Bree Halkı

 

Bree Halkı

Bree İnsanları kumral saçlı, iri, oldukça kısa boylu, neşeli ve hür kişilerdi: Kendi kendilerinin efendileriydiler; fakat hobbitlere, cücelere, elflere ve etraflarında bulunan dünyanın diğer sakinlerine, Büyük Ahali’nin adeti olduğundan daha dost ve daha aşinaydılar. Onların öykülerini dinleyecek olursanız buranın ilk sakinleriydiler ve Orta Dünya’nın Batısı’nda görülen ilk insanların soyundan geliyorlardı.

Eski Günler’in kargaşasında Bree halkının pek azı sağ kalmıştı, ama Krallar Engin Deniz’in ardından geri geldiklerinde Bree İnsanları’nı yine aynı yerlerinde bulmuşlardı ve şimdi eski Krallar’ın hatırası çimenler arasında solup gitmişken onlar hala buradaydılar.

Küreklik Elmaböce:

Bree insanlarından biridir. Küreklik Elmaböce 3019’un başlarında Breeliler ile Güneyliler arasında olan mücadelede öldürüldü. Ayrıca Tom Sivridiken, Hasır Fundayakparmağı, Willie Bank ve Staddlle’deki Tepedipleri’nden biri de öldürüldü.

Arpadam Kaymakpürüzü:

Bree

Bree insanlarından biridir. Arpadam Kaymakpürüzü Sıçrayan Midilli Hanı’nın sahibidir. Ailesi bu hanı Yeşil Yol üzerine kurmuştur.
Arpadam Bree’de önemli bir adamdı. Hem Tom Bombadil hem de Gandalf onu önemli bir kimse olduğunu söylerlerdi. Ancak Arpadam’ın tek kötü yanı hafızası çok kötüydü.

Dört mil kadar sonra Yol’da kapıları batıya bakan bir köye varacaksınız; Bree Tepesi’nin eteğindeki Bree’ye. Orada Sıçrayan Midilli adında eski bir han göreceksiniz. Hancı Arpadam Kaymakpürüzü’dür, işinin hakkını verir. Geceyi orada geçirip sabah yola koyulabilirsiniz. Cesur ama açıkgöz olun! Gönlünüzü hoş tutup talihinize doğru sürün midillilerinizi!

3018 yılının ortalarında Gandalf Bree’ye geldi ve Frodo’ya verilmesi için Arpadam’a bir mektup bıraktı. Gandalf Nazgullerin Kara Süvari şeklinde gezdiğini öğrenmişti ve bunu mektupta Frodo’ya da yazmıştı. Mektubun birkaç gün içinde yerine ulaşması gerektiğini söyleyip gitti. Arpadam’ın ise yollayacak hiç adamı yoktu ve bir süre sonra unuttu. Sonuç olarak, Frodo yola çıktığında, Nazgullerin gelişlerinin üzerinden 3 ay geçmişti ve Nazguller hala oradaydı.

Arpadam onlardan çokça özür diledi ve Frodo’yu saklamak için ne yapılması gerekiyorsa yapmayı kabul etti. Han sahibi aynı zamanda çok dürüst biriydi. Ertesi sabah hanın saldırıya uğradığını ve hobbitlerin midillilerinin çalındığını fark etti. Bunun üzerine, satın aldığı Bill adlı midilliyi ve uğradıkları zararın tazminatı olarak on sekiz gümüş peniyi hobbitlere verdi.

Tam o sırada kapı vuruldu. Bay Kaymakpürüzü, elinde mumlarla çıkageldi, arkasında da elinde içleri sıcak su dolu tenekelerle Nob vardı. Yolgezer karanlık bir köşeye çekildi.

Arpadam: Size iyi geceler dilemeye geldim. Nob! Suları odalara götür!

“Şimdi mesele şu, eğer bir zararım olduysa sahiden çok üzgünüm. Fakat kabul edersiniz ya, olaylar birbirini kovalıyor; ben de çok meşgul bir adamım. Neyse, bu hafta önce bir şey oldu, arkasından başka bir şey daha oldu derken kafamda şimşek çaktı, öyle derler ya; umarım çok geç kalmamışımdır. Anlayacağınız, Shire’dan gelecek olan hobbitler için gözümü dört açmam söylenmişti, özellikle de ismi Baggins olan bir tanesi için.

Frodo: İyi de bunun benimle ilgisi ne?

Arpadam: Ah! Orasını siz daha iyi bilirsiniz. Sizi ele vermem; fakat bana bu Baggins’in Tepedibi ismiyle dolaşacağını söylemişlerdi ve kusura bakmazsanız tarifi de size pek bir benziyor.

Frodo: Öyle mi! Dinleyelim şu tarifi o halde! akılsızca müdahale ederek.

Arpadam: Kırmızı yanaklı toparlak bir ufaklık Pippin kıkırdadı ama Sam hiddetlenmiş görünüyordu. Arpadam: Bunun sana pek faydası olmaz, bu bütün hobbitler için geçerlidir Arpa. Fakat bu bazılarından daha uzun boylu, çoğundan da daha zarif ve çenesinde bir çukuru var: Parlak gözlü, uyanık bir delikanlı. Özür dilerim ama bunu ben değil, o söyledi.

Frodo: O mu söyledi? İyi de o kimdi?

Arpadam: Hah! Gandalf’tı; kim olduğunu biliyor musunuz bilemem. Büyücü olduğunu söylerler ama öyle olsa da olmasa da benim iyi dostumdur. Fakat bir daha görüşürsek bana ne der bilemiyorum şimdi: Bütün biramı ekşitir ya da beni bir kütüğe çevirirse hiç şaşmam. Biraz acelecidir. Yine de olan oldu, değiştiremem ki.

Frodo: İyi hoş da, ne yaptın? Kaymakpürüzü’nün düşüncelerini yavaş yavaş çözümleyişinden sabrı taşarak.
Arpadam: Nerede kalmıştım? Ha, tamam! Bizim Gandalf. Üç ay önce, kapıyı bile çalmadan odama daldı. Arpa, dedi, sabah ayrılıyorum. Benim için bir şey yapar mısın? Söylemen yeter, dedim. Çok acelem var, dedi ve hiç vaktim yok ama Shire’a bir haber göndermek istiyorum. Yollayabileceğin ve gideceğine güvendiğin biri var mı? Birini bulabilirim, dedim, yarın ya da yarından sonra, yarın yolla, dedi ve bana bir mektup verdi.

Kime gideceği üstünde yazılı zaten, diye cebinden bir mektup çıkartıp adresi yavaş yavaş ve kıvançla okudu (okuma yazma bilen bir adam olarak tanınmaktan pek gururlanırdı):

BAY FRODO BAGGİNS, ÇIKIN ÇIKMAZI, SHIRE’daki HOBBİTKÖY.
Frodo: Gandalf’tan bana bir mektup!

Arpadam: Hah! O halde asıl isminiz Baggins öyle mi?

Frodo: Öyle, o mektubu bir an önce bana verip, neden şimdiye kadar yollamadığını açıklasan iyi olacak. Sadede gelinceye kadar lafı epey dolandırdın, ama sanırım bunu anlatmaya gelmiştin.

Zavallı Bay Kaymakpürüzü tedirgin görünüyordu. Arpadam: Haklısınız beyim, çok özür dilerim. Eğer bu yüzden kötü bir şey olursa, Gandalf geldiğinde ne der diye ödüm patlıyor. Ama bilerek alıkoymadım mektubu. Emniyetli bir yere kaldırdım. Sonra ne ertesi gün, ne de ondan sonraki gün Shire’a gitmeye gönüllü birini bulamadım, kendi adamlarımdan da kimseyi işinden alıp yollayamadım; sonra işti güçtü derken mektup aklımdan çıktı gitti. Ben meşgul bir adamım, işleri tekrar yoluna koymak için ne gerekirse yaparım ve eğer yardımım olacak bir husus varsa, söyleyin yeter. Zaten mektup bir yana, Gandalf’a böyle sözüm var.

Arpa, Shire’lı bu arkadaşım var ya, çok geçmeden buralara gelebilir;
O ve bir arkadaşı daha. Adının Tepedibi olduğunu söyleyecek. Unutma! Ama ona soru sorma. Eğer ben onun yanında değilsem, belki başı sıkışıktır ve yardıma ihtiyacı olabilir. Onun için elinden geleni yaparsan minnettar olurum, dediydi. Ve işte buradasınız, görünüşe göre başınız da yakında sıkışacağa benziyor.

Yolgezer hemen gidip hancıyı getirdi. Zavallı Bay Kaymakpürüzü uykulu ve korkmuş görünüyordu. Bütün gece neredeyse gözünü bile kırpmamıştı (öyle diyordu), ama hiç ses mes duymamıştı.

Arpadam: Hayatım boyunca böyle bir şey olmadıydı. Konuklar yataklarında uyuyamadı, güzelim yastıklar mahvoldu! Daha başımıza neler gelecek?

Yolgezer: Zaman kötü. Fakat şimdilik, bizi başından attın mı, seni rahat bırakabilirler. Biz hemen ayrılacağız. Kahvaltıyı boş ver: Ayaküstü bir yudum içecek ve bir lokma yiyecekle yetinmek zorundayız. Birkaç dakika içinde toparlanmış oluruz.

Bay Kaymakpürüzü midillilerinin hazır edilmesini söylemek ve onlara “bir lokma” bir şeyler getirmek için aceleyle çıktı. Fakat çok kısa bir süre sonra kederler içinde geri döndü. Midilliler yok olmuştu! Gece ahırın bütün kapılan açılmış ve midilliler gitmişti: Sadece Merry’nin midillileri değil, orada bulunan bütün diğer atlar ve hayvanlar da.

Frodo bu haberle yıkıldı. Peşlerinde atlı düşmanlarla Ayrıkvadi’ye yayan olarak varabilmeyi nasıl umut edebilirlerdi? İyi bari yola çıkmışken aya da gitselerdi. Yolgezer bir süre, sanki güçlerini ve cesaretlerini tartıyormuş gibi hobbitleri süzerek sessiz sedasız oturdu.

Yolgezer: Midilliler atlılardan kaçarken işimize yaramazdı sanki Frodo’nun aklından geçenleri tahmin ediyormuş gibi. Yolgezer: Benim izlemeyi düşündüğüm yollarda, yayan olarak da az çok aynı hızı tutturabilsek gerektir. Ben her halükârda yürüyecektim. Beni düşündüren, yiyeceklerle eşyalar. Ayrıkvadi’ye varıncaya kadar, yanımızda götürdüklerimiz dışında yiyecek bir şey bulmamız pek mümkün değil; yedek olarak da yanımıza epey yiyecek almamız gerekir; çünkü gecikebiliriz, düz yoldan ayrılıp dolaşarak gitmek zorunda kalabiliriz. Sırtlarınızda ne kadar yük taşımaya hazırsınız?

Pippin: Taşımamız gerektiği kadar şevki kırılarak, ama bir yandan da göründüğünden (ya da hissettiğinden) daha kuvvetliymiş gibi görünmeye çalışarak.

Sam: Ben iki kişilik taşıyabilirim.

Frodo: Bir şey yapılamaz mı Bay Kaymakpürüzü? Köyden birkaç tane, ya da hiç olmazsa eşyalar için bir tanecik midilli bulamaz mıyız? Onları kiralayamayız sanırım, ama belki satın alabiliriz, diye de, buna parasının yetip yetmeyeceğini düşünerek ekledi kararsızca.
Arpadam: Zannetmem, Bree’deki epi topu iki-üç binek midillinin tümü benim ahırımda dururdu, hepsi gitti. Yük atı, koşumluk midilli falan deseniz Bree’de zaten pek az var, onlar da satılık değildir. Fakat elimden geleni yapacağım. Bir an önce Bob’u deliğinden çıkartayım da, etrafa bir yollatayım.

Yolgezer: Evet, iyi olur. Korkarım en az bir midilli edinmeye çalışmalıyız. Ama böylece erkenden yola koyulup sessizce gözden kaybolma ümitlerimiz suya düşüyor! Ayrıldığımızı ilan etmek için borazan öttürmüş kadar olduk. Bu da onların planlarının bir parçasıydı kuşkusuz.

Merry: Azıcık da olsa bir tesellimiz var ve umarım çok da azıcık değildir. Beklerken kahvaltı edebiliriz – hem de oturarak. Hadi Nob’u bulalım!

Sonuçta, üç saatten fazla bir gecikme yaşandı. Bob, etrafta ne hatırla ne parayla, satılık at da midilli de bulamadığı haberiyle geri geldi; bir tane hariç: Bill Eyrelti’nin, belki satabileceği bir midillisi vardı.

Bob: Açlıktan yarı yarıya ölmüş, zavallı bir mahlûk; fakat benim tanıdığım Bill Eyrelti, hazır eliniz mecburken hayvanı değerinin üç katından bir kuruş eksiğine satarsa ne olayım.

Frodo: Bill Eyrelti mi? Bu işte bir iş yok mu? Hayvan sırtında bütün yükümüzle ona kaçmaz mı, ya da izimizi bulmalarına yardımcı falan olmaz mı?

Yolgezer: Kim bilir, fakat bir kere canını kurtardıktan sonra ona geri dönecek bir hayvanı hayal bile edemiyorum. Bana kalırsa, bu âlicenap Efendi Eyrelti’nin sonradan aklına gelmiş bir fikirden ibaret: Bu durumdan elde edeceği kazancı arttırmanın bir yolu sadece. Esas tehlike zavallı hayvanın gerçekten ölümün eşiğinde olabileceği. Fakat başka bir seçeneğimiz yok gibi görünüyor. Hayvan için ne istiyor?

Bill Eyrelti’nin fiyatı on iki gümüş peni idi; bu gerçekten de bu civarlarda, midillinin değerinin en az üç katı demekti. Hayvan, safi kemik, sıska, ahi gitmiş vahi kalmış bir şey çıktı; ama henüz ölecek gibi durmuyordu.

Bay Kaymakpürüzü hayvanın parasını kendisi ödedi ve kaybolan hayvanlar için Merry’ye ayrıca bir on sekiz peni daha teklif etti. Dürüst bir adamdı ve Bree’ye göre hali vakti yerindeydi; fakat otuz gümüş peni bütçesini bir hayli sarsmıştı doğrusu ve Bill Eyrelti tarafından dolandırılmış olmak buna katlanmayı daha da zorlaştırıyordu.

Aslında, sonuçta kârlı çıktı bu meseleden. Bir vakit sonra, sadece bir atın gerçekten çalınmış olduğu çıktı ortaya. Diğerleri dışarı sürülmüşler ya da korkularından kaçmışlardı ve Bree Eli’nin sağında solunda birer birer yakalandılar. Merry’nin midillileri hepten kaçmış ve zamanla (yeterince sağduyuları olduğu için) Yaylalar’a Hantal Tombiş’i bulmaya gitmişlerdi. Böylece bir süre Tom Bombadil’in bakımında kalıp rahat ettiler.

Fakat Bree’de olanlar Tom’un kulağına gelince, Tom bunları Bay Kaymakpürüzü’ne yolladı; o da böylelikle gayet ehven bir fiyata iyi durumda beş hayvan kazanmış oldu. Hayvanlar Bree’de daha çok çalışmak zorundaydı, ama Bob onlara iyi bakıyordu; yani sonuçta şanslıydılar: Karanlık ve tehlikeli bir yolculuktan kurtulmuşlardı. Fakat Ayrıkvadi’yi hiç görememiş oldular.

Gelgelelim, şimdilik Bay Kaymakpürüzü bildiği kadarıyla parasını iyiden iyiye -ya da kötüden kötüye- kaptırmış durumdaydı. Ve dertleri bununla da bitmiyordu. Çünkü kalan müşteriler de kalkıp handaki saldırıyı duyunca büyük bir karışıklık olmuştu. Güneyli seyyahlar birkaç at kaybetmişler ve hancıyı gürültüyle suçlamaya koyulmuşlardı; derken gece içlerinden birinin de ortadan yok olduğu anlaşıldı, üstelik bu Bill Eyrelti’nin şaşı arkadaşından başkası değildi. Bütün kuşkular birden onun üzerinde yoğunlaştı.

Arpadam: Madem bir at hırsızını tutup da evime getirdiniz, gelip bana bağıracağınıza, bütün zararları kendiniz ödemeniz gerekirdi. Gidin de yakışıklı arkadaşınızın nerede olduğunu Eyrelti’ye sorun! Fakat adamın kimsenin arkadaşı olmadığı çıktı ortaya; kimse de onun aralarına ne zaman katıldığını hatırlayamıyordu.

Kahvaltıdan sonra hobbitler denklerini yeniden yapıp çıkmayı tasarladıkları daha uzun yolculuk için başka ihtiyaçlarını da toparladılar. Nihayet yola koyulduklarında saat ona geliyordu. Bu arada da bütün Bree heyecandan arı kovanına dönmüştü. Frodo’nun ortadan yok olma numarası; kara atlıların görülmesi; ahırların soyulması ve tabii ki Kolcu Yolgezer’in gizemli hobbitlere katıldığı haberi, nice olaysız yıla yetecek bir hikâye oluşturmaktaydı. Bree ve Staddle sakinlerinin çoğunluğu, hatta Koyak ve Baştokay’dan da epey bir kişi, yolcuların yola çıkışlarını görmek için yola doluşmuştu. Handaki diğer müşteriler de ya kapılara çıkmış, ya da pencerelerden sarkıyorlardı.

Arpadam, başta Yolgezer olmak üzere Kolculardan kuşku duymaktaydı ve onları hoş karşılamamaktaydı. Hobbitlerin ayrılışından kısa bir süre sonra Gandalf Bree’ye geldi. Arpadam, mektubu Hobbitlere zamanında veremediğini ve hobbitlerin Yolgezer ile gittiklerini Gandalf’a büyük bir korku içinde söyledi. Ama Gandalf, her niyeyse bu haberden çok memnun oldu ve hancının birasına uğurlu sözler söyledi.

Gandalf: Kaymakpürüzü, diyorlar ona, diye düşünüyordum. Eğer bu gecikme onun suçuysa, onun kaymağını eriteyim de görsün gününü. O ihtiyar ahmağı az ateşte kızartacağım.’ O da daha azını beklemiyormuş zaten, yüzümü görünce kendini yere atıp oracıkta erimeye başladı.

Frodo: Ne yaptın ona? Bize cidden çok iyi davrandı ve elinden geleni yaptı.

Gandalf güldü. Gandalf: Korkma! Isırmadım, havlamam da pek hafif kaldı. Titremesi geçtiğinde ağzından alabildiğim habere öyle sevinmiştim ki, ihtiyarı bağrıma bastım. Nasıl olduğunu o sırada tahmin edemiyordum ama bir gece önce Bree’de olduğunuzu ve o sabah Yolgezer’le birlikte ayrıldığınızı öğrenmiştim.

Gandalf: ‘Yolgezer!

Arpadam: ‘Evet, beyim, maalesef beyim. Ne yaptıysam engel olamadım, yanlarına girdi ve onu hizmetlerine aldılar. Buradayken halleri pek tuhaftı zaten: Biraz başlarına buyruk gibiydiler.

Gandalf: Eşek! Aptal! Saygıdeğer oğlu saygıdeğer, sevgili Arpadam!’ dedim. ‘Yazortasından beri duyduğum en iyi haberdi bu: En azından bir altına bedel. Birana öyle bir sihir düşsün ki yedi yıl süreyle fevkalade mükemmel olsun!’ dedim. ‘Artık, kim bilir ne zamandır hasret kaldığım güzel bir uyku çekebilirim.

Yüzük Savaşları sırasında Bree’de birkaç kişi zorbalar tarafından öldürüldü. İlerleyen günlerde Arpadam kolcuların önemini anladı. Hobbitler ve Gandalf ile sohbet ederken Yolgezer’in Kral olduğunu öğrendi.

Bay Kaymakpürüzü en azından konuşma alışkanlıklarını değiştirmemişti ve hâlâ eski nefes nefese telaşı içindeydi. Gerçi etrafta pek kimse de yoktu, her yan sakindi; büyük salondan ancak iki üç kişinin alçak sesli mırıltısı duyuluyordu. Yakıp taşıdığı iki mumun ışığında daha yakından bakınca, hancının yüzünün oldukça kırışmış ve endişeyle yıpranmış olduğu çıktı ortaya.

Onları koridordan geçirerek bir yıldan uzun bir süre önce o garip gecede oturdukları salona götürdü; onlar da biraz endişe içinde izlediler onu, çünkü belli ki Kaymakpürüzü bazı sorunları örtbas etmek için soğukkanlı davranmaya çalışıyordu. Hiçbir şey eskisi gibi değildi. Yine de hiçbir şey söylemeden beklediler.

Tahmin ettikleri gibi, akşam yemeğinden sonra Bay Kaymakpürüzü salona gelerek yemeği beğenip beğenmediklerini sordu. Gerçekten beğenmişlerdi: En azından Sıçrayan Midilli’nin birasında ve yiyeceklerinde bir değişiklik yoktu. Arpadam: Şimdi, sizi bu gece büyük salona davet edecek kadar cesur değilim,” Yorgunsunuzdur, zaten bu akşam orada pek kimse de yok. Ama yatmadan önce bir yarım saatinizi bana ayırabilirseniz sizinle konuşmayı gerçekten çok arzu ederim, eskisi gibi.

Gandalf: Biz de bunu yapmak istiyorduk zaten. Yorgun değiliz. Kendimizi pek yormadan yol aldık. Islanmış, üşümüş ve acıkmıştık ama sen onlara derman oldun zaten. Haydi, gel otur! Bir de pipo otun varsa sana duacı oluruz.

Arpadam: Şey, başka bir şey istemiş olsaydınız daha memnun olurdum. Ottan elimizde pek kalmadı; öyle olunca kendi yetiştirdiklerimizle idare etmeye başladık ama o da yeterli değil. Bu günlerde Shire’dan hiç gelmiyor. Ama elimden geleni yaparım.

Geri geldiğinde onlara bir iki gün yetecek kadar kesilmemiş bir tutam yaprak getirdi. Arpadam: Güneydingil, elimizdeki en iyi yaprak; ama hep dediğim gibi Güney Topraklarınkiyle kabili kıyas değil, gerçi bilirsiniz her konuda Bree’yi tercih ederim ama.

Onu odun ateşinin yakınındaki büyük bir koltuğa oturttular, Gandalf ocak başının diğer tarafına, hobbitler de aralarındaki taburelere oturdu ve yanın saat boyunca birçok kez konuşarak Bay Kaymakpürüzü’nün duymak veya vermek istediği haberlerin alışverişinde bulundular. Anlattıkları şeylerin çoğu ev sahiplerini ya hayran bırakıyor, ya da dehşete düşürüyordu ve tahayyül dahi edemeyeceği şeylerdi; Bay Kaymakpürüzü’nün kendi kulaklarına inanmadığının bir göstergesi olarak söylediği haydi canım!lardan başka pek bir eleştiri alamadılar ağzından. Arpadam: Haydi canım Bay Baggins, yoksa Bay Tepedibi mi desem? Öyle kafam karıştı ki. Haydi, canım Efendi Gandalf! Yok canım! Kim bu zamanlarda böyle şeylerin olacağını düşünürdü!

Fakat kendi öyküsüne gelince epey konuştu. Olanlar hiç iyi değildi, diyordu, iş ise öyle böyle değil, bal gibi kötüydü. Arpadam: Artık kimse Dışardan Bree’ye gelmiyor. Buralı halk da genellikle evinde kalıyor ve kapılarını sürgülüyor. Her şey, sizin de hatırlayacağınız gibi geçen sene Yeşil Yol’dan gelmeye başlayan o yeni gelenlerden, o serserilerden kaynaklanıyor; üstelik sonradan daha çok gelen oldu. Kimisi, beladan kaçan fukara kişilerdi; ama çoğu hırsızlık ve yaramazlıkla dolu adamlardı. Sonra tam burada, Bree’de bir sürü huzursuzluk oldu. Ne diyorsunuz, hakiki bir çarpışma yaşandı, ölenler oldu, öldürülenler! inanır mısınız bilmem.

Gandalf: İnanırım. Kaç kişi?

Arpadam: İki, üç tane. Zavallı Hasır Fundayakparmağı ve Kürektik Elmaböce vardı, sonra Tepe’den Tom Sivridiken; sonra yukarı mahalden Willie Bank ve Staddle’daki Tepedipleri’nden biri: Hepsi iyi kişilerdi, yoklukları hissediliyor. Batı kapısında duran Harry Keçiyaprağı ile o Bill Eyrelti yabancılardan yana çıktılar ve onlarla birlikte gittiler; bana soracak olursanız onları içeri alanlar da onlardı. Yani, dövüşün olduğu gece demek istiyorum. Bu da, onlara kapıyı gösterip dışarı attıktan sonra oldu: Yıl bitmeden önce yani; kavga da Yeni Yıl’ın başlarında olmuştu, o yoğun kar yağışından sonra.

Arpadam: Artık haydut oldular ve dışarıda yaşıyorlar, Baştokay’ın ardındaki ormanlarda, kuzeyde, uzakta ıssız topraklarda gizleniyorlar. O eski zamanlara ait kötü hikâyelere benziyor biraz, bence. Yollar artık güvenli değil, kimse uzaklaşmıyor, millet erkenden kapılarını kilitliyor. Geceleri bütün çalıçit boyunca nöbetçiler ve kapılara da bir sürü adam koymamız lazım.

Pippin: Eh bizi kimse rahatsız etmedi, biz hem yavaş yavaş geldik, hem de hiç dikkat etmedik. Bütün belayı arkamızda bıraktığımızı zannediyorduk.

Arpadam: Ah bırakmadınız Efendi, durum çok daha acı. Ama size bulaşmamış olmalarına şaşırmamak lazım. Onlar, kılıçları, miğferleri, kalkanları falan olan silahlı kimselere saldırmıyor. Bu, onların bir kere daha düşünmesine neden olur. İşin doğrusu ben bile sizi gördüğümde biraz çekindim.

O zaman hobbitler insanların onlara hayretle bakmalarının nedeninin sadece dönmüş olmalarına şaşırmaları değil, daha çok üzerlerindeki kılık olduğunu fark ettiler birdenbire. Onlar savaşa, iyi tertip edilmiş ordularla birlikte at sürmeye o kadar alışmışlardı ki, tuniklerinin altından çıkan parlak zırhların, Gondor ve Yurt miğferlerinin, kalkanlardaki zarif nişanların kendi memleketlerinde çok yabancı duracağı akıllarından çıkmıştı. Sonra Gandalf da artık büyük gri atına biniyor, mavi ve gümüşlü bir pelerinin altında beyazlar giyiyor ve yanında da uzun kılıcı Glamdring’i taşıyordu.

Gandalf güldü, Gandalf: İyi iyi, eğer sadece beşimizden korkuyorlarsa, yolculuklarımız sırasında daha kötü düşmanlarla karşılaştık demektir. Ama en azından biz burada olduğumuz sürece gece sizi rahat bırakırlar.

Arpadam: Bu ne kadar sürecek? Sizi biraz buralarda görmekten memnun olacağımızı saklamam. Görüyorsunuz ya öylesi belalara alıştık artık sonra Kolcular da gitmiş, milletin bana söylediğine göre. Sanırım şimdiye kadar onların bize yaptığı iyiliği tam olarak anlayamamışız. Çünkü etrafta hırsızlardan da kötüleri vardı. Geçen kış kurtlar çitlerin dışında uluyup durdular Sonra ormanda kara suretler düşününce insanın kanını donduran korkunç şeyler vardı Anlayacağınız son derece rahatsız bir yıldı.

Gandalf: Fakat neşelen Arpadam! Kolcular geri döndü. Onlarla birlikte geldik. Ve artık yine bir kral var Arpadam. Kısa bir süre sonra bu tarafları da düşünmeye başlayacak. O zaman Yeşil Yol yeniden açılacak ve haberciler kuzeye gelecek gelişler gidişler olacak ve kötü şeyler ıssız topraklardan sürülecek. Aslında ıssız topraklar zamanla ıssız olmaktan çıkacak ve bir zamanlar vahşi yaşamın hüküm sürdüğü yerde insanlar ve tarlalar olacak.

Bay Kaymakpürüzü başını salladı.

Arpadam: Yollarda birkaç doğru dürüst saygın kişi olacaksa hiç fena olmaz! Ama artık serseriler ya da canavar ruhlu insanlar istemiyoruz. Sonra ne Bree de ne de Bree çevresinde yabancı istiyoruz. Kendi halimizde olmak istiyoruz Bir sürü yabancının oraya kamp kurmasını, buraya yerleşmesini kırlıkları harap etmesini istemem.

Gandalf: Kendi halinize bırakılacaksınız Arpadam. Isen ile Grisel arasında veya Brendibadesi’nin kıyısı boyunca atla Bree den günlerce mesafe uzakta, yeni ülkeler için yeterince yer var. Sonra eskiden kuzeyde buradan yüz milden daha uzakta Yeşil Yol’un diğer ucunda yaşayan çok kişi vardı. Kuzey Yaylalarda veya Evendim Gölü kıyısında.

Arpadam: Ta orda, Ölüadamlar Hendeği’nde mi? Orası için hayaletli topraklar, derler Haydutlardan başka kimse gitmez oraya.

Gandalf: Kolcular gidiyor. Ölüadamlar Hendeği diyorsun Evet, uzun zamandır öyle deniyor oralara, ama onun esas ismi Arpadam, Fornost Erain, yanı Kralların Kuzeykabri’dir Ve Kral bir gün oraya gelecek o zaman kibar halkın oraya yolculuk ettiğini göreceksiniz

Arpadam: Eh bu daha ümit verici geliyor kulağa itiraf etmeliyim. Bu işler için de hayırlı olur kuşkusuz Bree’yi rahat bıraksın da.

Gandalf: Bırakacak, burayı iyi tanıyor ve çok seviyor

Arpadam: Haydi canım? Neden öyle olsun ki anlamadım, o yüzlerce mil ötedeki koskoca kalesinde tahtına kurulmuş olsun da. Sonra altın kupalardan şarap içiyorsa hiç şaşırmam. Midilli’yi ne yapsın, ya da bir maşrapa birayı? Benim biram güzel değil diye demiyorum Gandalf. Geçen güz sen gelip de biraya uğurlu sözler söylediğinden beri inanılmayacak kadar güzel. O da bu kadar sorun içinde insanı biraz rahatlatan bir şeydi bunu da söyleyeyim.

Sam: Ya! Ama o senin biranın her zaman güzel olduğunu söylüyor.

Arpadam: Söylüyor mu?

Sam: Elbette öyle söylüyor Kral, Yolgezer Kolcuların reisi. Daha bunu kafan almadı mı?

Sonunda almıştı ve Kaymakpürüzü’nün yüzü hayret konusunda inceleme yapmaya değecek bir haldeydi. Ablak yüzündeki gözleri yusyuvarlak olmuş, ağzı da bir karış açılmıştı, nefesi tıkandı Arpadam: Yolgezer! O, tacıyla, falanıyla filanıyla, altın kupalarla! Daha başımıza neler gelecek?

Gandalf: Daha güzel günler, Bree için en azından.

Arpadam: Öyle olmasını umuyorum, herhalde. Eh bu pazartesi ayları içinde yaptığım en hoş sohbetti. Sonra bu gece daha rahat ve içim daha ferah olarak uyuyacağımı da inkâr edemem. Bana düşünecek bir sürü şey verdiniz ama yarına kadar bunları bir yana bırakacağım. Yatağa gidiyorum ve eminim siz de yataklarınızdan memnun kalacaksınız. Hey Nob! Nob, kağnı arabası!

Arpadam: Bak şimdi! Bu bana neyi hatırlattı?

Merry: Umarım unuttuğun başka bir mektup yoktur Bay Kaymakpürüzü.

Arpadam: Aman aman Bay Brandybuck, bana onu hatırlatıp durma’ Ama bak, kafamı dağıttınız Ne diyordum? Nob, ahır, hah, buldum! Size ait bir şey var Bill Eyrelti ve at hırsızlarını hatırlarsanız Onun midillisini satın almıştınız hani, işte midilli burada Kendi kendine geri geldi, geldi ya. Fakat nerelerdeydi, herhalde benden daha iyi bilirsiniz. Yaşlı bir köpek gibi perişan, elbise askısı kadar sıska olmasına rağmen canlıydı Nob ona bakıverdi.

Sam: Ne! Benim Bill’im mi? Eh demek ki anamdan şanslı doğmuşum babalık ne derse desin. Bak bir dileğim daha gerçekleşti. Nerede? Sam’i, Bill’i ahırda ziyaret etmeden yatıramadılar.

Ertesi gün, yolcular gün boyunca Bree’de kaldılar, en azından Bay Kaymakpürüzü ertesi akşam yaptığı işten şikâyet edemezdi. Merak bütün korkulan bastırmıştı, evi dolup taştı Hobbitler akşam, kibarlıklarından bir süre için büyük salonu ziyaret ederek birçok soruya cevap verdiler. Bree’lilerin hafızaları kuvvetli olduğundan Frodo ya birçok kez kitabını yazıp yazmadığı soruldu.

Henüz yazmadım diye cevap verdi Frodo Artık, notlarını bir araya getirmek için eve gidiyorum Uzakta güneyde olan ilgisiz ve pek de önemli olmayan olayları biraz ilginç kılmak için Bree’de olan hayret verici şeyleri de kitaba katacağına söz verdi.

Sonra gençlerden biri şarkı istedi Fakat bunun üzerine bu sessizlik çöktü, genç, kaşlar çatılarak yerine oturtuldu. Ve bir daha böyle bir istekte bulunmaması söylendi Belli ki büyük salonda yeni bir esrarengiz olay istemiyorlardı.

Yolcular orada olduğu sürece ne gündüz boyunca bir sorun ne gece içinde bir ses Bree’nin huzurunu bozdu, fakat ertesi sabah erkenden kalktılar çünkü hava hâlâ yağmurlu olduğu için Shire’a akşam çökmeden varmak istiyorlardı ve önlerinde uzun bir yol vardı. Bütün Bree halkı onların ayrılışını görmek için yollara döküldü, bir yıl önce kinden daha neşeli görünüyorlardı, yabancıları silahlarıyla görmemiş olanlar hayretler içinde kaldı. Mavi pelerini güneşi örten bir bulut gibi sanki içinden gelen ışığı örtmeye çalışan, beyaz sakallı Gandalf’a ve neredeyse unutulmuş masallardan fırlamış özel bir maceraya atılmaya hazır süvarilere benzeyen hobbitlere bakakaldılar. Kral ile ilgili konuşmalara gülenler bile belki de anlatılanlarda bir gerçek payı vardır diye düşünmeye başladı.

Arpadam: Eh, yolunuz açık olsun, memleketinize varışınızda bahtınız açık olsun! Sizi Shire’da da gidişatın pek iyi olmadığı konusunda uyarmalıyım, eğer duyduklarımız doğru ise tuhaf şeyler oluyormuş, diyorlar. Fakat bir şey bir başka şeyi silip atıveriyor insanın kafasından, kendi sorunlarımla o kadar meşguldüm ki. Yine de cesaretimi mazur görün, yolculuklarınızdan o kadar değişmiş geldiniz ki attık önünüze çıkan sorunları alt edebilecek kişiler gibi görünüyorsunuz. Kısa zaman sonra her şeyi yoluna koyacağınıza kuşkum yok iyi şanslar! Ne kadar sık gelirseniz beni o kadar mutlu edersiniz

Bill Eyrelti:

Bree insanlarından biridir. Bill Eyrelti Nazgul’e hobbitlerin Sıçrayan Midilli Hanı’nda oldukları söylemiştir. Ardından Shire’ı işgal eden zorbalardan biri olmuştur.

Bill Eyrelti’nin Bree’de kötü bir namı vardı.

Eyrelti Yeşil Yol’dan gelen Güneyliler’e yardım etti. Bu güneylilerden şaşı gözlü biri Saruman’ın casusuydu ancak yolda Nazgul tarafından yakalanmış ve zorla Mordor’un emrine girmişti.

29 Eylül 3018 yılında Frodo ve arkadaşları Sıçrayan Midilli Hanı’na geldiklerinde Bill ile şaşı gözlü arkadaşı da oradaydı. Pippin’i durdurmak isteyen Frodo yanlışlıkla Yüzük’ü takınca Bill ve şaşı gözlü arkadaşı hemen oradan ayrıldılar.

Yolgezer: Ayrıca Bree’de de güvenilmez birkaç kişi var. Bill Eyrelti, örneğin. Bree Eli’nde kötü bir namı vardır ve evine garip tipler girip çıkar. Konuklar arasında onu fark etmişsinizdir: Esmer, pis gülüşlü bir tip. Güneyli yabancılardan biriyle çok samimiydi ve senin ‘kaza’ndan sonra birlikte süzülüp gittiler. O Güneylilerin hepsi iyi niyetle gelmiş değil; Eyrelti’ye gelince, herkese her şeyi satabilir; ya da sırf eğlence olsun diye muzurluk çıkarabilir.

Merry Bree’nin güney kapısının yakınlarında gezinirken bir ses duydu ve takip etti. Kara nefese yenilmeden önce tek hatırladığı Bill Eyrelti’nin Nazgul’e Frodo’nun acayip yok oluş hikâyesini anlatıyordu.

Her neyse, gittim ve birdenbire çitin yanında sesler duydum. Birisi bir şeyler homurdanıyor, diğeri de fısıldıyor, daha doğrusu tıklıyordu. Konuştuklarının tek kelimesini bile duyamadım. Daha yakına da emeklemedim, çünkü her yanım titremeye başladı. Sonra dehşete kapılıp geri döndüm, tam buraya koşacaktım ki arkamdan bir şey geldi ve ben… ben düştüm.”

“Onu ben buldum beyim,” diye atıldı Nob. “Bay Kaymakpürüzü beni lambayla dışarı yolladıydı. Batı Kapı’ya kadar gittim, sonra oradan Güney Kapı’ya döndüm. Tam Bill Eyrelti’nin evinin berisinde Yol’da bir şey gördüm gibi geldi bana. Yalan olmasın ama, sanki iki adam eğilmiş bir şey kaldırıyorlardı. Seslendim, ama oraya vardığım da onlardan eser yoktu, sadece Bay Brandybuck yol kenarında yatıyordu. Uyuyor gibiydi. ‘Derin bir suya düştüm sanki, dedi bana, onu sarstığım zaman. Hali pek garipti, hem de gözünü açar açmaz ayağa kalkmasıyla tavşan gibi buraya koştu.”

“Korkarım aynen öyle,” dedi Merry, “gerçi ne dediğim hakkında hiç fikrim yok. Şu anda hatırlayamadığım çok çirkin bir rüya görüyordum. Perişan olmuştum. Bana neler oldu bilemiyorum.”

“Ben biliyorum,” dedi Yolgezer. “Kara Nefes. Süvariler atlarını dışarda bırakıp Güney Kapı’yı gizlice aşmış olmalılar. Bill Eyrelti’yi ziyaret ettiklerine göre bütün haberleri öğrenmişlerdir; büyük ihtimalle o Güneyli de casustu. Biz Bree’den çıkmadan, bu gece bir şeyler olabilir.

Sıçrayan Midilli Hanı gece yarısı saldırıya uğradı ancak Hobbitler Yolgezer tarafından uyarılmışlardı ve kurtuldular. Sabah olduğunda ise midillilerin gitmiş olduklarını gördüler. Bill Eyrelti on iki peniye onlara neredeyse ölmek üzere olan bir midilli sattı.

Yolgezer onları götürdüğü sırada hobbitler Bill Eyrelti’nin evinde saklanan şaşı gözlü güneyliyi gördüler. Sam geçerken yediği elmayı Bill’e fırlattı ve onu burnundan vurdu.

Hobbitler, tüm Bree boyunca kapı aralıklarından onları dikizleyen veya duvarların ve çitlerin üzerinden beliriveren meraklı yüzleri görmemezlikten geliyorlardı. Fakat köyün öbür kapısına yaklaştıklarında, Frodo sık bir çitin arkasında karanlık, bakımsız bir ev gördü: Köyün son evi. Pencerelerin birinde çekik gözlü, sinsi bakışlı, rengi bozuk bir surat takıldı gözüne; fakat suratın görünmesiyle kaybolması bir oldu.

“Demek ki o Güneyli burada saklanıyormuş!” diye düşündü. “Tıpkı da gulyabaniye benziyor.”

Çitin üzerinden başka bir adam açık açık onları seyretmekteydi. Kalın kara kaşları, tepeden bakan kara gözleri vardı; koca ağzı alaycı bir sırıtmayla kıvrılmıştı. Kısa, siyah bir pipo içiyordu. Onlar yaklaşınca, pipoyu ağzından çıkartarak tükürdü.

“Günaydın, Uzunbacak!” dedi. “Erkencisin, ha? Sonunda kendine arkadaş da bulmuşsun?” Yolgezer cevap vermeden başını sallamakla yetindi.

“Günaydın minik dostlarım!” dedi diğerlerine. “Yanınıza kimi kattığınızdan haberiniz var mı bari? Ona Boş-gezenin-boş-kalfası Yolgezer derler! Daha kötü isimler de derler ya, o ayrı. Bu gece dikkatli olun! Ha, sen de Sammie, sakın benim zavallı ihtiyar midillime kötü davranayım deme! Hah!” Tekrar tükürdü.

Sam hemen döndü. “Ve sen Eyrelti,” dedi, “o çirkin suratını saklasan iyi olur, yoksa canın yanacak.” Ve elma ani bir savuruşla şimşek gibi elinden fırlayıp, Bill’i tam burnunun ortasından vurdu. Bill çok geç eğilmişti, çitin arkasından küfürler duyuldu. Sam, “Güzelim elma yabana gitti,” diye içini çekip yoluna devam etti.

3019 yılının başlarında dışarıdan gelen Güneyliler ile Breeliler arasında bir mücadele yaşandı. Büyük bir ihtimalle Harry Keçiyaprağı ile Bill Eyrelti Güneylileri içeri almışlardır. Bree halkı Güneylileri püskürtünce Bill de onlarla birlikte gitti.

Arpadam: Batı kapısında duran Harry Keçiyaprağı ile o Bill Eyrelti yabancılardan yana çıktılar ve onlarla birlikte gittiler; bana soracak olursanız onları içeri alanlar da onlardı. Yani, dövüşün olduğu gece demek istiyorum. Bu da, onlara kapıyı gösterip dışarı attıktan sonra oldu: Yıl bitmeden önce yani; kavga da Yeni Yıl’ın başlarında olmuştu, o yoğun kar yağışından sonra.

Bill Shire’da Şefin Büyük Adamı olarak biliniyordu. Hobbitler geri döndüğünde Brendibadesi Köprüsündeydi. Merry ona kapıyı açmasını söyledi ama Bill kaçtı. Giderken Midilli Bill’den de bir tekme yedi ve bir daha görünmedi.

Merry ile Pippin kapıya tırmanınca hobbitler kaçıştı. Bir boru sesi daha duyuldu. Sağ taraftaki daha büyükçe evden, kapıdaki ışığın önünde iri, ağır bir suret belirdi.

“Neler oluyor,” diye homurdandı ilerlerken. “Kapıdan zorla geçmek isteyen biri mi var? Çekilin ayaklarımın altından yoksa o minik pis boyunlarınızı kırıveririm!” Sonra durdu, çünkü kılıçların pırıltısını görmüştü.

“Bill Eyrelti,” dedi Merry, “eğer o kapıyı on saniye içinde açmazsan, pişman olacaksın. Eğer dediklerimi yapmazsan, sana çelik kakmak zorunda kalacağım. Ve kapıları açar açmaz, çıkıp gideceksin ve bir daha da geri dönmeyeceksin. Sen vicdansız bir alçak, yol kesen bir haydutsun.”

Bill Eyrelti çekinerek kapıya doğru sürüdü ayaklarını ve kapıyı açtı “Anahtarı ver bana!” dedi Merry. Fakat vicdansız adam anahtarları onun kalasına atarak karanlığın içine doğru kaçtı. Tam midillilerin yanından geçerken içlerinden biri bir çifte attı ve kaçan Eyrelti’ye isabet ettirdi. Kesik kesik havlayarak gecenin içine doğru uzaklaştı adam ve bir daha ondan haber alan olmadı.

Harry Keçiyaprağı:

Bree

Bree insanlarından biridir. Harry Keçiyaprağı Bree’nin batı kapısında duruyordu.26 Eylül 3018’de Harry iki Nazgul tarafından Bree Kapısında sorguya çekildi ve korkutuldu.

Yolgezer: Pazartesi günü Harry ile Batı Kapı’da bir şeyler konuştular. Oradaydım, gizlice seyrettim. Yanından ayrıldıklarında Harry kül gibi olmuş tir tir titriyordu.

29 Eylül’de Harry, Frodo ve arkadaşlarını kapıdan geçirdi. Bu hobbitlerin Shire tarafından geldiğini anlayan Harry, ilgilenerek onlara isimlerini ve burada ne aradıklarını sordu. Ama Merry bu soruyu ustaca savuşturdu.

Frodo ve arkadaşları nihayet Yeşilyol kavşağına varıp köye yaklaştıklarında hava kararmış, beyaz yıldızlar parıldamaya başlamıştı. Batı Kapıya ulaştıklarında geçidi kapalı buldular ama gerisindeki kulübenin kapısında oturan bir adam vardı. Adam ayağa fırlayıp bir fener bularak kapının üzerinden hayretle bunlara baktı.

“Ne istiyorsunuz ve nereden geliyorsunuz?” diye sordu homurtuyla.
“Buradaki hana varmaya çalışıyoruz,” diye cevapladı Frodo. “Doğuya doğru gidiyoruz ama bu gece daha fazla ilerleyemeyeceğiz.”

“Hobbitler! Dört tane hobbit! Üstüne üstlük, konuşmalarına bakılacak olursa Shire’lılar,” dedi kapı nöbetçisi, sanki kendi kendine konuşurmuş gibi yavaşça. Bir an için onlara yüzü karararak baktı, sonra yavaş yavaş kapıyı açıp midillilerini içeri sürmelerine izin verdi.

“Shire’lıları gece vakti Yol’da gezerken pek görmeyiz de,” diye devam etti sözüne, hobbitler kulübesinin kapısında bir an duraklayınca. “Kusura bakmazsanız, Bree’den doğularda ne işiniz vardır diye merak ediyor insan! Müsaadenizle isimlerinizi sorabilir miyim?”

“İsimlerimiz de, işimiz de bizi ilgilendirir; burası bunları konuşmak için pek iyi bir yere benzemiyor,” dedi adamın görünüşünü ve sesindeki tonu gözü kesmeyen Frodo.

“Elbette ki herkesin işi kendini ilgilendirir,” dedi adam; “fakat hava karardıktan sonra soru sormak da benim işim.”

“Biz Erdiyar’lı Hobbitler’iz. Canımız seyahat etmek ve buradaki handa gecelemek istiyor,” diye lafa karıştı Merry. “Ben Bay Brandybuck’ım. Bu senin için yeterli mi? Ben, Bree’liler yolculara kibar davranır diye bilirdim.”

“Tamam, tamam!” dedi adam. “Kabalık etmek istemedim. Ama sanırsam, ihtiyar kapı bekçisi Harry’den başkaları da size sorgu sual edecektir. Etrafta garip tipler var. Midilli’ye gidiyorsanız, orada başka konuklar da olduğunu göreceksiniz.

Sonra Harry Sıçrayan Midilli’de Frodo’nun yok oluşuna şahit oldu. Harry, Bill Eyrelti ve şaşı gözlü arkadaşları hemen oradan ayrıldılar. Yolgezer hobbitleri uyardı ardından gece hana saldırıldı.

Yeni yılın başlarında Breeliler ile Güneyliler arasında olan mücadelede Bill ile Harry Güneylilerden yana çıktılar ve Bree’den ayrıldılar. Sonunda Harry’e ne olduğu bilinmemektedir.


Eğer Orta Dünya hayranıysanız, bizi TwitterInstagram ve Facebook üzerinden takip etmeyi unutmayın!

Yüzüklerin Efendisi dizisiyle ilgili son haberleri takip etmek için portalımıza, Orta Dünya ile ilgili tartışmalara katılmak için de forumumuza mutlaka bir göz atın.

YouTube ve Twitch kanallarımıza da bekleriz.

Mutlaka Okuyun!

Pengolodh

Pengolodh

Hayatı Pengolodh, Nevrast’ta Sindar elfi bir leydi ile Noldor beyinin çocuğu olarak doğan bir Elfti. …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir