İhtilal Sonrası Fransa

napolyon

Paris 14 Temmuz 1789

Halk, kalın duvarlı ve mazgallı sekiz kuleden oluşan Bastille’i alıyor. Kale V. Charles zamanında  şehrin savunması için yaptırılmış daha sonra hapishane ve cephanelik haline getirilmiştir. Vali Launay komutasındaki 33 İsviçreli ve 70 malulden oluşan zayıf bir garnizon tarafından korunuyordu. Ayaklanmacılar ele geçirdikleri 32.000 tüfekle Bastille’i silahtan arındırmak istediler. Yaşanan çatışma sonucunda isyancılardan 98’i öldü ve 73’ü yaralandı. Teslim olan Bastille komutanı Launay ve diğerleri de başları kesilerek öldürüldü.

Ön Gelişmeler

BastilleBaskını

1774’te çok umut bağlanan, 20 yaşındaki kralın tahta çıkmasına rağmen Ancien Regime krizdedir. Yenileşme gündeme gelmiştir. Düşünce ve tekniğe büyük bir ilgi uyanır. Yapılan seyahatler, deneyimler, felsefe hepsi yeni özlemler getirir, görüş açılarını genişletir. Fransa Krallığı köklü reformlara büyük ihtiyaç duyar. Fakat monarşik otorite eski sistemlerin değişmesini reddeder. Amerikanın bağımsızlığı ruhlara coşku verir. Artık gözdağı verme zamanı gelmiştir. Korkunç 1788 kışıyla ortam karışır. Devletin kasaları boşalır, bakanlar günlerini gün eder, parlementler baş kaldırır. Kral, Etats Generaux’u toplamaya karar verir.

Etats Generaux: Fransız İhtilalinden önceki dönemde aktif olmuş bir parlamento. Fransız monarşisi halkı 3’e ayırmıştı. Birinci kesim din adamları, ikinci kesim soylular, Üçüncü kesim ise halkın diğer bölümlerinden oluşuyordu. 1302 yılında ilk defa olarak kral toplumun üç kesiminin birlikte temsil edildiği bir parlamentoya izin verdi.

12 Temmuz 1789’da Necker’in görevden alındığı haberi Palais-Royal’i heyecanlandırdı. Bu durum sarayın bir karşı devrimi kışkırttığının ve hileli bir iflasın gelir sahiplerinin mahvolmasına yol açacağının kanıtıydı. Üstelik Paris çevresinde kümelenen 30.000 İsviçreli ve Almanın başkente saldırıya hazırlandığı yolunda gelen haberler yayıldı. Foy kahvesinin masalarından biri üzerine çıkarak yoldan geçenlere söylev veren avukat-gazeteci Camille Demoulins gibi doğaçtan konuşma yapan kişiler halkı harekete geçirdi. Saat beşe doğru Alman kraliyet birliklerinin Tuilerie’ye saldırısına sandalye darbeleri ile karşılık verdi. Yabancı askerlere karşı Paris halkının yanında yer alan Fransız muhafızlar o gün halkın sevgisini kazandı. Gece malların serbestçe şehre girmesini sağlamak için gümrük bariyerleri yıkıldı. Bir yüzyıldan beri ekmek hiç bu kadar pahalı olmamıştı. Ertesi gün Paris seçicileri prenslerin ordusuna ve başkentin 100.000 fakirine karşı burjuvalardan oluşan bir milis oluşturdular. Milislerin silahlara ihtiyacı vardı 14 Temmuz senaryosu hazırlandı.

Demokratik Tartışmanın Öğrenilmesi

Menus-Plaisirs salonunda meclis artık 1787’nin hatırı sayılan başkanın yokluğunda kızgın insanlara ve aristokratlara hakaret eden izleyicilere sözünü geçirebilecek güçlü biri gerekiyordu. Aday belgelerinin incelenmesi fırtınalı bir tartışmaya yol açar. Diğer iki sınıfın tutumundan bıkmış olan Tiers temsilcileri kendilerini Ulusal Meclis ilan eder. İngiliz parlamento modeli üzerine komünler sözcü olarak kabul edilir. İşte o zaman soylu bir aileden gelmiş olmasına rağmen Tiers Etat sözcüsü seçilen Mirabeau Kontu etkileyici bir şekilde ortaya çıkar. Devrim başlar…

CamilleDemoulins

Yeni Fransa’nın İnşası

Federasyon bayramı, milli görüş birliğinin ifadesi çabucak şekillenen yeni bir Fransa’nın zaferini simgeliyordu. Paris yeniden siyasal başkent oldu: Kral, Tuileries’ye yerleşmek zorunda kaldı, meclis buraya yakın Manege salonunda toplanmaya başladı. 2 Kasım 1789’da kilise mal varlığına, devlete ait büyük bütçe açığının kapatılması için millet tarafından el konuldu. Büyük tepki gören “tuz vergisi” 1790 ilkbaharında yürürlükten kaldırıldı. Ölçüleri bütün haline getirme kararı alındı. Fransa yönetsel olarak yeniden düzenlendi ve ilkelerini anayasaya uygun biçimde saptadı: Güç milli idarenin elindedir, yurttaşlar özgür doğarlar ve haklar bakımından özgür ve eşit kalırlar.

Kardeşlik:Meclis tribününün sağında oturan Ancien Regime savunucusu aristokratlarla sol tarafta toplanan devrim yanlısı yurtseverler arasında ikiye bölünmüş olsa da her yerde inanç ve irade birliğinden söz ediliyordu.

Milletvekilleri: Kurulan pek çok siyasi kulüpten birinin üyesi olan 300’ü aşkın gazetede sık sık boy gösteren kurucu meclis üyeleri modern siyaseti yarattılar. En iyi konuşmacıların ve temsilcilerin adları dillerdeydi.

Bölgeler Değil İller: Devrim Fransa’yı yeniden oluşturmak istiyordu. Bu durumda idari bölünmeyi değiştirmek çok önem taşıyordu. Ancien Regime’nin bölgeleri oldukça eşitsizdi ve farklı kanunlarla yönetiliyordu. 26 Şubat 1790’da meclis, Fransa’yı her biri merkeze sahip olan 83 ile böldü. Bu iller dağların, akarsuların veya sahillerin adını taşıyacaktı. Her il ilçelere, ilçeler köylere bölündü. Seçimle başa gelen idarelere sahip 40.000 küçük cumhuriyet ortaya çıktı. Nüfusu yirmi beş binden büyük olan şehirler bölümlere ayrıldı. “Devrimci” Fransa artık birleşmişti.

14 Eylül 1791’de anayasanın ilan edilmesinden önce, İnsan ve Yurttaşlık Hakları Bildirisi kabul edildi. Aydınlanma felsefecilerinden ve Amerikan bildirisinden etkilenen bildiri özgürlük, eşitlik, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı koymanın insanın doğal ve zaman aşımına uğramaz hakları olduğunu ilan ediyordu. On yedi maddesi ve ön sözü mutlakiyetçiliğe; zorbalığa da “genel iradenin ifadesi” kanun karşı çıkıyordu: Modern toplum kurulmuştu. Ancak, ekonomik reformlar sosyal eşitliği kolaylaştırmadı. Miras kanunu çocuklara eşit pay dağıtımını güvence altına alsa da, fiyatlar serbest bırakılsa da fertleri girişimci ruhları refahın ruhu haline gelse de, kaynaklardan yoksun insanlar, geleneklerini yitirdiler: Fakirler sefaletin tehdidi ile karşı karşıyaydı.

Cumhuriyet

17 Temmuz 1791’de La Fayette’e bağlı Ulusal Muhafız Birliği, kaçmaya teşebbüs etmesi ve Varennes’de yakalanmasından sonra krala düşman olan Champ de Mars’da toplanmış kalabalığın üzerine ateş açar. Hainlerin maskelerini indirmek ve kör Avrupayı özgürleştirmek için Yasama Meclisi Avusturya’ya savaş ilan eder. Kral ikili oyun oynayarak buna karşı çıkmaz. İç savaş yerine yabancı istilacılarla yapılacak savaşı tercih eder. Olayların tersine dönmesi durumunda otoritesini yeniden kurmayı amaçlar. Fakat 20 Haziran 1792’den sonra kırmızı başlık takanlar 10 Ağustas’ta Tuileries şatosunu basarlar. Fransız monarşisi sona erer.

Cumhuriyet’in Korunması

Başlangıçta Parislilere günde bir buçuk kilo ekmek ve haftada yarım kilo et garantisi verildiğinde satış karnelerinin ortaya çıkması gecikmedi. 1795 yılının ilkbaharında Temmuz Konvansiyonu ile yeni Halkın Kurtuluşu Komitesi halkın önemli manifestolarıyla karşı karşıya geldi. 20 Mayıs’ta iktidar, devrimci harekete son verdi. 5 Ekim 1795’te kral yanlıları Paris’te iktidarı ele geçirme girişinde bulundular. Düzeni sağlama konvansiyonunun görevlendirdiği Barras, genç bir topçu general olan Napolyon Bonapart’a çağrıda bulundu. Napolyon, general Danican’ın kralcılarını ezip konvansiyonu kurtarıldı ve “General Vendémiaire” takma adıyla kendisi bir darbe girişimi düzenledi.

Grenelle Ordugahı’na Tuzak

Cornot’nun polisleri Babeuf Ayaklanmasını bastırdı ve elebaşılarını tutukladı. Ele geçirilemeyen partizanlar 1796 yılının Eylül ayında Grenelle Ordugahı’ndaki askerleri ayaklandırmaya çalışarak son bir girişimde bulundular. Carnot Babeuf’un son yandaşları da yakalandı. Elebaşların yargılandığı Yüksek mahkemede dava 1797 Şubat’ında başladı.

Vendee Barışı

17 Şubat 1795’te La Jaunaye’da kralcıların önderi François de Charrette konvansiyon ile Vendee’lilerin ibadet özgürlüğüne kavuşması ve askerlik hizmetine katılmamasını öngören bir anlaşma imzaladı. Kralcıların hemen hemen tüm önderleri sakinliklerinin karşısında armağanlar aldılar ve zengin oldular.

Kralcıların Tehlikesi

Kralcıların beyaz terörünün acımasızlığı Direktuvar döneminin acımasızlığıyla rekabet halindeydi. Provence’da “Güneşin Yoldaşları” Jacobenleri topluca öldürdü. Dehşet saçan bir önleme girişiminden sonra Vendee pasif duruma getirildi. Ancak 27 Haziran 1795’te bir İngiliz filosu Morbihan’dan gelen 3 tabur sığınmacı getirdi. 10 bin kral yanlısı onlara katıldı. Quiberon adasına kadar çevreleri sarılı olan Hohe’un Cumhuriyetçilerden kurduğu birliklere yenildiler.

Quiberon

1795 yılının Eylül ayında ilan edilen anayasa, yasama iktidarını iki meclise verdi: Beşyüzler Meclisi ile İhtiyarlar Meclisi. Yürütme gücü ise beş direktöründü. Direktuvar adı verilen yeni rejimde kamu çalışmaları zengin soyluların sorumluluğu altındaydı. Direktuvar’ın eleman politikası konvansiyonunkinden farklı değildi. Jakobenler’in ve karşı devrimcilerin karşısında Direktuvar ılımlı bir cumhuriyet görüşünü savunuyordu. İbadet özgürlüğü ve ulusal eğitim sistemini çalışır duruma getirdi. Bunalımı çözmeksizin, çıkar çevrecilerinin yararına, duruma uygun bulmadığı seçimleri geçersiz saymakta ve orduya dayanmakta duraksamadı.

Devrimin Son Günleri

Parisi kırıp geçiren kıtlık, kenar mahallelerde yaşayan halkı uzlaşmacılara karşı ayaklandırdı. 1 Nisan 1795’te manifestocular ekmek isteyerek meclise saldırdılar, cop darbeleriyle geri püskürtüldüler. 20 Mayısta yeni bir ayaklanma ile meclis işgal edildi. Meclisin basılmasına karşı çıkan temsilci Jean Freaud öldürüldü ve sopaya gerilen başı Cumhurbaşkanı Boissy d’ Anglas’ya götürüldü. Ancak başkaldırı öndersiz kaldı. İsyancılar yerlerini bırakmaya karşıydılar. General Menou’nun yönettiği bastırma girişiminde kan döküldü. Başkaldıranlar ile uzlaşan 6 Montanyar milletvekili idam edildi ve geri kalan 62’si meclisten ihraç edildi.

JeanFeaud

İtalya Seferi

İlk zamanlarda dünya barışı sunmayı düşleyen devrimci Fransa 21 Nisan 1792’den beri savaşıyordu. Birçok kez yenilgiye uğradıktan sonra asker sayısının düşmandan çok ve silahlarının üstün olması nedeniyle bütün cephelerde zafer kazandı. Devrimci ideoloji “doğal sınırlara” kadar ulusal topraklara yayılmak ve “dost cumhuriyetler” ile “kardeş devletleri” çevrelemek istiyordu. Ne var ki, İngiltere ile Avusturya bu anlayışta değildi. Bu tarihlerde para sıkıntısından yıkıma uğramış, hastalıklardan kıvranan ve askerlikten kaçan Direktuvar orduları yetkinliklerini yitirme noktasındaydı. Carnot, İtalya ordusunun 1794’ten beri düş kuran ve cesur bir plana boyun eğen Bonapart’a teslim etti. Genç general insanlara enerji vermesini biliyordu. Kamuoyunda bir imaj yaratmaya çalışıyordu. Askerlerine, kendilerini vatanlarına ve ona sadakatle adamlarının karşılığında görkem ve zenginlik sözü veriyordu.

Bir yerden bir yere giderken hız kazanılması, saldırının yoğunlaşması ve yerel güçlülüğün geçerli olması… Bunlar emir veren konumdaki generalin stratejisini olağanüstü duruma getiriyordu. 15 Mayıs 1796’da Napolyon, zaferle Milano’ya girdi. Barış görüşmelerinin sorumluluğunu üstlenerek savaşın bu döneminde Direktuvar’a kendi görüşlerini dayattı ve gerçek bir İtalya kralı gibi davrandı. 15 Kasım 1796’da Arcole Köprüsünü yayılım ateşi altında geçerken ve dört yıl sonra Montebello’da tutkusunu açıklarken (“Şimdiye kadar yaptıklarım hiçbir şey değildir”) Napolyon cumhuriyete inanıyor muydu?

İtalya Ordusu

73.000 Avusturyalı ve Piemonteliye karşı 45.000 kişiden oluşuyordu. Bonapart’ın Massena ve Augereu gibi yetkisini kıskanan eski askerlerden teğmenleri vardı. Önce Millesimo ve Mondovi’de Piyomente ordusunu yendi. (Apr 1796) İtalya ile ateşkes imzalandıktan sonra Po’nun kuzeyi ile Lodi köprüsünün ayaklarına çekilen Avusturya ordusuna saldırdı. (May 1796) İkinci aşamada Mantova’yı kuşattı ve Castiglione Arcole ve Rivoli’ye düşman olan yardımcı birlikleri yenilgiye uğrattı. Mantova, teslim anlaşmasını imzaladı. 18 Ekim 1797’de Avusturya Campoformio Anlaşması’nı imzaladı. Ren nehrinin sol kıyısındaki toprakları Fransa’ya verdi. Milano’yu bıraktı, ancak Venedik’i aldı. Daha sonra Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu sorununa çözüm arandı.

İtalya’nın Yağmalanması

Direktuvar ordularına, seferleri sırasında rastladıkları makineleri, işçiler ve teknikleri Fransa’ya getirme emri verildi. Burada, ülkenin sanayi gücünü geliştirmek ve rakiplerini yıkmak söz konusuydu. Yarar sağlayan ticaret anlaşmaları Fransız mallarının darboğazı atlatmasını garanti altına alındı. Bu ekonomik savaşta özellikle İtalya’da çok sayıda olan sanat yapılarının yağmalanması da eklendi. Buradaki büyük müzelerde sayısız sanat hazineleri yer alıyordu. Tolentilo Anlaşması (Şubat 1797) ile Louvre Müzesi İlk çağ’ın başyapıtlarını elde ederek zenginleşti. 1798’te sanat yapıtlarının Fransa’ya getirilmesinde büyük bir patlama kaydedildi ve bunlar, müzenin katına yerleştirildi. İngiliz karikatürcü James Gillray, Bonapart’ı bir gangster şefi olarak betimlemekte gecikmedi.

Lodi

İmparatorluk Rejimi ve Ailesi

1804 Anayasası Napolyon Bonapart’a imparator ünvanını tanıdı ve ona imparatorluğun mirasçısı olarak cumhuriyet hükmünü teslim etti… Bundan başka, varisi bulunmadığından imparatorluğun mirasçısı, ağabeyi Joseph oldu. Napolyon haklarını eşitliğine, siyasal ve sosyal özgürlüğe ve ulusal malların satışının vazgeçilmezliğine saygı göstereceğine ant içmek zorunda kaldı. Ancak yeni rejim askeri bir diktatörlüktü. Sonra, çok sayıda saray ve şato imparatora verildi: Louvre, Compiége, Meudon ve Fontainebleau.

Yeni imparatorun erkek kardeşleri ile kız kardeşlerine onurlar verildi. Napolyon onlara yetkiler dağıttı. Joseph, Napoli, daha sonrada İspaya kralı oldu; Canino prensi Lucien’in kardeşiyle arası açılınca saltanat süremedi. Elisa Toscana Grand Düşesi, Louis Hollanda Kralı Pauline Guastalla Düşesi, Joachim Murat ile evlenen Caroline Napoli Kraliçesi, Jerome Westfalya kral oldu.

Bonapart, Fransa’nın İtalya’yı fethinden başlayarak İtalya Cumhurbaşkanlığı’nı güvence altına aldı. İmparator olduğunda Milano’ya giderek 26 Mayıs 1805’te Dome Katedrali’nde İtalya’nın kutsal kralı oldu. Napolyon, başına -bir zamanlar Şarlman tarafından taşınan- demir tacı koydu ve “onu bana tanrı verdi, ona dokunacak olanlar dikkat etsinler” dedi. Böylece, İtalya Cumhuriyeti, İtalya Krallığı’na dönüştü. Ona imparatorluk ambleminin horoz, fil veya aslandan oluşmasını önerdiler. Ancak imparator eski Roma lejyonlarını ve onların simgelediği gücü anımsatan kartalı yeğledi. 1812’den sonra amblemde bezeyici bir unsur olarak arı da yer aldı.

Taç Töreni

Meşruluğunu kabul ettirmek isteyen Napolyon kutsanma ve taç giyme törenine katılan papayı elde etti. Ancak, kutsandıktan sonra tacın kedisine ulus tarafından verildiği düşüncesiyle, geleneklere aykırı olarak kendi tacını kendi giydi. Sonra da, papa olacaklara boyun eğmiş dua edip, kutsamada bulunurken kraliçenin tacını taktı.

Büyük İmparatorluk

İngiltere’yi İstila Projeleri

Devrimden bu yana hazırlanan İngiltere’yi istila projeleri bir tünel kazılması ya da aerostat (balon) kullanılması gibi genellikle hayaldi. 1803’te Napolyon, İngiltere’ye saldırmak için 150.000 kişilik bir güç ile 2.000 gemiden oluşan filo kurdu. Bu donanmanın yol alması denize hakimiyeti gerektiriyordu. Ancak İngiltere’nin Trafalgar’da filoyu yok etmesi bu ele geçirme projesine son verdi. Horatio Nelson ise bel kemiğine isabet eden bir gülle sonucu Trafalgar galibi İngiltere’ye kazandırdığı zaferi yaşayamadı.

Trafalgar

Fransa ile İngiltere arasındaki rekabet, Napolyon’un iktidardan düşmesine kadar geçen süre içinde imparatorluğa karşı birbirini izleyen koalisyonların doğmasına yol açtı. 1805 yılında kurulan üçüncü koalisyona İngiltere, Avusturya, Napoli krallığı, Rusya ve İsveç katıldı. İngiltere’yi ele geçirme projesinden vazgeçen Napolyon, ordusunu Avusturya ile Rusya’nın üzerine çevirip Viyana’ya yürüdü. Avusturyalılar ile Ruslar 2 Aralık 1805’te Viyana’nın yüz kilometre kuzeyinde bulunan Austerlitz’de yenilgiye uğradılar. Bu, Napolyon’a Presbourg’da (günümüzün Bratislava’sı) Avusturya’nın zararına bir barış antlaşması imzalama olanağı verdi. Avusturya, İtalya ve Almanya’daki bütün topraklarını kaybetti.

Austerlitz

Austerlitz sayı karşısında zekanın kazanmasına örnek bir zafer oldu. Meydan savaşına katılan 45.000 Fransız, Kutusov’un komutasındaki 90.000 Avusturyalı ile Rus’tan oluşan orduyu yendi.

Dördüncü koalisyon Prusya, Rusya ve İsveç’in müttefiki İngiltere’nin girşimişyle 1806-1807 yıllarında oluşturuldu. Fransa ordusu Prusya’yı ezmek için Almanya’yı geçti. Kralın komutasındaki Prusya ordusu Auerstedt’te Mareşal Davout’nun ordusuyla çarpıştı. Aynı gün (14 Ekim 1806) Napolyon’da Lena’da bizzat başka bir Prusya ordusu ile savaşıyordu. Fransızlar savaşı kazanarak Berlin’e girdiler ve düşmanı Prusya topraklarında bir baştan öte başa kovaladılar. Napolyon İngiltere’nin 16 Mayıs 1806’da giriştiği denizden ablukaya acil bir cevap olarak karadan abluka kararı verdi. Avrupa ile İngiliz adaları arasındaki ticareti bütünüyle yasaklayan bir karar Napolyon’u Avrupa’ya egemen olmak için etkili sonuca gidecek bir girişimde bulunmaya zorladı. Bundan sonra geriye sadece 8 Şubat 1807’de Eylau’da enerjiyle direnen Ruslar kaldı, onlarda haziranda Friedland’da yenilgiye uğradılar. Tilsit’te Nieman ırmağında bir kayığın güvertesinde barış imzalandı. Fransız İmparatorluğu yükseliş döneminin doruğunu yaşıyordu.

Yükseliş Dönemi ve İlk Çatlaklar

1808 yılında Fransa’nın üstünlüğü Avrupa kıtasında güvenceye alınmıştı. Bununla birlikte imparatorlukta ilk çatlaklar da ortaya çıkmaya başlıyordu. Tilsit’teyken gelecek yıl yeniden buluşmaya söz veren iki imparator Napolyon ve Alexandre, 1808 Ekim’inde Erfurt’ta yapılan görkemli kabullerle buluştular. Napolyon Rus imparatoruna verdiği Avusturya’yı ılımlaştırma sözünü İspanya’da düzeni sağlamaya çalıştığı yıllarda tutamamıştı. Aslında imparatorluğun birlikleri bazı karşılaşmışlar ve Fransa, İngiltere’nin özenle sürdürdüğü korkunç, tüketici bir savaşa girmişti.

Napolyon, İspanya Kraliyet ailesini bölen uyuşmazlıklardan yararlanarak İspanya tahtına kardeşi Joseph’i yerleştirdikten sonra yarım adaya silahlı bir barış dayatmaya karar verdi. Hemen erkek kardeşini Madrid tahtına çıkardı, Ancak kısa süre sonra Avusturya’nın savaşa hazırlandığını öğrendi. İngilizlerden ver gerillalardan alınan ganimetleri askerlerine bırakıp Paris’e geldi. Nisan 1809’da Avusturya, Fransa’ya savaş açtı ve Napolyon’un müttefiki Bavyera Krallığını istila etti. Napolyon, zaferle sonuçlanan bir dizi meydan savaşından (Landshut, Eckmühl, Ratisbonne) sonra Bavyera’yı özgülüğüne kavuşturdu. Ordusunu Avusturya’nın başkenti Viyana’ya yönlendirerek burayı kuşattı. Kentin kuzeyine Tuna’ya kadar çekilen Avusturya birlikleri köprüleri yıkarak gözdağı verdiler. Napolyon Tuna Nehrine köprüler yaptırdı. Birliklerini Lobau Adasına getirdi. Prens Eugene’in İtalya ordusundan da yardım alıp bir sürpriz yaparak nehri geçti. 5-6 Temmuz 1809’da yapılan Schönbrunn antlaşması Avusturya için çetin bir barış oldu. Bu antlaşma ile İmparator I. François, kızı Marie-Louise’i Rus İmparatorunun kız kardeşiyle evlenmeyi tercih edecek olan Napolyon ile evlendirdi.

Marie-Louise

Lauvre Müzesinde saltanatını kutsallaştıran devrimin mirasçısı Napolyon Avusturya İmparatoru I. François’nin kızı devrim sırasında giyotinle idam edilen Fransa Kraliçesi Marie-Antoinette’in yeğeni Marie-Louise ile evlendi. Napolyo’nun İmparatorluğunun dengesini sağlayacağını ve Josephine’nin ona veremediği çocuğu vereceğini umduğu bu evlilik 2 Nisan 1810’da gerçekleşti.

San Engrata Manastırı (Şubat 1809)

Manastır dört ay süren Saragossa Kuşatması sırasında alınmıştı. Fransız kuşatmacılar kenti ev ev, kat kat almak zorunda kalmışlardır. Kuşatmanın sonunda yörede yaşayan 54.000 kişi açlıktan, salgın hastalıktan ve savaştan ölmüştür. Fransızların ölü ve yaralı sayısı ise 10.000’dir.

Wagram Meydan Savaşı(6 Temmuz 1809)

Fransız ordusunun bir bölümünün İspanya’da savaşmasından yararlanan Avusturya, İngiltere’nin güdülemesi ile öcünü almaya girişti. Fransızlara Viyana kapılarını açan zaferle sonuçlanan bir savaştan sonra Essling ve Aspern (21 Mayıs 1809) meydan savaşları sonuçsuz oldu. Ancak 6 Temmuz’da Napolyon Wagram’da Avusturya Sarayını barış istemek zorunda bırakan kesin bir zafer kazandı.

Wagram

Çöküş

Alexandre ile Napolyon’un arasındaki anlaşma sona erdi. Haziran 1812’de Fransız, Alman, Avusturyalı, Polonyalı ve İtalyanlardan oluşan 500.000 kişilik büyük ordu Rusya’ya girdi. Bu durumda Ruslar geri çekildiler. Yakılıp yıkılan köyleri bırakarak ihtiyatlı bir siyaset izlediler. Ancak Moskova yakınlarında Fransızların Moskova adını verdikleri Borodino’da Rus ordusu savaşmayı kabul etti. Napolyon zaferle Moskova’ya girdi. Kent iki gün sonra Vali General Rostopçin’in emriyle yakıldı.

Bundan sonra, dayanılmaz koşulların sonucunda Rusya’dan geri çekilme harekatı başladı. Geri çekilmeyi belirleyen büyük ordudan geri kalanların (65.000 kişi) 25-29 Kasım 1812’de kendilerini ezmeye çalışan üç Rus birliğini durdurmak için Brezina’da verdikleri savaş oldu. Ruslar iki nehirden de püskürtülürken, büyük ordu General Elbe’nin köprü mühendislerinin yaptıkları köprülerden akarsuyu geçti. Napolyon artık güçsüz düşmesine karşın 1813 yılının başında birkaç başarı daha elde etti. Ancak 18 Ekim 1813’te Leipzig’de yaptığı uluslar Meydan Savaşında yenildi.

Borodino

Moskova’ya 100 km uzaklıkta bulunan Borodino’ya gelen Kutusov Rus ordusunun komutasını ele aldı. Fransızların Borodino cephesinde yollarını engelledi. 7 Eylül’de yapılan meydan savaşına 140.000 Rus, 127.000 Fransız askeri katıldı. Günün sonunda savaş meydanında yaralı ve ölü 80.000 kişi yatıyordu. Ruslar Napolyon’un 13 Eylül’de girdiği Moskova üzerinden geri çekildiler.

Marie-Louiese’ler

1812 yılının sonu ile 1813’de askere alınanlara takma ad olarak imparatoriçenin adı verildi. Bedenleri güçsüz, donanımları yeteriz, yeni talim görmüş, açlıktan zayıflamış, yürümekten yorgun düşmüş ve hasta bu askerler büyük bir coşku, cesaret ve özveriyle savaşa gitmişlerdir.

Waterloo

Düşüş

1814 yılının başında koalisyon kuran birlikler Avusturya, Prusya ve Rusya Ren Nehrini geçerek Fransa’yı istila ettiler. Fransa Savaşı başladı. Sık sık üç veya dört düşmana karşı tek başına savaşmış olan Napolyon, müttefikleri Brienne, Champaubert, Montmirail ve Montreau’da teker teker yendi. Ancak sonuçta bu kadar çok sayıda düşmanın karşısında yenilerek, Mareşallerin baskısı altında 6 Nisan 1814’te Fontainebleau’da tahtını bırakmak zorunda kaldı. Rus İmparatoru Alexandre ona, sürgün yeri olarak ona Korsika’nın doğusundaki Elbe Adası’nı verdi. Napolyon Şubat 1815’e kadar bu minik krallıkta hüküm sürdü. Ancak 1 Martta Juan Körfezinde karaya çıktı, ondan yana olan Alpler’den ve Dauphine’den geçerek Fransa’ya geldi. 20 Martta Paris’e girdi. Bu tarihlerde hüküm süren XVI. Louis’nin kardeşi XVIII. Louis, Fransa’dan ayrılmak ve yüz günlüğüne tahtını Napolyon’a bırakmak zorunda kaldı.

Fransa Savaşı

Silahlı Avrupa’nın istilasına karşı Napolyon bir avuç askerin başında düşmanlarını karışıklığa itecek bir dizi parlak zafer getiren şimşek gibi manevralarıyla büyük askeri dehasını ortaya dökerek Aisne ile Sen arasında durmaksızın koşuştu. Ancak düşman ordusu kendini sürekli yeniliyor, sayısını takviye ediyordu. Napolyon sonunda yenildi ve müttefik ordusu Paris’e girdi.

Waterloo

Kısa bir süre sonra savaş yeniden başladı ve Napolyon, Belçika’nın Brüksel kenti yakınlarında Waterloo’nun donuk ovasında son savaşına girişti. Alman, İngiliz, Belçikalı ve Hollandalılardan oluşan General Wellington/Arthur Wellesley (Demir Dük) komutasındaki ordu Prusyalıların yardımıyla İmparatorluk Ordusunun saldırı yönünü şaşırttı. İmparatorluk bitti, destan başladı.

18 Haziran 1815’te saat 11.30’da başlayan çarpışmalar zorlu ve sonuçsuz oldu. Napolyon saat 16.00’da İngiliz ordusunun tükeneceğini düşünüyordu. Bu sırada bir kilometreden daha kısa bir cephede görevli süvarinin (10.000 kişi) başına Ney geçti. Bu çelik denizin önünde İngiliz piyade erleri kare nizamı oluşturdular.

Savaşın Dönüm Noktası

İngiliz piyadeleri, karabinacıların, mızraklı süvarilerin, dragon süvarilerinin, avcı erlerinin ve muhafız kıtasının saldırılarına direndi. Bazı kare nizamları Fransızların zafer kazandığına inandıracak biçimde kırıldı. Fransız ordusunun sağ kanadını kıran Prusya ordusunun ani saldırısı günün kaderini belirledi.

Son Kare Nizamı

Saat 21.00’de Fransızların geri çekilmesi tam bir bozguna dönüştü. Napolyon I. Muhafız Alayı’nın I. Taburu’nun oluşturduğu kare nizamının ortasında Waterloo’dan ayrılıp Paris’e gitti. I. Avcı Alay’nın II. Taburu’nun kare nizamında sürdürdüğü son çarpışma General Chambronne’un “ünlü muhafız birliği öldü ve teslim olmadı” sözleri yankılandı.

Wellington ile Blücher

Waterloo savaşının akşamında İngilizler ve Prusyalılar tanrıya şükrederken, Wellington ile Blücher birbirini kutladı. Fransa monarşisinin geri geleceği savaş sonrasında ise Napolyon 1821 senesinde öleceği Saint Helena adasına sürgüne gönderildi.

 

Fatih Gündoğdu

 

 

Kaynaklar: Wikipedia, Jr Larousse, History.com, Britishbattles.com, Historyextra.com, Youtube

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir