın pırıltısı ya da herhangi zarif bir süs yoktu; biniciler de, pelerinlerinin sol omuzlarına iğneledikleri, ışıklar saçan bir yıldız şeklindeki gümüş broştan başka hiçbir nişan veya alamet taşımıyorlardı.
15 Mart günü Kolcular Pelennor Çayırları Savaşı’nda savaştı. Burada Halbarad öldürüldü. Bu mücadele de bitince sağ kalan Kolcular, Kralları Aragorn’un beraberinde Kara Kapılar’a gittiler ve 25 Mart günü Morannon Savaşı’nda onlar da mücadele ettiler. Aynı gün Tek Yüzük, Hüküm Dağı Ateşlerine kısmen atılarak yok edildi. 1 Mayıs günü Kolcular, Aragorn’un taç giyme merasimine katıldılar.
Burada bunlar yaşanırken, Kolcuların uzakta olması nedeniyle Eriador’a kurtlar ve diğer kötü yaratıklar sorun çıkarttı. Ayrıca Güneyli adamlar da sorunlardan diğeriydi. Savaştan sonra Kolcular döndü ve Aragorn her şeyi yeniden düzenleyerek Birleşik Arnor ve Gondor Krallığını yeniden kurdu.
Eğer Orta Dünya hayranıysanız, bizi Twitter, Instagram ve Facebook üzerinden takip etmeyi unutmayın!
Yüzüklerin Efendisi dizisiyle ilgili son haberleri takip etmek için portalımıza, Orta Dünya ile ilgili tartışmalara katılmak için de forumumuza mutlaka bir göz atın.