Miğfer Dibi

 

Miğfer Dibi

Miğfer Dibi

Rohan’da bir kale olan Miğfer Dibi Yüzük Savaşı’nın kilit savaşlarından biri olan Miğfer Dibi Savaşı’nın mekanıdır.

Miğfer Dibi Rohan Geçidi’nde Thrihyrn diye anılan üç dağın eteğinde bulunur. Thrihyrn Dağları, Beyaz Dağlar’ın kuzey batısından çıkan bir çataldır. Miğfer Dibi, Thrihyrn etekleriyle Dip Vadisi arasındadır. Mazgallı siperleri ve önündeki hendeklerle Dip Suru uzanıyordu. Çeyrek mil (201 metre) ötesinde Dip Suru’nun bitişiğinde Miğfer Dibi’nin girişi olan Miğfer Kapısı bulunuyordu.

Miğfer Dibi, kuzeyden ve güneyden güneş ışığını kesen iki dağın arasında bulunuyordu. Dip Suru vadinin girişindeydi, kuzey ucunda ise Hornburg kalesi bulunuyordu. İnşa edildiği zamandan beri kimse Miğfer Dibi’ni işgal edememişti.
Hornburg kuzeyden bir uçurumdan uzanır, Borukaya denilen tepe üzerinde dururdu. Hornburg bir duvarla çevrenlemişti, arkasında bir dış avlu ve iç hisarda bulunan uzun bir kule bulunuyordu. Kulenin içinde Miğfer Balyozel’in borusu bulunur. Boru üflendiğinde sesi bütün vadide yankılanır ve düşmanını tir tir titretir.

”Batıağıl Vadisi’nin öte kısmında, yeşil bir koyak, dağlar arasında büyük bir girinti uzanıyor, bu girintiden de tepelere doğru bir vadi açılıyordu. Bu yörenin insanları, braya sığınan eski savaşların bir cengaveri anısına buraya Miğfer Dibi diyorlardı. Thrihyrne’ün gölgesi altında, kargaların uğrak yeri olan zirveler her iki tarafta da muazzam birer kule gibi yükselip ışığı kesinceye kadar, kuzeyden içeri doğru gitgide daha da dikleşerek ve daralarak dolanıyordu bu vadi. Miğfer Dibi’nin ağzındaki Miğfer Kapısı’nda, kuzey yönündeki uçurumdan dışarı doğru fırlamış, topuk şeklindeki bir kaya vardı. Burada, bu mahmuzun üzerinde, kadim taşlardan yüksek surlar bulunuyordu, surların içinde de yüksek bir kule. İnsanlar, Gondor’un ihtişamının yaşandığı eski günlerde, deniz krallarının bu kaleyi buraya devlerin elleriyle yaptırmış olduklarını söylüyorlardı.

Boruşehir denirdi buraya çünkü kulede çalınan bir boru, gerisindeki Miğfer Dibi’nde sanki çoktan unutulmuş ordular, tepelerin altındaki mağralardan savaşa çıkıyorlarmış gibi yankılanırdı. Ayrıca insanların yapmış olduğu, Boruşehir’den güneydeki uçuruma doğru uzanan başka bir sur vadinin girişini koruyordu. Bunun altından geçen bir su yolu ile de, Dip Deresi dışarı çıkıyordu. Dere yatağı, Borukaya diplerinde bir yerde dönüyor, sonra geniş ve yeşil, üçgen şeklindeki toprak parçasının tam ortasından geçip Miğfer Kapısı’ndan hafifçe aşağı doğru meylederek Miğfer Hendeği’ne doğru gidiyordu. Orada Dip Vadisi’ne dökülerek Batıağıl Vadisi’ne çıkıyordu. Burada, Miğfer Kapısı’ndaki Boruşehir’de, Yurt’un Batıağıl sınırlarının amiri olan Erkenbrand yaşıyordu şimdi.

Miğfer Dibi

Günler, savaş tehdidiyle kararırken aklıselim sahibi biri olduğu için, surları tamir ederek kaleyi daha da sağlamlaştırmıştı. Dip Surları yirmi ayak yüksekliğindeydi ve çok kalındı surların içlerinden ok atılabilecek gedikler vardı. Bu mazgallı siperlere Boruşehir’in dış avlularındaki bir kapıya inen bir merdivenle ulaşılabiliyordu; gerideki Miğfer Dibi’nin surlarına da üç kat merdivenle gidilebiliyordu; fakat ön yüzü dümdüzdü ve surlardaki koca taşlar öyle büyük bir hünerle yerleştirilmişti ki, birleşme yerlerinde ayak basacak yer bulunmuyordu; surun en tepesi, denizin oymuş olduğu bir uçurum gibi havada asılı kalmıştı.

Miğfer Dibi’nin arkasında birçok mağara bulunur. Ama en çok bilineni Parıldayan Mağaralar’dır.

“İnsanların âdetleri çok garip Legolas! Burada Kuzey Dünyası’nın harikalarından birine sahipler ama ne ad veriyorlar buna? Mağara, diyorlar! Mağara! Savaş zamanı kaçıp gizlenecek, içinde hayvan yemi saklanacak delikler! İyi yürekli Legolas’cığım, Miğfer Dibi’nin mağaralarının geniş ve güzel olduğunu biliyor muydun? Eğer böyle yerlerin varlığı biliniyor olsaydı, cüceler buraları sadece seyretmek için durmadan ziyarete gelirlerdi. Ah, öyle ya, sadece bir göz atmak için saf altınlar verirlerdi!”

“Ben de beni bu ziyaretten affetsinler diye altın verirdim,” dedi Legolas; “eğer içerde kalırsam beni salıversinler diye de iki misli altin verirdim!”

“Görmediğin için bu şakalarını affediyorum,” dedi Gimli. “Ama bir ahmak gibi konuşuyorsun. Krallarınızın oturduğu Kuyutorman’ daki tepenin altındaki o saraylar güzel mi sence, çok uzun süre önce yapımına cücelerin yardım ettiği o yerler? Burada gördüğüm mağaralar yanında onlar mezbelelik sayılır: Su birikintilerine damlayan suyun bitmeyen ezgisiyle dolu, yıldız ışığı altındaki Kheled-zâram kadar zarif, ölçülemeyecek büyüklükte salonlar.

“Ve Legolas meşaleler tutuşturulduğunda, insanlar yankılarla dolu kubbelerin altında kumlu zemin üzerinde yürüdüğünde ah!, o zaman Legolas değerli taşlar, kristaller, değerli madenlerin damadan cilalanmış duvarlarda aniden pırıldıyor; Kraliçe Galadriel’in canlı elleri kadar yarı şeffaf, deniz kabuğu şeklindeki kat kat mermerden yansıyor ışık. Beyaz, safran rengi, gül kurusu sütunlar var Legolas, rüya gibi şekiller vererek bükülmüş, oyuklar açılmış; bunlar tavanın pınl pırıl pırıldayan sallantılı süslerini karşılamak için rengârenk zeminden fışkırıyor: Kanatlar, ipler, donmuş bulutlar kadar ince perdeler; mızraklar, sancaklar, havaya asılı sarayların kuleleri!

Durgun gölcükler onlara ayna oluyor: Berrak camla kaplı karanlık su birikintilerinden pınldıyan bir dünya yukan doğru bakıyor; Durin gibi -birinin bile rüyalarında göremeyeceği şehirler, ışığın hiç ulaşmamış olduğu girintilere doğru bulvarlanyla, sütunlu konaklarıyla uzanan şehirler. Derken şıp! gümüş bir damla düşüyor, camdaki halka şeklindeki kırışıklıklar bütün kuleleri, yabani otlar ve deniz mağaralanndaki mercanlar gibi eğilip büküveriyor. Sonra akşam oluyor: solup, sönüyorlar; meşaleler başka bir bölüme, başka bir rüyaya geçiyor. Bölüm içinde bölüm var Legolas; salonlar salonlara açılıyor, kubbelerin ardında kubbeler var. Merdivenlerin gerisinde merdivenler; dönen yollar dağın kalbine doğru gitmeye devam ediyor. Mağaralar! Miğfer Dibi’nin Mağaraları! Beni oraya sürükleyen ne hoş bir kadermiş! Ayrıldığım için içim kan ağlıyor.”

Miğfer Dibi biz zamanlar Gondorlu Gemi Kralları’nındı. (830 – 1149) Miğfer Dibi Isen Nehri’nin güneyini tutarken, Isengard’da kuzeyini tutuyordu.

Miğfer Dibi

2510’da Miğfer Dibi Rohan’ın bir parçası oldu. Rohan Dunland İnsanları tarafından 2758’de işgal edilmeye başlandığında, Kral Miğfer halkıyla buraya sığınmıştır. Miğfer Dibi’nin ismi buradan gelir çünkü Kral Miğfer boru üflediğinde ses bütün vadide yankılanır ve düşmanını tir tir titretir.

Kral Miğfer ve halkı burada Kasım 2758’den Mart 2759’a kadar sığınır. Halk yiyecek sıkıntısı çekmeye başlar. Kral Miğfer’in oğlu Hama yemek bulmak için dışarı gider ama bir daha geri dönmez. Miğfer sonradan Miğfer Suru’nda donmuş olarak bulunur. İşgalciler Rohan’ın yeni kralı Freleaf tarafından sürülür.

Yüzük Savaşı sırasında Kral Theoden’in oğlu Theodred Miğfer Dibi’nde konaklıyordu. Ve Erkenbrand Batı Yurdu’nun lorduydu. Theodred Birinci Isen Muharebesi’nde ölünce Erkenbrand Saruman’ın Rohan’ı işgal etme planı olduğunu anlar ve Miğfer Dibi’ni onarır ve güçlendirir. Batı Yurdu’ndan pek çok kişi Parıldayan Mağaralar’a götürülür. Erkenbrand bin Rohirrim’le Batı Yurdu’nun askerlerini toplamak için ayrılır.

Kral Theoden 3 Mart’ta Miğfer Dibi’ne bin Rohirrim’den fazla kişiyle gelir. Eomer ve Aragorn da onunladır. Saruman’ın on bin kişilik ork – uruk hai’ye ek olarak Dunland insanlarıyla Miğfer Dibi’ne 4 Mart Geceyarısı saldırır.

Şafakta Isengard Ordusu, Miğfer Dibi’nin ana kapısını aşmışlardır. Ve o anda Miğfer’in borusu üflenir ve Theoden saldırıya geçer. Ama Isengard ordusu o gelmeden önce kaçmaya başlamıştır bile. Gandalf ve Erkenbrand bin Rohirrim’le Isengard ordusuna saldırır. Geriye kalan Uruklar ve insanlar Dip Vadisi boyunca uzanan Ağaçsakal’ın gönderdiği Huorn’lar tarafından öldürülürler.

Savaştan sonra Rohan’lılar iki dağın arasındaki vadiye gömülürler, Kral Muhafızı Hama tek başına bir tabutla gömülür. Ertesi akşam Huornlar bir tepenin altındaki taşların üzerinde yakarlar, burası sonradan kimsenin yürüyemiyeceği Ölüm Çukuru olarak anılacaktır.

Miğfer Dibi’nin İsmi Hakkında:

Miğfer Dibi ismi Miğfer Balyozel’den geliyor.

Hornburg, eski ingilizce dilinde Horn(Kale), Burg(Kaya) anlamına yani KayaKale anlamına geliyor.

Miğfer Balyozel’den önce buraya Suthburg yani Güney Kalesi deniliyordu.
Gondor insanları Parıldayan Mağaralar’a Aglarond derler.

Kaynakça
1) Yüzüklerin Efendisi Yüzük Kardeşliği; Metis Yayınları
2) Yüzüklerin Efendisi İki Kule; Metis Yayınları
3) Yüzüklerin Efendisi Kralın Dönüşü; Metis Yayıları
4) Silmarillion; İthaki Yayınları
5) Bitmemiş Öyküler; İthaki Yayınları


Eğer Orta Dünya hayranıysanız, bizi TwitterInstagram ve Facebook üzerinden takip etmeyi unutmayın!

Yüzüklerin Efendisi dizisiyle ilgili son haberleri takip etmek için portalımıza, Orta Dünya ile ilgili tartışmalara katılmak için de forumumuza mutlaka bir göz atın.

YouTube ve Twitch kanallarımıza da bekleriz.

 

Mutlaka Okuyun!

lembas

Lembas (Elf Yol Ekmeği)

“Bir seferde az yiyin, ve sadece gerektiğinde; çünkü bunlar, diğer her şey başarısız olduğunda size …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir