Numenor

Numenor

İçindekiler

Numenor Adasının Yaratılışı ve Edain’in Yerleşmesi

Melkor yenildikten sonra Manwe onu alıp, Dünya’nın sınırları ötesindeki Boşluk’a kapattı. Batının Efendileri tahtlarında oturdukça, Morgoth(Melkor) bir daha asla kendi varlığıyla Dünya yüzünde görülmedi. Yine de, ektiği tohumlar kötücül meyvesini verdi. Çünkü hizmetkarları asla başıboş durmadılar. Batı’nın Efendileri(yani Valar) bunu gayet iyi biliyorlardı. Bu yüzden, Morgoth uzaklara sürüldüğünde, ondan sonra gelecek çağlar hakkında konuşmak üzere divan topladılar. Batıya dönmek üzere çağırdıkları ve çağrılarına kulak veren Eldar gelip Eressea adasına yerleşti. Tabi insanlarda unutulmadı. Valar Elflerin yanında Morgoth’a karşı savaşan insanlara da Numenor adasını hediye etti.

Numenor’un Yaratılışı

Üç sadık hanedandan gelen İnsanların Atalarına Valar yüklü bir ödül verdi. Eönwe aralarına gelip onları eğitti; onlara bilgelik, güç ve diğer İnsan soylarının sahip olduğundan daha uzun bir hayat bahşedildi. Edain için Orta-Dünya’dan da, Valinor’dan da bağımsız, yeni bir ülke meydana getirildi; gerçi yine de Valinor’a daha yakındı. Bu toprakları Osse, Yüce Su’yun dibinden çıkarıp yükseltti; Aule gelip ülkeyi kurdu ve Yavanna da ülkesi bezedi. Eldar’da Tol Eressea’dan çiçekler ve pınarlar getirip buraya taşıdılar. Bu topraklara Valar, Armağan Diyar, Andor dedi. Earendil Yıldızı, artık her şeyin yerli yerinde olduğunun bir işareti gibi denizin üzerinde bir rehber olarak bu toprakların üzerinde parladı. İnsanlar, Güneş’in Yolu üzerindeki bu gümüş alevi görüp hayran kaldılar.

İnsanların Numenor’a Varışı

Numenor

Sonra Edain, bu yıldızı takip ederek derin sulara doğru yelken açtılar; Valar ise denizi günlerce sakin tutup, gün ışığını ve yelken rüzgarını eksik etmedi. Böylece sular, Edain’in gözleri önünde dalgalanan bir cam gibi ışıldadı. Ve dalgaların köpükleri, gemilerinin pruvası önünde kar gibi aktı. Rothinzil(Earendil’in gemisinin adı) ise öylesine parlaktı ki, İnsanlar sabahları bile onun batıda parlayışını izlerdi. Başka yıldızlar onun yanında duramadıkları için bulutsuz gecelerde bir başına ışıldardı.

Ve Edain, ona doğru gittiklerinde nihayet denizin sınırlarına vardılar. Ve ta uzakta, altın rengi bir pusun içinde titreşen Andor’u yani Armağan Diyarı, onlar için hazırlanan toprakları gördüler. Sonra denizdeki yolculuklarına son verip, güzel ve bereketli bir ülkeye vardılar ve mutlu oldular. Buraya Yıldız Tarafı, Elenna toprakları adını verdiler. Ama Yüce Eldarin dilinde Numenore, Anadune de dediler.

Numenor’un Coğrafyası

Numenor’un Konumu ve Şekli

Numenor, Orta-Dünya ile Valinor arasında ve Valinor’a daha yakın bir konumdadır. Valinor ve Numenor arasında ise Tol Eressea adası vardır. Numenor adası beş köşeli bir yıldız biçimine benzer ve her bir uç denizin farklı yönlerine bakar. Adanın merkez bölgesi yaklaşık 250 mil, bir uçtan bir uca en uzak mesafa ise 400 mil kadardır.

Numenor Adasının Bölgeleri

Mittalmar

Merkezdeki bölgeye Mittalmar yani İç Kesimler denilirdi. Yüksek burunların(yıldız şekilli uzantılar) her biri ayrı bir bölgeydi. Kuzey burnuna Forostar yani Kuzey adaları denilirdi. Kuzeybatıdaki burun Andustar yani Batı adalarıydı. Güneybatıdaki burun Hyarnustar yani Güneybatı adalarıydı. Güneydoğudaki burnun adı Hyarrostar yani Güneydoğu adalarıydı. Ve Kuzey doğudakinin adı Orrostar yani doğu adalarıydı.

Mittalmar diğer bölgelerden daha yüksekti. Burada açık yeşil alanlar ve az miktarda da ağaç vardı. Mittalmar’ın güneybatı bölümünde Emerie diye adlandırılan bir otlak vardı.(genelde koyun otlağıydı) Mittalmar’ın merkezi yakınlarında Numenor’un en yüksek yeri olan Meneltarma dağı bulunuyordu. Meneltarma’nın anlamı “Cennet Sütunu” dur. Dağ etrafında zirveye kadar uzanan ve Eru’ya tapınılan yere giden bir yol uzanıyordu. Burada yapıya ve konuşmaya izin verimezdi, yalnızca dua ve ibadet edilirdi. Numenor Kralı bahar başlangıcı, yaz ortası ve son bahar bitiminde olmak üzere yılda üç kez ibadet için buraya giderdi.

Menelterma

Menelterma beş tane kaynağa sahipti ve her biri farkı yönlere doğruydu, Numenor’u yansıtan beş burun gibi. Kaynaklar, Tarmasundar diye adlandırılmıştı. Güneyde iki kaynak arasında Noirinan yani Kabirler Vadisi uzanmaktaydı. Buraya Numenor Kral ve Kraliçeleri gömülürdü.

Numenor’daki en uzun nehir olan Siril, Menelterma’dan doğarak, Noirinan vadisine doğru güneye akardı. Burada Hyarnustar ile Hyarrostar burunları arasından denize dökülürdü. Siril’in denize yakın kesimlerinde ve nehrin ağızlarında bataklıkadaları ve kumsallar vardı. Balıkçılık kültürü buradaki Nindamos şehrinde gelişmişti.

Eldanna

Numenor’daki diğer ana nehirlerden biri de Nunduine’dir. Bu nehirde Mittalmar’da doğar ve batıya doğru akardı. Bu nehir denize dökülmeden önce bir göl halini alırdı buraya Nisinen gölü denilirdi. Nunduine Nehri batıda denize dökülürdü ve buraya Eldanna Körfezi denilirdi. Bu körfez Andustar ile Hyarnustar arasındadır. Eldanna Körfezi, Tol Eressea’ya bakardı ve elfler Numenor’a buradan gelirlerdi Burada Numenor’daki en güzel liman olan Eldalonde Limanı bulunurdu. Elfler ve İnsanlar burada irtibat kurarlardı.

Nisimaldar

Eldalonde çevresinde Nisimaldar denilen bir bölge bulunurdu, anlamı “Kokulu ağaçlar” dır. Burası sıcak, kuytu ve sürekli sağanak yağmurlu bir bölgeydi. Burada birçok unutulmayan ve güzel kokulu ağaç yetişirdi. Tol Eressea’dan getirilen pek çok tür burada bulunurdu. En tanınmış ve sevilenleri olan Mallorn’da bunlardan biridir. Mallorn, Numenor’da başka hiçbir yerde yetişmezdi. Diğer bitkiler ise oiolaire, lairelosse, nessamelda, vardarianna, taniquelasse ve yavannamire.

 Romenna

Numenor’un Orta-Dünya’ya bakan doğu bölgesinde bir başka büyük körfez olan Romenna Körfezi vardır. Bu körfez Orrostar ile Hyarrostar arasındadır. Körfez içinde Tol Uinen adası bulunur. Adada Numenor kralı Tar-Aldarion tarafından dikilmiş Calmindon Işık kulesi bulunur. Romenna’da yetenekli gemi yapıcıları bulunur. Mittalmarîn doğu bölgelerinde Romenna Arandor diye anılır. Yani Kralın Adası. Arandor, Numenor’daki en kalabalık bölgedir. Armenelos, Kralların Şehri, Arandor’daki bir tepeye yerleştirilmiştir. İlk Numenor Kralı Elros Tar-Minyatur burada kale inşa ettirmiştir. Ve Kral’ın Avlusu içine de Ak Ağaç, yani Nimloth dikilmiştir.

Andustar

Eldanna Koyunun kuzeyindeki Andustar(batıadaları) burnunda; güney bölgeleri verimliyken kuzey tarafları kayalık bölgeden oluşur. Kuzeyde köknar ormanları vardı. Güneyde huş ağacı yaygındı. Bunlar yanında meşe ve karaağaçlarda vadilerde yetişirdi. Andustar’ın batısında üç koy(ya da körfez) bulunurdu. En kuzeyde ve en genişi Andunie vardır. Ona yakın yerde Almaida, diğeride Oromet vardı. Oromet’te, Andunie yakınında bir tepede Tar- Minastir bir kule inşa etmişti, burada Ölmeyen Diyarları gözlerdi.

Andunie Efendileri Numenor Krallarıyla aynı soydan geliyordu. Onlar sonraları Sadıklar olarak bilinecek ve liderleri Elendil önderliğinde Arnor ve Gondor’da krallıklar kuracaklardı.

Hyranustar ve Hyarrostar

Eldanna Koyu’nun güney kesimindeki Hyarnustar(güneybatıadaları) burnunda dağlar mevcuttu. Batıya doğru sahil taraflarında yüksek uçurumlar bulunurdu. Doğusunda ise verimli bölgeler vardı. İklimi güzeldi ve orada bağlar kurmuşlardı. Hyarrostar(güneydoğuadaları) burnunda altın çiçekli laurinque ağaçları vardı. Ayrıca Romenna Körfezinde inşa edilen gemilerde kullanılan ağaçlarda bolca yetişiyordu.

Hyarrostar’ın kuzeyinde, Romenna körfezinin öte tarafında, Doğuadaları Orrostar bulunur. Burada tahıl ürünleri yetiştirilirdi. Buranın iklimi nispeten serindi. Kuzey kıyısı boyunca esen deniz rüzgarları ekinleri etkilerdi.

Forostar(kuzeyadaları) burnunda denize doğru uçurumlar vardı. Burada köknar ağaçları ve halat yapımında kullanılan bitkiler yetişirdi onun dışında dağlık bir bölgedir. Buraya Tar-Meneldur tarafından astronomik rasathane inşa edilmiştir. Burada taş ocakları vardı. Ayrıca Sorontil Dağı vardı ve burası birçok kartala ev sahipliği yapardı.

Numenor’da Hayvanlar, Tarım ve Madencilik

Numenor’da ana yol inşa edilmişti, bu yol Romenna’dan Armenelos uzanıyordu. Oradan Noirianan içinden Meneltarma’nın batısına, sonra Arandor’a doğru keskinleşerek kuzey bölgelerine doğru sürer giderdi. Yol Forostar içindeki Ondosto’dan doğru Andunie’ye geçerdi. Bu yol yük vagonu taşımacılığı için mükemmeldi. Çoğu yol at sürüşüne uygundu.

Atlar, iç kesimlerdeki(Mittelmar) çayırlıklarda tutulurdu ve koyunlar. Numenor’da çeşit çeşit kuş türleri vardı. Büyük kartallar Sorontil kayalıklarında yaşardı. Bazıları da Armenelos’taki kulede kartal yuvalarında. Ve üç kartal Meneltarma’ya gözcülük ederdi. Numenor’a özgü küçük ve kırmızı kuşlar vardı. Bunlara Kirinki denilirdi. Kıyılarda pek çok balık türü mevcuttu ve halkın başlıca besin kaynağıydı.

Numenor’da tarım güney ve doğu bölgelerde ağırlıktaydı. Buralarda Athelas yetiştirilirdi. Ayrıca pipo otu da mevcuttu.

Numenor’un doğal kaynakları, kereste, bakır, demir ve çeşitli değerli maden ve taşlardı. Değerli Mithril metali de Numenor’da mevcuttu. Numenor’da doğal olarak altın, gümüş ve mücevher bulunmuyordu, bunları Orta-Dünya’dan getirmişlerdi.

Numenor’da Alanlar ve Düzlükler

Emerië

Numenor’da koyunları otlatmak için kullanılan bir meradır. Bu yer Mittalmar’ın güneybatısında, Siril Nehrinin batı kıyısındadır. Geniş ve ağaçsız yeşil bir bölgedir. Burada birçok çoban ve sürüsü bulunurdu. Burada insanlar beyaz evlerde kalırdı Hyarastorni en geniş çiftlikti. Bu çiftliğin efendisi Hallatan adında birisiydi.

Tar-Meneldur, Emerie içinde beyaz bir sarayı oğlu Aldarion’un nişanlısı(İkinci Çağ 858) Erendis’e verdi. Bu ev batıya bakan çimenlik bir yerdi ve çitle çevriliydi. 877 yılında Aldarion, Erendis’in istememesine deniz yolculuğuna çıktığında, Erendis Emerie’ye taşındı. Yanına kızı Ancalime’yi de aldı. Onu diğer kişilerden, özellikle erkeklerden izole ederek büyütmek istiyordu. Erendis burada uzun süre yaşamaya devam etti. Hatta 882’de Aldarion ile evlilikleri meçhulleşse de. Emerie’den 985 yılında kocasını Romenna Limanı sularında aramak için ayrıldı.

Ancelime ise zamanının çoğunu Armenelos’daki kraliyet sarayında ve annesinin Emerie’deki evinde geçiriyordu. Büyüdüğünde, krallığa varis olmak isteyen talipler gelip gitmeye başladı. Ancelime ise Hyarastorni ‘de kadın koyun çobanı olarak peçe takarak gizlemeye başladı. O burada Hallatan’ın oğlu Hallacar ile tanıştı. O adamla evlendi lakin mutlu olamadı. Ancelime, Emerie’de mülkiyet hakkı iddia etti ve Hallacar’ın orada yaşamasını yasakladı. Bundan sonra Hallacar, onu aşağılarak evliliklerini bitirdi. Ancelime Emerie’de ayrıldı ve bir daha asla dönmedi.

Emerie kelimesi, emer yani koyun ve kelime ise çoban anlamındadır. Rie ise erlik bildirir. Kadınlar için ise emerwen dir.

Numenor’daki Dağlar ve Tepeler

Numenor

Meneltarma

Numenor’daki en yüksek noktaydı. Burada Eru(Illuvatar)’ya tapınılır ve sunu yapılırdı. Meneltarma ıssız bir zirvede, Numenor’un tam merkezi yakınlarında bir konuma sahipti. Mittalmar’ın Arandor bölgesinin içinde bulunur. Numenor’daki ana yol Romenna ve doğudaki Armenelos’dan Meneltarma’ya ilerliyordu ve oradan da batıdaki Andunie’ye. Menelterma en yüksek nokta olduğu için zirveden bakarak uzakta, denizde ilerleyen gemileri görebiliyordunuz. Denir ki; Meneltarma’nın zirvesinden batıya doğru, bakışları keskin olanlar bakarsa, denizin ötesindeki Ölmeyen Diyarlar yakındaki Tol Eressea’nın Avalonne kulesini görebilirmiş.

Meneltarma’nın beş tane kaynağı bulunur, bunlara Tarmasundar denir, ve bu kaynakların her biri farklı bir yöne doğru uzardı. Tıpkı Numenor adası gibi görünürdü. Güneydeki tarafta kaynaklar arsında Noirinan vadisi bulunurdu, yani Kabirler Vadisi. Siril Nehri, Meneltarma’nın kökleri arsından doğarak, Noirinan’ı aşıp güneyde denize dökülürdü.

Meneltarma, görünüşe göre volkanik bir dağdı. Aşağı yamaçları çimenlik ve kibar, yukarı yamaçları ise sarp ve tırmanılamaz şekildeydi. Dağı güneybatısından başlayıp kuzeye doğru kıvrılarak zirveye ulaşan bir yol kuşatıyordu. Meneltarma’nın zirvesi geniş, düz ve boş bir yerdi. Meneltarma’nın anlamı “Cennet Sütünü” dur. Menel, cennet; tarma ise sütün anlamındadır. Bu dağa; Kutsal Dağ veya Kutsanmış Dağ da denilmiştir.

Numenor İnsanlarının İbadeti

Numenor İnsanları bu zirveyi Eru’ya, yani yaratıcılarına, tapınma yeri olarak kullanıyorlardı. İnsanlar herhangi bir zamanda gidip Eru’ya ibadet edebilirledi. Numenor Kralı ve kural koyucuları ise yılda üç kez; bahar başlangıcı, yaz ortası ve sonbahar sonunda ibadetleri için gelirlerdi. Çoğu kapanırdı ve beyaz elbiseler giyer ve çelenk yaparlardı. Bahar başlangıcında ‘Erukyerme’ günü yani ‘Eru’ya Dua(ya da ibadet)’ günü; yaz ortasında ‘Erulaitale’ yani ‘Eru’yu Övme’ günü, sonbahar bitiminde de ‘Eruhantale’ yani ‘Eru’ya Şükran’ günü yapılırdı. Bunun yanında birde bahar ayları içinde ilk hasatta alınan en güzel meyveler Eru’ya sunulurdu.(kurban)

Yalnız üç dua(ibadet), zirvede kral tarafından yapılırdı. Başka kimsenin konuşmasına ve ses yapmasına izin verilmezdi. Ve hiçbir suretle silahlar oraya çıkarılamazdı. Ve ev gibi yapılar bulunmazdı.

Meneltarma, üç büyük kartal tarafından korunurdu ve bunlara ‘Manwe’nin Tanıkları(ya da Şahitleri)’ denilirdi. Üç dua boyunca kartallar zirvenin etrafında daireler çizerek uçardı. İnsanların olmadığı zamanlarda ise kartallar batı tarafında üç kayaya tünerlerdi. Bu dağa başka hiçbir kuş gelmezdi.

Numenor’un Valar’a Sırt Çevirmesi ve İbadetleri Bırakması

Sonraları, insanlar ölümlülüğü kabullenememeye başladı ve Eru’ya inançları zayıflamaya başladı. Ölümü Eru’nun bir hediyesi olarak değil de bir nihai son olarak gördüler. Tar-Ancalimon(2251-2386)’un hükümranlığı sırasında ilk sunu ihmal edildi, sadece birkaç kişi dışında. 3102-3175 yılları arsında hüküm sürmüş olan Ar-Gimilzor, asla ve asla Meneltarma’ya gitmemiştir. Onun oğlu Tar-Palantir ise yapılanlardan yorulmuş ve pişman olmuştu ve ibadete devam etmeye başladı fakat çok geç kalmıştı.

Ar-Pharazon, Numenor’un son kralı, Sauron tarafından saptırılmış ve tepeyi Melkor’a ait bir yere çevirmişti. Bundan sonra zirve bozuldu ve kötü bir yer haline geldi. Duman, Meneltarma’dan eksik olmadı. Onlara Valar’ın birkaç uyarı sinyali geldi lakin Sauron onların kavraması engelledi bunu.

Eru’nun gazabına uğrayarak yok olan Numenor adasında, denir ki Meneltarma temizlenerek suyun üzerinde bir ada halinde kalmıştır.

Sorontil

Numenor’un kuzey sahilindeki büyük yükseltilerdi. Forostar(kuzey) burnunda bulunurdu. Sorontil’in kuzey bölgeleri denize dik yükselen uçurumlar şeklindeydi. Burası birçok kartala ev sahipliği yapıyordu. Tar-Meneldur buraya astronomik incelemeler yapan bir kule inşa ettirmişti.

Kelime anlamı ‘Kartal Boynuz’dur. Soron=kartal; til=Nokta,boynuz.

Oromet

Numenor’un batısında Anduine limanları yakınlarında bir tepe. Numenor’un XI. Kralı Tar-Minastir buraya yüksek bir kule dikti. Amacı Ölmeyen Diyarlara bakmaktı. XXIV. Kral Tar-Palantir sık sık bu kuleye gelir ve Elflerin gemilerinin gelişini görmeyi umarak uzun uzun denizi seyrederdi. Lakin Elfler yapılandan sonra insanlardan soğumuştu ve bir daha asla gelmeyeceklerdi.

Numenor’da Vadiler

Noirinan

Numenor’un, Kabirler Vadisi’ydi. Noirinan, Meneltarma’nın ayakları dibinde konumlanmıştı. Bu vadi güney kaynaklardan ikisinin arasında bulunuyordu. Siril Nehri’de bu vadiden geçerdi. Ayrıca, Ana Yol’da buradan geçerdi. Numenor kral ve kraliçelerinin kabirleri burada dağ altında gizli odalardaydı. Ar-Pharazon haricinde bütün Numenor Kralları burada gömülüydü.

Kelimenin anlamı daha önce belirttiğim gibi Kabirler Vadisi’dir. Noire=mezar(kabir), nan=vadi.

Numenor’da Nehirler ve Göller

Nunduine Nehri

Numenor’daki önemli nehirlerden biriydi. Nunduine,Mittalmar’dan(İç Adalar) batıya doğru akardı. Eldanna Koyu’nu oluşturarak denize dökülürdü. Ancak koya dökülmeden önce bir göl halini alırdı ve buraya Nisinen gölü denirdi. Eldalonde Limanları’nın ağzında, Nunduine’nin döküldüğü yerde Nisimaldar denilen yer bulunurdu.

Kelime anlamı Batı Nehri olup nun=batı; duine= nehir anlamındadır.

Siril Nehri

Numenor’daki en uzun nehirdi. Siril, Meneltarma’nın altından doğup, Noirinan vadisini aşıp güneye doğru ilerler ve denize dökülürdü. Siril’in aşağı yakası daha yavaş akıyor ve daha rüzgarlıydı. Denize dökülmeden evvel dallanıp Hyarnustar ve Hyarrostar’a akıyordu. Buralarda bataklıklar ve sazlıklar oluşmuştu. Ayrıca burada, doğu tarafında Nindamas balıkçı kasabası bulunuyordu.

Kelime anlamı “Dere, çay” dır.

Nisinen Gölü

Bu göl Eldanna koyunun doğusunda ve Numenor’un batı kesimlerindeydi. Nisimaldır’ın kıyısal bölgesinin sınırındaydı. Bu göl Nunduine nehrinin kalınlaşmasıyla oluşmuştur. Ortasında küçük bir adacık vardı. Bu adada güzel kokulu ağaçlar vardı.

Kelime anlamı “Kokulu Su” dur. Nise ya da nisima = kokulu; nen=su.

Numenor’daki Diğer Bölgeler

Eldanna Koyu (körfezi)

Numenor’un batısındaki körfez. Burası Andustar ve Hyarnustar burunları arasında yer alırdı. Ölmeyen Diyarlar’a buradan bakılırdı ve Elfler sık sık buraya gelirlerdi. Nunduine Nehri’nin doğusunda Eldalonde limanları vardı. Bu bölgeler sıcak ve yağmurluydu.

Kelimenin anlamı “Elflerin geldiği yer” şeklindedir. Burada Elda=Elf anlamı taşır –na ise hareket noktası belirtir.

Tol-Uinen

Doğudaki Romenna Koyun’da bulunan küçük bir adadır. Burası Uinen(Vala Ulmo’nun yardımcısı Maia, aynı zamanda Osse(Ulmo’nun Maiası)’nin eşi) tarafından kurulmuştur. Kral Aldarion buraya Calmindon adında bir ışık kulesi dikmişti. Burada demirli gemisi Eambar ile yolculuklara çıkardı. Tol-Uinen İkinci Çağ 3319 yılında Numenor ile birlikte yok olmuştur.

Tol=ada, Uile=Uzun bitki, nen=su

Nisimaldar

Numenor’un batısında kıyı bölgesiydi. Nunduine’nin batısı kıyısındaydı. Çok güzel bir yerdi. Burası hep yeşil olan güzel bitkilerle meşhurdu. Elflerin getirdiği birçok bitki ve ağaç burada yetişirdi.

Kelime anlamı “Kokulu Ağaçlar” dır.

Numenor Şehirleri

Almaida

Anduinë limanlarında bulunan liman şehri. Anduinë’nin batısında bulunurdu. Burası da Elflerle irtibat kurulan başka bir noktadır.

Andúnië

Numenor’un batısında bulunan liman ve şehir. Andustar burnunda ve Andunie körfezinde bulunurdu. Körfezin başında, dik bir yokuşun dibinde duran bir raf gibiydi. Oromet tepesinde bir kule vardı. Almaida limanları da batısındaydı. Güneyinde uzakta ise Eldanna Koyu vardı. Numenor’un ana yolu da buradan başlıyordu.

Andunie önemli bir liman şeriydi. Numenorlular burada gemiler bulundururdu ve elfler buralara gelirdi. Böylece elflerle ticaret ve kültürel münasebette bulunurlardı. Andunie halkı yerli dil olarak Sindarin konuşurlardı. Ama Adunaic dilleri vardı. Andunie’nin ilk efendisi Valandil’di. Valandil’in annesi Silmarien IV. kral Tar-Elendil’in kızıydı. Andunie Lordları yüksek dereceden asil soydandı ve kraliyet sarayında söz sahibiydiler.

Onlar Numenor kral ve kraliçelerine sadakatle hizmet etmişti ve onlar Sadıklar(elf dostları) olarak anılır. Andunie’de pek çok elf dostu ve Valar’a sadık Numenorlu vardı. Bunlar diğerlerinden soğumuştu ve onların yaptığının yanlış olduğunu söylüyorlardı. Herkes bozulmasına rağmen, Andunie Lordları ve halkı gizliden de olsa Valar’a sadakatlerini koruyorlardı.

Ar-Gimilzor zamanında Andunie Lordları, güneye Romenna’ya sürüldü ve göz hapsinde tutulmaya başlandı. Buraya gelen elfler de kötü karşılandı ve elfler bir daha gelmez oldu Andunie’ye.

Ar-Pharazon zamanında burada donanma kuruldu. Numenor yok olmadan öncede son Andunie Lordları da ayrıldı.

Kelime anlamı “Gün batımı” dır.

Armenelos

Numenor’un kraliyet şehridir. Bu şehir Mittalmar’ın doğusunda, Arandor denilen bölgede bulunurdu. Meneltarma, şehrin batısında yakın bir mesafedeydi. Doğusunda Romenna Körfezi ve aynı isimle anılan liman şehri vardı. Ana yol Armenelos’dan geçerek Romenna’ya doğru gidiyordu. Armenelos Şehri bir tepe üzerine inşa edilmişti. Hisar, kralın avlusunda bulunuyordu. Avluda bulunan kulenin tepesinde iki tane kartal yuvası bulunurdu.

Ayrıca avluda Elflerin verdiği Nimloth ağacı dikiliydi. Armenelos, İkinci Çağın 32 yılında Elros tarafından bulunmuştu. Yerleşimden sonra görkemli ve büyüyen bir şehir oldu. Lakin bozulma işaretleri baş göstermişti ve Elflerin ziyaretleri sırasında bu ortaya çıktı. Tar-Ancalimon’un hüküm sürdüğü döneme kadar Manwe’nin kartalları kulede yaşadı.

Ar-Pharazon zamanında, bu dönemde Nimloth kurumuştu. Armenelos’un merkezinde Sauron büyük bir çember şeklinde tapınak inşa etti ve burada sayısız korkunç şey yapıldı. Bu tapınak 50 ayak yüksekliğinde duvarlardan oluşuyordu ve Ortasından zirveye 500 ayak yüksekliğinde kule dikilmişti. Numenorlular Nimloth’u keserek bu tapınakta yaktılar.

Numenorla birlikte yok oldu.

Kelime anlamı “Soylu Cennet Kalesi” dir. Ar=soylu, menel=cennet, os ya da osto=Kale

Eldalondë

Numenor’un batısındaki liman şehridir. Buranın konumu Eldanna Körfezinin üzerinde, Nunduie Nehri’nin ağzındadır. Eldalonde, Numenor’daki en güzel limandır. Numenor elflere soğumadan önce elfler sık sık bu limana gelir ve insanlara yardım ederdi.

Kelime anlamı “Elflerin Limanı”dır.

Nindamos

Numenor’daki balıkçılık kabasıdır. Geniş bir alanda balıkçılık yapılmaktaydı. Burası güneyde Siril Nehri’nin ağzındaydı.

Kelime anlamı tam bilmemekle beraber nin=ıslak demektir. Ben buradan yola çıkrak “Su köyü” diyorum.

Romenna

Numenor’un doğusundaki liman şehridir. Armenelos’un 50 mil doğusunda bulunur. Burada bir haliç de vardı. Anduine’den başlayan ana yol buraya kadar uzanıyordu. Numenor’un en önemli limanlarını ikincidir. Çok yetenekli gemi yapıcıları ve çok donanımlı tersaneler bulunurdu. Ünlü denizci Veantur burada bulunurdu. Tar-Aldarion’un gemisi burada bulunurdu ve ona bakardı.

Tar-Meneldur, oğlu Aldarion’la bir tartışması sonucu buradaki tersaneyi kapattı.(İ.Ç 829) Tersane 843’de Aldarion tarafından yeniden açıldı ve büyütüldü. Deniz duvarları inşa edildi. Erendis 985’de Romenna sularında öldü.

Ar-gimilzor zamanında buraya pek çok Anduine Lordları sürüldü ve gözetimde tutuldu. Sonraları Numenor yok olduğu sırada Elendil ve oğulları Isildur ile Anarion buradan denize açıldı.

Kelime anlamı “Doğutarafı,Doğuya doğru” şeklindedir. Romen=doğu.

Numenor Tarihi

Numenor

Edain

Eldar’ın anlattığına göre, İnsanlar dünyaya Morgoth’un Gölgesi devrinde gelmişler ve derhal onun hâkimiyeti altına girmişlerdi; çünkü Morgoth vakit kaybetmeden casuslarını onların arasına göndermişti; İnsanlar onun kötü ve kurnazca sözlerine kulak vermişler ve Karanlığa tapmalarına karşın, ondan daima kormuşlardı. Ama kötülüğe sırtını dönen bazıları da vardı, bunlar akrabalarının yaşadıkları toprakları terk ettiler ve batıda gölgenin solduramadığı bir ışık olduğunda dair bir söylenti duydukları için daima batıya doğru ilerlediler.

Morgoth’un hizmetkârları büyük bir nefretle peşlerine düşmüşlerdi ve yolları hem uzun, hem de zorluydu; yine de nihayet denize bakan topraklara ulaştılar; Beleriand’a girdikleri dönemde Mücevher Savaşı kopmuştu. Sindar dilinde onlara Edain dendi; Eldar’ın dostu ve müttefiki oldular ve Morgoth’a karşı girişilen Savaşta büyük yiğitlik gösterdiler.

Earendil

Parlak Earendil, işte bu soyun baba tarafından geldi; Earendil Destanı’nda, Morgoth tam zafer kazanmışken, onun sonunda, İnsanların Rothinzil dediği gemisi Vingiloth’u inşa ettiği ve Valinor’u arayıp durarak, hiçbir denizcinin yelken açmadığı denizlerde yolculuk ettiği anlatılır; bu yolculuğa çıkarkenki amacı, belki Valar onlara merhamet edip, bu kadar darda kalmışlarken yardım eder düşüncesiyle, İki Soy adına Güçlerin karşısına çıkıp konuşmaktı.

Bu yüzden Elfler de İnsanlar da ona Kutlu Earendil dediler, çünkü çok büyük emek harcayıp, tehlikelere atıldıktan sonra görevini tamamladı ve Batı’nın Efendilerinin ordusu kalkıp Valinor’dan geldi. Ama Earendil, bir zamanlar gönül verdiği topraklara bir daha asla ayak basmadı.

Öfke Savaşı ve Morgoth’un Sonu

Büyük Savaş’ta, Morgoth sonunda alt edilip Thangorodrim yıkılırken, Valar’ın yanında İnsan soyundan sadece Edain savaştı, diğerlerinin pek çoğu Morgoth’un askeri oldu. Ve Batı’nın Efendilerinin zaferinden sonra, hayatta kalmış olan İnsanlar kaçıp, pek çok akrabalarının, Valar’ın da Morgoth’un da çağrılarını reddederek, yabani ve kanunsuz bir hayat sürüp balta girmemiş topraklarda dolanıp durduğu doğuya döndüler. İşte kötü İnsanlar bu yabanilerin arasına katılıp üzerlerine korkunun gölgesini serdiler ve onların efendileri oldular.

Bunun üzerine Valar, çağrılarını reddeden ve Morgoth’u efendileri bilen İnsanları bir süre daha Ortadünya’da başıboş bıraktılar; bu dönemde İnsanlar karanlık içinde yaşadılar ve Morgoth’un hâkimiyetini sürdürdüğü günlerde meydana getirdiği çeşit çeşit kötü yaratıkla cebelleştiler: iblisler, ejderhalar, biçimsiz canavarlar ve Iluvatar Çocuklarının taklidi olan pislik Orklar. Ve İnsanların pek çoğu mutsuz oldu.

Manwe ise, Morgoth’u alıp, Dünya’nın sınırları ötesindeki Boşluk’a kapattı; Batı’nın Efendileri tahtlarında oturdukça, Morgoth bir daha asla kendi varlığı ile Dünya yüzünde görülmedi. Yine de, ektiği tohumlar, onlara meyleden biri çıktığında hemen büyüyüp filizlendi ve kötücül meyvesini verdi. Çünkü onun gücü varlığını sürdürdü ve hizmetkârlarını asla başıboş bırakmadı; onları daima Valar’a karşı ayaklandırdı ve Valar’a boyun eğenleri yok ettirdi. Batı’nın Efendileri bunu gayet iyi biliyorlardı.

Bu yüzden, Morgoth uzaklara sürüldüğünde, ondan sonraki gelecek çağlar hakkında konuşmak üzere divanı topladılar. Batı’ya dönmek üzere çağırdıkları ve çağrılarına kulak veren Eldar gelip Eressea adasına yerleşti; o topraklarda Avallone adında bir liman bulunuyordu, çünkü burası Valinor’a en yakın şehirdi ve sonunda denizin sınırındaki Ölmez Topraklara yaklaşan denizcinin gördüğü ilk şey Avallone Kulesi’ydi.

Numenor’un Kuruluşu

Üç sadık hanedandan gelen İnsanların Atalarına ayrıca yüklü bir ödül verildi. Eönwe aralarına gelip onları eğitti; onlara bilgelik, güç ve diğer İnsan soylarının sahip olduğundan uzun bir hayat bahşedildi. Edain için, her iki tarafından büyük bir denizle ayrıldığı için Ortadünya’dan da, Valinor’dan da bağımsız, yeni bir ülke meydana getirildi; gerçi Valinor’a daha yakındı. Bu toprakları Osse, Yüce Su’yun dibinden çıkarıp yükseltti; Aule gelip ülkeyi kurdu ve Yavanna güzelliklerle bezedi.

Eldar’da Tol Eressea’dan çiçekler ve pınarlar getirip buraya taşıdılar. Bu topraklara, Armağan Diyar, Andor dendi. Earendil Yıldızı, her şeyin yerli yerinde olduğunun bir işareti gibi ve denizin üzerinde bir rehber olarak bu toprakların üzerinde parladı ve İnsanlar, Güneş’in Yolu üzerindeki bu gümüş alevi görüp hayran kaldılar.

Sonra Edain, bu yıldızı takip ederek derin sulara doğru yelken açtılar; Valar ise denizi günlerce sakin tutup, gün ışığını ve yelken rüzgârını eksik etmediler ki sular, Edain’in gözleri önünde dalgalanan cam gibi ışıldadı ve dalgaların köpükleri, gemilerinin pruvası önünde kar gibi aktı. Rothinzil ise öylesine parlaktı ki, İnsanlar sabahları bile onun batıda parlayışını, başka yıldızlar onun yanında duramadıkları için bulutsuz gecelerde ışıldayışını izlerlerdi.

Ve Edain, ona doğru gittiklerinde nihayet denizin sınırlarına vardılar ve ta uzakta, altın rengi bir pusun içinde titreşen Andor’u yani Armağan Diyarı, onlar için hazırlanan toprakları gördüler. Sonra denizdeki yolculuklarına son verip, güzel ve bereketli bir ülkeye vardılar ve mutlu oldular. Buraya Yıldız Tarafı, Elenna toprakları adını verdiler. Ama Yüce Eldarin dilinde Numenore, Anadune de dediler.

Numenor’un Genel Özellikleri

Numenor büyük bir uygarlıktı. Başlangıçta, Numenoreanlara, Valar’ın habercisi ve bayraktarı Eonwe tarafından pek çok şey öğretildi. Şehirleşme aşırı derecede büyüdü, akıl olarak yüksek bir olgunluğa eriştiler. Sanatta ve bilimde çok ilerlediler. Buluşlarını, tarihlerini ve yaşamlarını kayıt ettiler ve bir kütüphane oluşturdular. Usta-çırak sistemiyle bilgilerini nesiller boyunca aktardılar. Böylece pek çok harikulade eser verdiler.

Demirci Loncaları’nda pek çok güzel kılıç ve silah ürettiler. Lakin bunları yalnızca ata yadigârı olarak sakladılar. Her bir Kral’ın varisine yeni bir kılıç verilirdi. Kendi adlarında huzur ve barış hâkim sürdüğü için savaşta hiç kullanılmazdı bu silahlar. Lakin avlanmak için yaylar yapmışlardı ve bu yaylar ve okları çeliktendi.

Numenoreanlar denize âşıktı. Şehirlerinin çoğunu deniz kenarına kurmuşlardı. Yüzmek, dalmak ve kayıkla gezmek ortak eğlenceleriydi. Balıkçılık da en önemli endüstriydi. Numenoreanlar müthiş denizcilerdi ve aralarından kâşifler Orta-Dünya’ya ve batı dışında pek çok yere gidelerdi.

Ölmeyen Diyarlardan pek çok Elf, Numenor’a gelirdi. Yanlarında ağaçlar, çiçekler, şifalı bitkiler ve kuşlar getiriler ve bunları İnsanlara hediye ederlerdi. Bazen de değerli metal ve taşlar getirirlerdi. İnsanlar ile Elfler konuşurlar ve bilgi paylaşırlardı. Elfler, Numenor’a Valar’dan haber getirirlerdi.

Numenor’da yerli dil Adunaic idi. Lakin çoğu Sindarin dilini biliyordu. Erken dönemlerde Numenor da kraliyet sarayında konuşulan birincil dil Sindarin idi.

Numenor Hükümdarları

İlk Kral Elros

Elros, Valar tarafından seçilmiş ve Numenor’un ilk kralı olmuştu. Torunları onu Tar-Minyatur yani “İlk Hükümdar” diye andılar. Elros, Armenelos sarayını ve kulesini inşa ettirdi. Tam 410 yıl Numenor’u yönetti. 32 yıl sonra da öldü. Numenoreanlar, çocukluktan ergenliğe kadar olan dönemleri sıradan insanların ki gibiydi. Lakin ergenlikten sonra yıllar onlara çok yavaş etkimeye başlardı. Numenoreanlar ölümlerine on yıl kalana kadar sağlıklı, zinde ve güçlü kuvvetli olurlardı. Lakin zihinleri artık yorulduğunda hayatlarından kendiliğinden vazgeçebilirlerdi. Ölüm zamanlarını seçebiliyorlardı. Bozulmanın, yaşanmadığı dönemlerdekiler hep böyle yapmışlardı.

Elros ve kardeşi Elrond, Edain’in üç hanedanının soyundan geliyorlardı, ama Gondolinli İdril ve Melian’ın kızı Luthien büyükanneleri oldukları için, bir taraftan hem Eldar’a, hem de Maiar’a bağlıydılar. Iluvatar’ın tüm insanlara verdiği ölümü Valar da onların üzerinden çekip alamazlardı, ama Yarıelfler mevzuunda Iluvatar karar hakkını onlara vermişti ve onlar da, Earendil’in oğullarının kaderlerini kendilerinin seçmesi gerektiği hükmüne varmışlardı.

Ve İlkdoğanların arasında kalmak isteyen Elrond’a onların ömrü bahşedildi. İnsanların kralı olmayı seçen Elros’a ise, yine de Ortadünyalı İnsanlarınkinden katbekat uzun bir ömür verildi ve onun soyundan gelenler, hükümdar ailesine mensup krallar ve efendiler, Numenoreanların ölçülerine göre bile uzun sayılacak hayatlar yaşadılar. Elros ise, beş yüzyıl yaşadı ve tam dört yüz on yıl boyunca Numenoreanlara hükmetti.

Vardamir Nolimon

Elros’un oğlu ve varisi Vardamir Nolimon tahta geçti. O İnsanların ve Elflerin Kadim İlmi üzerinde eğitim görmüştü. Elros öldüğünde, Vardamir 381 yaşındaydı. Numenor tahtında yalnızca bir yıl görev yaptı ve kraliyet asasını oğlu Amandil’e verdi.

Tar Amandil

Tar-Amandil resmi olarak 443 yılında ama aslında 442 yılında hükümdarlık görevine başladı ve 148 yıl Numenor’a hükmetti. Geleneklere göre Kraliyet Asası varise, kral tarafından ölmeden ve aklı başındayken verilirdi. Tar-Amandil de oğlu Elendil’e 590 yılında asayı teslim etti ve 603 yılında hayata gözlerini yumdu.

Tar Elendil

Tar-Elendil bir âlimdi ve dedesi Vardamir’in eserlerini derledi ve ilimler üzerinde çalıştı. Ona Parmaitë, “book-handed”, denilirdi. Fakat âlimliği büyükbabasına benzemezdi. Tar-Elendil tam 150 yıl boyunca hüküm sürdü. Tar-Elendil’in en büyük çocuğu kızı Silmarien idi. Lakin kralın varisi onun küçük kardeşi Irimon(Tar-Meneldur) oldu. Silmarien, Andunie’li Elatan ile evlendi. Oğulları Valandil ilk Andunie Lordu oldu ve aynı zamanda Arnor ve Gondor’un Kralı Elendil’in de atasıydı. Andunie Lordları yüksek derecede Elros ile akrabaydı ve Divan’da da en önemli yere sahiplerdi.

Tar-Elendil’in saltanatı döneminde 600 yılı içinde, Numenor’dan Orta-Dünya’ya ilk deniz seferleri gerçekleşti. Bu işin başında ünlü denizci Veantur vardı. Veantur, Lindon’daki Gri Limanlara yelken açtı ve burada Yüce Noldor Kralı Gil-Galad ile tanıştı. Böylece Numenorlu İnsanlar ve Orta-Dünyalı Elfler dost ve müttefik oldular. Ayrıca Veantur ve tayfası Eriador insanlarından 12(elçileri) tanesiyle tanıştı. Lakin ilişkileri soğuk oldu. Aslında Morgoth’un hizmetkârlarının hükmettiğini düşündükleri bu insanların kendilerinden çokta farklı olmadığını görünce şaşırdılar.

Veantur’un kızı Almarian, Tar-Elendil’in varisi Irimon ile evlendi. Irimon, 740 yılı içinde Asayı babasından devraldı. Ve Tar-Meneldur ismini seçti.

Tar Aldarion

Kral Olmadan Önce

Tar-Meneldur’un oğlu Aldarion anne tarafından büyükbabası gibi büyük bir denizci oldu. Veantur ilk olarak 725 yılında onu Gri Limanlara götürdü. Aldarion orada Gil-Galad ve Gemiyapıcısı Cirdan ile tanıştı. Cirdan, Aldarion’a denizcilik ve gemi yapımıyla ilgili pek çok şey öğretti. Aldarion kısa süre sonra kendi donanmasıyla keşiflere çıktı ve Girişimciler Loncasını kurdu. Bu lonca pek çok denizciden oluşuyordu. Ve Aldarion hızla keşiflere devam etti. En sonunda daha önce kimsenin gitmediği kadar uzağa Harad ülkesine ve ötesine kadar ulaştı.

Aldarion kendine Eriador’da Gwathlo (Grisel) Nehri’nin ağzında bir liman kurdu. Adına Vinyalonde dediler. (lakin sonradan Lond Daer da dediler). Aldarion tarlalar kurdurdu. Sonra Minhiriath ve Enedwaith çevresindeki ormanlardan yaptıkları kalaslarla yeni gemiler inşa ettiler. Bu uygulama Aldarion’un zamanından sonra da devam etti ta ki ormanlar yok olana kadar. İlk başlarda Tar-Meneldur, Aldarion’un keşfettiklerinden ve bu işe olan ilgisinden memnundu. Lakin kısa zaman sonra oğlunun Numenor’daki yükümlülüklerini önemsemeyeceğinden endişe duydu. En sonunda Tar-Meneldur oğluna Numenor’u terk etmesini yasakladı. Lakin Aldarion onu dinlemedi.

Sonra Aldarion’un varisi olması için evlenmesi üzerine düşüldü. Uzun bir zaman sonra 858 yılında Erendis adlı bir kızla nişanlandı. Ve uzun bir deniz yolculuğundan döndükten sonra da 870 yılında evlendiler. Tek çocukları olan kızları Ancalime 873 yılında doğdu. Erendis mutsuzdu çünkü Aldarion denize fazla düşkündü ve sık sık yolculuğa çıkıyordu. 882 yılından sonra ayrı yaşamaya başladılar. Aldarion son yolculuğunda gecikmişti, çünkü Gil-Galad’a yardım ediyordu. Gil-Galad, Morgoth’un hizmetkârı Sauron’un tekrar güç kazandığını düşünüyordu. Ve birçok saldırı yaşanıyordu.

Kral Olduktan Sonra

Gil-Galad, Tar-Meneldur’a durumu açıklayan ve Eriador’a ve Lindon’a yapılan saldırı için yardım istediğini anlatan bir mektup yolladı. Tar-Meneldur, Numenor’un huzurunu bozmak istemiyordu ama kötülüğün yayılmasını da istemiyordu; bu nedenle karasız kaldı. Sonra, artık Asa’nın oğluna geçmesinin zamanının geldiğini düşündü ve görevi devretti.

Aldarion, Tar-Aldarion ismiyle İkinci Çağ 883 yılında 6. Hükümdar oldu. Tar-Aldarion Orta-Dünya’daki belayı daha iyi kavrıyordu. Bu yüzden Gil-Galad ve Lindon Elfleri’yle olan münasebetini sürdürdü. Numenor İnsanları ve Elfler arasındaki bu ittifakın kurulduğu zamanda Sauron, Eriador’a saldırmadı. Lond Daer Limanı da bu süre zarfında daha önemli bir yer haline geldi.

Tar-Aldarion kanunları değiştirerek kızı Ancalime’yi varisi yaptı. Böylece yeni kanun varislerden en büyüğünün cinsiyetine bakılmaksızın tahtın varisi olmasına imkân sağlıyordu.[Bitmemiş Öyküler gibi kaynaklarda şundan söz edilir. Normalde bu durum kızların erkek kardeşi(küçük olsa bile) varsa geçerli değildi. Lakin 10. Hükümdar Kraliçe Tar-Telperien küçük erkek kardeşi olmasına rağmen kendisi tahta geçmiştir.]

Tar Ancalime

Tar-Ancalime 1075 yılında babasından Asa’yı alarak Numenor’un ilk Hükümdar Kraliçesi olmuştu. Ve 205 yıl boyunca Numenor’u yönetti. Bu süre Elros Tar-Minyatur’dan sonraki en uzun ikinci hükümdarlık süresidir. Tar-Ancalime, babasının Gil-Galad ile yaptığı ittifakı terk etti. İstemeden evlendi ve Anarion adında bir oğlu oldu.

Tar Anarion

Tar-Anarion 1280 yılında tahta geçti. İki kızı ve onlardan küçük olan bir de oğlu oldu. İki ablası da büyükanneleri gibi korku ve istenmeme durumları yaşamak istemedikleri için tahtan feragat ettiler. Böylece Tar-Anarion oğlu Tar-Surion 1394 yılında Asa’yı alarak kral oldu.

Tar Surion

Tar-Surion’un kızı Tar-Telperien 1556 yılında 10. hükümdar oldu. Hiç evlenmedi ve hiç çocuğu yoktu. Varisi ise yeğeni Minastir idi. Bir kaynağa göre(Bitmemiş Öyküler) Tar-Telperien ‘den asa Minastir’e 1731 yılında geçmiş. Lakin bu rakamlarlar ve tarihlerle çelişiyor, çünkü Tar-Minastir 1693-1701 arasındaki Sauron ve Elfler arasındaki savaşta hükümdar idi.

Tar Minastir

Numenor’un Mordor Ordularını Bozguna Uğratması

Sauron’un aldatmalarıyla, Elfler Eregion’da Güç Yüzükleri yapmaya başladı. Yedi güç yüzüğü Cücelere verildi, dokuzu ise İnsanlara, üç yüzükte Elflere ve Sauron üçler hariç hepsinin yapımında rol oynadı. Lakin Sauron hepsini kandırmıştı. Tek başına, diğer hepsine hükmedecek olan Tek Yüzük’ü dövdü. Elfler onun niyetini sonradan anladılar. Böylece savaş patlak verdi.

Sauron Eregion’u ele geçirdi. Sonra Gil-Galad, Numenor’a yardım mesajı yolladı. Tar-Minastir büyük bir kuvvet topladı ve Numenor İnsanları yardıma gitti. Elfler de saldırı için hazırdı.

Sauron, Eregion’u yerle bir etti. Dokuz Yüzük’ü ve Yedilerden de altısını ele geçirdi. Üçler ise Sauron’un ulaşamayacağı ellerdeydi. Sauron’un ordusu Eriador boyunca yayıldı ve Lindon sınırlarına dayandı. Elfler ve Numenoreanlar savunma yaptı. Lune nehri vasıtasıyla Numenor Amirali Ciryatur Sauron’a arkadan saldırdı. Sauron Tharbad’a doğru geri çekildi ve Gwathlo’da destek birliklerini hazır etti. Ama Ciryatur Lond Daer’den, Gwathlo’ya donanma gönderdi ve askerleri karaya çıkardı. İkinci Çağın 1701 yılında Numenoreanlar, Gwathlo Savaşı’nda Sauron’u mağlup ettiler. Sauron, Mordor’a döndü ve bir gün Numenor İnsanlarından intikam alacağına dair yemin etti.

Numenor İnsanlarının Ölümsüzlük Fikrine Kapılması

Valar’ın Yasağı

Böylece yıllar geçip de Ortadünya geriler ve ışıkla bilgelik solarken, Dunedain, Eldar’la dostluk edip Valar’ın himayesinde yaşıyorlardı ve hem zihnen hem de bedenen ilerliyorlardı. Çünkü halk kendi dilini konuşsa da, krallar ve efendiler, ittifak günlerinde öğrendikleri Elf dilini de biliyor ve konuşuyorlardı; böylece hem Eressealı hem Ortadünya’nın batısından gelen Eldar’la görüşmeyi sürdürüyorlardı.

Halkın alimleri, Kutlu Ülke’de konuşulan dünyanın başlangıcından beri pek çok hikaye ile şarkının anlatılıp muhafaza edildiği Yüce Eldarin dilini de öğrenirlerdi. Bu alimler, bir sürü mektup, parşömen ve kitap hazırlayıp bunlara, şimdi herkesin unuttuğu, ülkelerinin parlak dönemlerinde gerçekleşmiş çok sayıda alimce işleri ve mucizeleri kaydederlerdi. Zaman geçtikçe Numenoreanların tüm efendilerinin kendi adlarının yanına Eldarin isimleri de ekleniverdi; tıpkı Numenor’da kurdukları şehirlerle güzel mekânlar ve öte Diyarların kıyılarında olduğu gibi.

Dunedain, bütün zanaatlarda güçlenmişti ve eğer isteselerdi, savaşma ve silah yapımı hususlarında Ortadünya’nın kötücül krallarını rahatça geçerlerdi, ama onlar barışçıl bir halk olmuşlardı. En çok gemi yapımı ve denizcilik hünerlerinin üzerine gittiler ve dünya küçüldüğü için eşi benzeri görülmeyecek olan denizciler haline geldiler; yürekli erkeklerinin ateşli gençlik günlerinde gösterdikleri en büyük maharet ve atıldıkları maceralar hep engin denizde yaptıkları yolculuklardı.

Ama Valar Efendileri, batı tarafında, Numenor kıyılarını göremeyecekleri kadar uzaklaşmalarını yasaklamışlardı; Dunedain ise, bu yasağın esas nedenini pek anlamamış olsalar da, uzun bir süre hallerinden memnun kaldılar. Ama Manwe, Numenoreanların ne Kutlu Diyarı aramaya heveslenmelerini, ne de Valar’la Eldar’ın ölümsüzlüğüne ve ölmez şeylerin diyarlarına hayran olup, huzur içinde yaşadıkları ülkelerinin sınırlarının ötesine geçmeyi arzulamalarını hiç istemiyordu.

Numenor İnsanlarının Yasağa Uyduğu Dönemler

Çünkü o günlerde Valinor hala dünya gözüyle görülebilir haldeydi ve Iluvatar, Morgoth eğer gölgesini dünyanın üzerine düşürmemiş olsaydı, neler olabileceğini gösteren bir anıt ve dünya üzerinde bir hane olarak Valar’ın orada kalmasına izin vermişti. Numenoreanlar bunun gayet farkındaydılar ve bazen, gökyüzü açık ve güneş doğuda olduğunda, uzaklara bakıp, batıda, çok ileride, uzak bir sahilin üzerindeki bembeyaz parıldayan bir şehir devasa bir liman ve bir kule görürlerdi.

Çünkü o zamanlar Numenoreanlar keskin bakışlıydılar, gerçi onların arasında da ancak en şahin gözlüler, belki Meneltarma’dan ya da gidebilecekleri en uzak noktaya kadar açılmış yüksek bir gemiden baktıklarında bu görüntüye ulaşabilirlerdi. Çünkü Batı’nın Efendilerinin yasağını delmeye hiçbiri cüret etmezdi.

Ama bilge Numenoreanlar, o uzak toprakların Valinor’un Kutlu toprakları değil, aslında, Ölmez Toprakların en doğudaki noktasında, Eressea üzerinde bulunan Eldar limanı, yani Avallone olduğunu biliyorlardı. İlkdoğanlar bazen, günbatımında uçan beyaz kuşlara benzeyen küreksiz gemileriyle hala çıkıp Numenor’a gelirlerdi. Ve Numenor’a çeşit çeşit hediyeler getirirlerdi: şarkı söyleyen kuşlar, rahiyalı çiçekler, müthiş faydalı bitkiler.

Ve bir keresinde, Eressea’nın orta kısımlarında yetişen Ak Ağaç, Celeborn’un bir fidesini getirmişlerdi; bu, Tuna Ağacı Galathilion’un fidesi, Yavanna’nın Eldar’a Kutlu Ülke’de gösterdiği Telperion’un imgesiydi. Ve ağaç, Armenelos Kralı’nın bahçesinde serpilip çiçeklendi; adı Nimloth’tu ve akşamları çiçek açardı, gecenin karanlığı onun mis kokusuyla dolardı.

Numenorluların Keşifleri

Böylece, Valar’ın yaşağı yüzünden o günlerde Dunedain’in yolculukları, kuzeyin karanlığından, güneyin yakan sıcaklığına ve güneyin ötesindeki alt karanlığa uzanan bir alanda, batıya değil, daima doğuya doğruydu; hatta bazen iç denizlere kadar ulaşırlar ve gemileriyle Ortadünya civarında seyredip, yüksek pruvalarından bir an için doğudaki Sabah Kapılarını görüverirlerdi. Dunedain, bazen de Yüce toprakların kıyılarına kadar gelirler ve terk edilmiş Ortadünya’ya acırlardı; Numenor efendileri, İnsanların Kranlık Yıllarında yeniden batı kıyılarına ayakbastılar ve kimse de onları durdurma cüretini göstermedi.

Çünkü o devirde, gölgenin altında oturup duran İnsanların pek çoğu artık zayıf düşmüş ve ürkekleşmişti. Numenoreanlar ise aralarına katılıp onlara pek çok şey öğrettiler. Yanlarında mısır ve şarap getirmişlerdi; İnsanlara tohum ekmeyi ve taneleri öğütmeyi, ağaç oymayı, taşı biçimlendirmeyi ve sanki hızla ölünen ve pek az mutluluk yaşanan topraklarda olabilirmiş gibi, yaşamlarını düzenlemeyi öğrettiler.

O dönemde, Ortadünya’nın İnsanları rahata erdiler; batı sahillerinin her yanındaki ıssız ormanlarına geriye döndüler ve Morgoth’un döllerinin taktıkları parangalarını atıp, karanlığın yarattığı dehşeti unuttular. Uzun boylu Deniz Krallarının hatıralarına hürmet ettiler ve ülkelerine gitmek için aralarından ayrıldıklarında dönmelerini ümit ederek onları tanrı olarak andılar; çünkü o zamanlarda Numenoreanlar ne uzun uzun Ortadünya’da kalıyorlardı, ne de orda yerleşecekleri evler inşa etmişlerdi. Onların doğuya yelken açmaları gerekiyordu, ama kalpleri hep batıya dönerdi.

Numenor İnsanlarının Ölümsüzlüğe Hasretlerinin Güçlenişi

numenor

Bu hasret yıllar geçtikçe büyüdü de büyüdü; Numenorean’ın içinde, uzaktan gördükleri Ölmez Şehre bir açlık baş gösterdi; ölümden ve hazzın sona erişinden kaçmak için duydukları sonsuz yaşama arzusu güçlendi; güçleri ve ihtişamları büyürken, içlerindeki huzursuzluk da arttı. Çünkü Valar, Dunedain’e uzun bir yaşam bahşetmiş olsa da, dünyanın bir sonu olduğu, hepsinin hatta Earendil’in ailesinden gelenlerin bile öldüğü ve ömürlerinin Eldar’ın gözünde kısacık olduğu bilgisini akıllarından söküp atamamışlardı.

Böylece üzerlerine bir gölge çöktü: belki Morgoth’un gücü hala iş başındaydı ve dünya üzerinde dolaşıp duruyordu. Ve Numenoreanlar, önce yüreklerinde gizlice, sonradan açık açık konuşarak İnsanların yazgısı aleyhinde ve en çok da Batı’ya yelken açmalarını engelleyen yasak hakkında homurdanmaya başladılar.

Buna rağmen Tar-Minastir Elfleri severdi ve onlara yardım da etti. Ayrıca onlara gıpta da ederdi. Tar-Minastir Oromet Tepesi’ne bir kule inşa ettirdi. Buradan batıya doğru Ölmeyen Diyarlara bakardı. 1869 yılında Asayı oğlu Tar-Ciryatan’a teslim etti. Böylece ileride vuku bulacak olan kötülüklerin ilk sinyalleri görülmeye başladı.

Tar Ciryatan

Tar-Ciryatan, Orta-Dünya’ya olan seferleri artırdı. Aldarion’un zamanından beri Orta-Dünya’ya gitmişler ve oradaki İnsanlara pek çok öğretmişler ve yardım etmişlerdi. Lakin Ciryatan’ın niyeti bu değildi. O oradaki zenginlikleri ve kaynakları sömürmek niyetindeydi. Böylece zülüm ve haksızlıklar başladı.

Tar Atanamir

Tar-Atanamir krallığa geçtiğinde babasının politikasını sürdürdü. Onun zamanında Numenor İnsanları Elflere ve Valar yüz çevirmeye başladılar. Ölümü Eru’nun bir armağanı değil de bir yok oluş olarak görmeye başladılar.

Numenor’un Kararışı

Bazıları da yanlış düşüncelere kapılarak Ölmeyen Diyalar’ın onları ölümsüz yapacağına inandılar. Hâlbuki bu düşünce tamamen yanlıştı. Böylece Valar’ın Yasağı’nı çiğneyerek batıya yelken açmaya başladılar. Vala Manwe, Tar-Atanamir’e bir elçi yolladı; onlara Ölmeyen Diyarlar değil orada oturan kendilerinin ölümsüz olduğunu ve insanların ölüm yazgısının değiştirilemeyeceğini anlattı.

Aralarında şunları söylüyorlardı: “Neden biz yaptığımız her şeyi, evimizi bırakıp ölürken ve hiç bilmediğimiz bir yere giderken, Batı’nın Efendileri sonsuz bir huzur içinde öylece yaşıyorlar? Ve efendilere karşı isyan çıkarmış olan Eldar bile ölmüyor. Üstelik bütün denizleri artık avucumuzun içi gibi bildiğimiz, gemilerimizin yol alamayacağı kadar fırtınalı ya da geniş bir deniz bile olmadığı halde, neden Avallone’ye gidip dostlarımızı selamlayamıyoruz?”

Bazıları da çıkıp şöyle dedi: “Güçlerin yaşadığı huzuru, bir gün için bile olsa tatmak için, neden Aman’a dahi gidemiyoruz? Arda halkları arasında biz de güç kudret kazanmadık mı?

Eldar bu sözleri Valar’a iletti; Manwe, Numenor’un en parlak döneminde kararmaya başlayan bulutları görüp kederlendi. Ve Dunedain’e, kralla ve kendisini dinleyenlerle, kader ve dünyanın düzeni hakkında samimiyetle konuşacak haberciler gönderdi.

Valar’ın Habercileri ve Numenor Kralının Konuşması

“Dünyanın kaderini,” dediler haberciler, “yalnızca bir kişi değiştirebilir. Ve gerçekten karşınıza çıkacak olan hilelerden ve tuzaklardan kaçıp, Kutlu Ülke’ye, Aman’a kaçabilseydiniz de bunun size pek bir faydası olmazdı. Çünkü halkını ölümsüz kılan Manwe’nin toprakları değil; orada yaşayan Ölümsüz, toprakları kutsadı; siz ise orada, çok güçlü ve sabit bir ışığın çevresindeki pervaneler gibi, kısa sürede yıpranıp solarsınız.”

Ama Kral şöyle dedi: “Ama benim büyükbabam Earendil yaşamıyor mu? Yoksa o, Aman diyarlarında değil mi?”

Valar’ın Cevabı

Haberciler şu cevabı verdiler:

“Biliyorsun ki onun kaderi apayrı yazıldı ve ölümsüz İlkdoğanların arasında sayıldı. O artık asla bu hükmü değiştirip, fani topraklara dönemez. Ama siz, Iluvatar’ın sizi yarattığı biçimde İlkdoğanlardan değil, fani İnsanlardansınız. Ama anlaşılıyor ki her iki soyun yaşadığı güzel şeylere sahip olmayı, istediğinizde Valinor’a yelken açıp, canınız çektiğinde dönmeyi arzuluyorsunuz. Bu mümkün değil. Valar bile Iluvatar’ın sunduğu hediyeyi alamaz. Diyorsunuz ki, Eldar cezalandırılmadılar ve isyan eden bile ölmüyorlar.

Ölümsüzlük onlar için ne ödül, ne de ceza değil, yalnızca varoluşlarının gereğidir. Onlar kaçamazlar; bu dünyaya bağlılar, ne kadar sürerse sürsün, burayı asla terk edemezler, çünkü bu hayat onların. Ve sizin, neredeyse hiç karışmadığınız İnsanların isyanı yüzünden cezalandırıldığınızı ve bu yüzden öldüğünüzü söylüyorsunuz. Ama bu ilk başta bir ceza olarak tasarlanmadı. Siz ölüm sayesinde, alıp başınızı dünyadan kaçabiliyorsunuz, ona bağımlı değilsiniz, umutta da, usançta da. Böyle düşündüğümüzde, bu yüzden hangimiz imrenmeli sizce?”

Numenoreanlar şu cevabı verdiler: “Neden biz Valar’ı ya da en azından Ölümsüz’ü kıskanmayacakmışız? Çünkü bizden, önümüzde uzanan kısacık zaman içinde neler olacağını bilmeksizin, körü körüne bir güven, belirsiz bir umut duymamız bekleniyor. Ve üstelik biz dünyayı seviyoruz ve kaybetmekte istemiyoruz.”

Valar’ın Uyarısı

Bunun üzerine haberciler şöyle dediler:

“ Gerçekten de Valar, Iluvatar’ın sizin hakkınızda neler düşündüğünü hiç bilmiyorlar ve bundan sonra olacakların hepsi de açıklanmış değil. Ama en azından şuna eminiz ki, sizin yuvanız ne Aman topraklarında, ne de Dünya sınırları içinde bir yerlerde. Ve İnsanların hükmü, yani dünyadan çekip gitmeleri gerektiği kararı, ilk başta Iluvatar’ın bir hediyesiydi. Morgoth’un yarattığı gölgenin altında kalınca, onları korkutan devasa bir karanlıkla çevrelendiklerini hissettikleri için bir kedere dönüştü; bazıları dik başlı ve kibirli oldular ve yaşamları ellerinden zorla alınmadan, teslim olmaya yanaşmadılar.

Birbiri ardına eklenip duran yılların yükünü taşıyan bizler, bunu pek de anlamıyoruz. Ama eğer söylediğiniz gibi, bu keder içinize dert olduysa, o zaman gölgenin yüreklerinizde bir kez daha belirip büyümesinden korkarız.

Bu yüzden, eski zamanların gölgesine karşı savaşıp ondan kaçmış olan sizler, İnsanların en güzelleri Dunadain olsanız da, size şunu diyoruz. Dikkatli olun! Eru’nun kudreti ve iradesi inkar edilemez. Çok geçmeden yine sizi zorlayacak bir bağa dönüşmemesi için, bütün samimiyetimizle sizden beklenen güveni boşa çıkarmamanızı emrediyoruz. Bunun yerine, sonunda arzularınızın en azından bir kısmının gerçekleşmesini umut edin. Iluvatar, her birinizin kalbine Arda sevgisini koydu ve bunu amaçsızca yapmadı. Yine de, bu amaç açıklanmadan evvel pek çok İnsan nesli gelip geçebilir ve bu amaç Valar’a değil, size açıklanacak.”

Numenor’un Orta Dünya’yı Sömürmeye Başlaması

Bu olaylar Gemiustası Tar-Ciryatan ve oğlu Tar-Atanamir’in yaşadığı dönemde gerçekleşti; ikisi de kibirli ve mala mülke düşkün adamlardı. Şimdi vermek yerine almaya başlamışlar, Ortadünyalı İnsanları haraca bağlamışlardı. Haberciler on üçüncü Kral ola Tar-Atanamir’e gelmişlerdi; onun devrinde Numenor ülkesi iki bin yıldan uzun zamandır ayaktaydı ve gücünün değilse de, mutluluğunun doruklarına ulaşmıştı.

Atanamir, habercilerin öğütlerinden hoşnut kalmamıştı ve pek de kaale almadı; halkının büyük bir bölümü de onun tavrını benimsedi. Çünkü bir umuda bağlanmak yerine, kendi hayatları sona ermeden ölümden kaçmanın yolunu bulmayı diliyorlardı.

Atanamir, bütün dünyevi hazların bittiği noktanın da ötesine geçip hayata sıkı sıkı tutunarak çok uzun süre yaşadı; Numenoreanların içinde, aklını yitirip insanlıktan çıkana kadar inatla hayatta kalan ilk kişi oydu; oğlunun vakti geldiği halde krallığı devralmasına da izin vermedi. Çünkü Numenor efendileri, zaten uzun olan hayatlarının oldukça ileri bir döneminde evlenmeyi adet edinmişlerdi. Ve oğulları hem bedenen hem de zihnen olgunluğa eriştiklerinde, çekilip, ustalıklarını onlara devrederlerdi.

Sonradan, Atanamir’in oğlu Tar-Ancalimon kral oldu; o da babasının kafasındandı ve onun döneminde Numenor halkı bölündü. Bir tarafta, Kral’ın adamları denilen geniş bir grup vardı; bunlar kibirlenmişti. Eldar ile Valar’dan uzaklaşmışlardı. Öte tarafta ise, daha küçük bir topluluk olan Elf-dostları, Elendili vardı; bunlar Kral’a ve Elros hanedanına sadık kalsalar da, Batı’nın Efendilerinin öğütlerine kulak veriyorlardı. Yine de, kendilerine Vefakarlardiyen Numenorlular bile, halklarının derdinden kendilerini bütünüyle sıyırabilmiş değillerdi ve ölüm düşüncesi onların da başına belaydı.

Tar-Atanamir, Valar’ın öğütünü dinlemedi ve ölümsüzlük arzusunu sürdürdü. 2251 yılında ölünce yerine oğlu Tar-Ancalimon geçti.

Tar Ancalimon ve Numenor Halkının İkiye Bölünmesi

Bu sırada Orta-Dünya’da da Nazgul ilk kez görülmeye başlandı. Onlar Sauron’un kandırıp Dokuz Yüzük’ü verdiği İnsan Krallarıydı. Her biri onun gücü altında şekilsiz hayaletlere dönüştüler. Ama ne ölüydüler ne de canlı. Nazgullerden üçü Numenor’dan lordlardı ve ölümsüzlük yalanıyla tuzağa düştüler. Tar-Ancalimon yönetiminde, halk ikiye bölündü. Bunlar; Kral’ın Adamları ve Vefakârlar idi. Kral’ın Adamları çoğunlıktu ve bunlar Elflerden ve Valar’dan uzaklaşmıştı. Sindarin ve Quenya’yı terk ettiler ve yalnızca Adunaic dilinde konuştular.

Vefakârlar ise Valar’a sadık ve Elf dostuydular. Ayrıca Elendili ya da Elf-Dostları diye de bilinirlerdi. Çoğunlukla batı Numenor’da yaşarlardı. Ayrıca Lindon’a Gil-Galad’a gitmeye devam ediyorlardı. Andunie Lordları bunların en önemlisi ve nüfuzlu olanlarıydı. Andunie Lordları Kralı ve diğerlerini bu yanlış tutumlarından döndürmeye de çabalıyordu.
Numenor bilim adamları ve arifleri ölümsüz yaşamın sırlarını aramaya başladılar, lakin bulamadılar. Eru’ya baş kaldırdıklarından dolayı ömürleri de kısalmaya başladı.

Valar’ın gazabını göze alarak batıya yelken açtılar. Lakin yine başarısız oldular. Sonraları arayışları sırasında Umbar limanını buldular. Çoğu buraya yerleşip Sauron tarafından kandırıldılar ve Kara Numenorlular diye anıldılar.

Numenor’un Gittikçe Valar’a Sırtını Dönüşü

Böylece, Batılı kudreti ve ihtişamı alıp yürürken, huzur gittikçe bozuldu. Çünkü krallar ve tebaaları, henüz bilgeliklerini yitirmemişlerdi ve Valar’a karşı artık sevgi duymasalar da onlardan korkuyorlardı. Açık açık Yasağı delip belirlenen sınırların ötesine yelken açmadılar. Büyük gemilerinin yelkeninin hala doğuya kırıyorlardı. Ama üzerlerine çöreklenen ölüm korkusu gittikçe kararıyordu ve ellerinden geldiğince ölümü geciktirmeye çabalıyorlardı.

Bu yüzden, âlimleri harıl harıl hayata dönüşün en azından İnsan ömrünü uzatmanın sırlarını bulmaya çalışıyordu. Diğerleri de öldükten sonra bedenlerinin konulması için koca koca evler inşa ermeye başladılar. Sonunda edindikleri tek beceri, ölü insan bedeninin çürümeden saklanabilmesi oldu. Ve bütün ülkeyi, ölüm düşüncesinin karanlıkta kilit altında tutulduğu sessiz mezarlarla doldurdular.

Yaşayanlar ise durmadan daha fazla mal ve zenginlik arzulayarak, zevk ve sefa hırsına kapıldılar. Tar-Ancalimon’un devrinden sonra, yılın ilk ürününün Eru’ya sunulması ihmal edildi. Artık insanlar ülkenini ortasındaki Meneltarma yükseltilerinde bulunan Kutsalyer’e çok seyrek gider oldular.

Numenoreanların Orta Dünya’daki Keşifleri

O dönem, Numenoreanların kadim diyarların kıyılarında geniş mesken kurdukları dönemdi. Çünkü onlara göre, kendi toprakları küçülüyordu ve artık orada onlara rahat huzur kalmamıştı; Batı tarafı yasaklı olduğu için, artık Ortadünya’da servete ve hâkimiyete sahip olmayı arzuluyorlardı. Büyük limanlar ve güçlü kuleler inşa ettiler. Pek çoğu da gelip buralara yerleşti, ama yardımcı ve öğretmen gibi değil de, efendi, usta yahut övgülerin sahibi görünümündeydiler.

Rüzgâr kocaman gemilerinin doğuya taşıyor ve yüklenmiş halde geri getiriyordu; kralların gücü ve haşmeti arttıkça artıyordu; sarhoş oluyor, şenlikler düzenleyip eğleniyor; altından ve gümüşten kıyafetlere bürünüyorlardı.

Bütün bunlarda Elf-dsotlarının pek az payı vardı. Sadece onlar, Elflerle dostluklarını koruyarak ve Sauron’a karşı onlara destek vererek, sık sık kuzeye, Gil-Galad’a geliyorlardı; onların limanı Yüce Anduin’in deltaları üzerindeki Pelargir’di. Ama Kral’ın Adamları, güney tarafında çok uzak noktalara yelken açıyorlardı; sahip oldukları hâkimiyet ve kaleler, İnsanlara dair efsanelerde de anlatılan bir sürü efsaneye yol açtı.

Nazgul ve Yüzüklerin Dövülmesi

Başka kaynaklarda anlatıldığında göre, bu devirde Sauron Ortadünya’da yeniden hareketlenip güçlendi. Ve Morgoth’un hizmetinde yükselerek, onun büyük desteğiyle kötülüklerine geri döndü. Daha sonra on birinci Numenor Kralı Tar-Minastir’in döneminde Mordor topraklarının etrafını çevirip güçlendirdi. Barad-Dur Kulesi’ni inşa etti. Ondan sonra, insanların gözünde bir tanrıya dönüşüp, bütün kralların kralı olabilmek için, daima Ortadünya’nın hâkimiyetini ele geçirmeye uğraştı.

Sauron atalarının yaptıkları yüzünden, Elflerle kadim ittifakları ve Valar’a sadakatleri nedeniyle Numenoreanlardan nefret ediyordu; ayrıca, Tek Yüzük’ün yapıldığı ve Sauron’la Eriador’daki Elflerin savaştıkları eski bir zamanda, Tar-Minastir’in Gil-Galad’a yaptığı yardımı da unutmuyordu. Şimdi, Numenor krallarının güçlenip ihtişam kazandıklarını öğrenmişti; bu yüzden onlardan daha da çok nefret ediyordu.

Bir yandan da, topraklarını işgal edip, doğu üzerinde kurduğu hâkimiyeti elinden almalarından korkuyordu. Ama uzunca bir süre, Denizlerin Efendilerine meydan okumaya cüret edemedi ve kıyılardan çekildi.

Ama Sauron hilelerinden asla vazgeçmedi ve anlatıldığı kadarıyla, Dokuz Yüzük’ü kullanarak tuzağa düşürdüklerinden üçü Numenor soyundandı. Ve Yüzük-tayfları, Ulairi, yani Sauron’ın hizmetkârları ortaya çıktılar. Böylece Sauron’un İnsanlar üzerindeki hâkimiyeti, gücü ve yarattığı dehşet inanılmaz ölçüde büyüdü ve Numenoreanların deniz kıyısındaki güçlü bölgelerine saldırmaya başladı.

2350 yılında Vefakârlardan bazıları Anduin ağzındaki Pelargir’e yerleşti. Ama buradaki yerli halkın kanunlarına karışmadılar. Hem Sindarin, hem de Adunaic kullanmaya devam ettiler. Böylece Adunaic önce yerli halk sonrada her yerde kullanılmaya başlandı.

Tar Telemmaite

Tar-Ancalimon 2386 yılında öldü. Ondan sonra gelen krallar Eru’ya olan sunuları ihmal etmeye başladı. İnsanlar giderek zevke, rahatlığa ve servete düşkün hale geldi. Tar-Ancalimon’un oğlu Tar-Telemmaite gümüşü çok seviyordu ve yeni cevher mithrili.

Tar Vanimelde

2526 yılında ölünce yerine kızı Tar-Vanimelde geçti. Numenor’un 16. hükümdarı ve üçüncü kraliçesiydi. Danstan, eğlenmekten hoşlanırdı ve Numenor’u genelde kocası Herucalmo yönetirdi. Karısı 2637 yılında ölünce oğlu Alcarin yerine Herucalmo tahta geçti. Ve Tar-Anducal ismiyle devam etti. 2657 yılında öldü. Fakat o krallar listesinde yer almaz çünkü yasal varis değildir. Böylece Tar-Alcarin 17. hükümdar oldu.

Tar Alcarin

Tar-Alcarin’in varisi Calmacil Orta-Dünya sahilleri boyunca geniş bir bölgenin liderliğini yapıyordu ve kazanç ediyordu. Sauron, Numenoreanların sürekli büyümesi karşısında onlara olan kinini de büyütüyordu. Lakin yaratılıştan gelen yoğun gücünü Doğu’daki topraklara yöneltmişti. İkinci Çağ’ın 2737 yılında babası ölünce Tar-Carmacil kral oldu. Kralın Adamları ona Ar-Belzagar diye hitap ediyorlar. Bu isim Adunaic dilindeydi ve Quenya’daki isminin yerine bunu tercih ediyorlardı. Varisi Tar-Ardamin 2825 yılında kral oldu. Ayrıca Adunaic ismi de Ar-Abattarik idi.

Ar Adunakhor

Bir sonraki kral, Ar-Adunakhor ilk kez Adunaic dilinde bir isimle tahta geçen kişi oldu. Saltanatı 2899’da başlamıştır. Elfçe öğrenmeyi yasakladı ve konuşanları da rahat bırakmadı. Bunlara rağmen, geleneği bozmaya cesaret edemedi ve Kralların Tomarı’na ismini Tar-Herunumen olarak yazdırdı. Quenya olan bu ismin anlamı “Batı’nın Efendisi”dir.

Numenor’un Alenen Valar’a Karşı Koymaya Başlaması

Gölge, o günlerde, Númenór’un üzerinde daha da koyulaştı; isyanları yüzünden Elros Hanedanı Kralları’nın yaşamları solgunlaştı ama kalpleri Valar’a karşı daha da sertleşti. Ve on dokuzuncu kral, atalarının kraliyet asasını eline alarak Batı’nın Efendisi, Adûnakhor adıyla tahta çıktı; Elf dilleri terk edildi, duyabileceği yerlerde kullanılmasını yasakladı. Yine de, adı Kralların Fermanı’na, Yüce Elf dilinde Herunûmen olarak yazılmıştı.

Çünkü kötülüğün üzerlerine çökeceğinden korkan kralların tamamen çiğnemekten korktuğu kadim bir geleneğe uyuluyordu. Sadıklara göreyse, bu isim aşırı kibirliydi, çünkü Valar’ın bir unvanı olarak kullanılıyordu; Elros Hanedanı’na olan sadakat ile Güçler’e karşı duydukları derin saygı arasında kaldıkları için yürekleri fazlasıyla yorgun düşmüştü. Ama daha kötüsü de gelmekteydi. Ar-Gimilzôr, yirmi ikinci kral, Sadıklar’ın en büyük düşmanıydı.

Onun döneminde bakımı yapılmayan Ak Ağaç hastalanmaya başladı; ve Elf dillerinin kullanımını tamamen yasakladı, Eressëa gemilerini karşılayanları cezalandırdı ama yine de Elfler ülkenin batı kıyılarına gizlice gelmeyi sürdürdüler.

Ar-Adunakhor’un eylemleri Kral’ın Adamları ile Vefakârlar arsındaki gerilimi de artırdı. Vefakârlar Elf dillerini gizliden gizliye öğrenmeye devam ediyordu. Ve Kral’ın, Batı’nın Efendisi adını kullanmasını Valar’a özellikle Manwe karşı bir küfür sayıyorlardı.

Ar Zimrathon

Ar-Adunakhor’u 2962 yılında Ar-Zimrathon(Tomar’da Tar-Hostamir),Ar-Zimrathon’u 3033 yılında Ar-Sakalthor (Tar-Falassion) takip etti. Ve İkini Çağın 3102. yılında Ar-Gimilzor(Tar-Telemnar) Asa’yı babasından alarak Numenor’un yirmi üçüncü kralı oldu.

Ar Gimilzor

Artık Elendili çoğunlukla Númenór’un batı bölgelerine yerleşecekti; ama Ar-Gimilzôr bu topluluktan olanların bulunup batıdan alınarak ülkenin doğusuna yerleştirilmelerini emretti; ve göz altında tutulacaklardı. Böylece Sadıklar’ın asıl yerleşimi artık Romenna limanı civarı oldu; o dönemde Sadıklar’ın çoğu Gil-galad’ın krallığına, hâlâ Eldar’la konuşabilecekleri Orta Dünya’nın kuzey kıyılarına doğru yelken açıyorlardı.

Bu Krallar tarafından biliniyordu ama mademki Elendili kendi diyarlarından ayrılıp geri dönmüyordu buna engel olmadılar; çünkü kendi halkları ve Valar’ın Casusları diye isimlendirdikleri Eressëa’lı Eldar arasındaki tüm dostluğun bitmesini arzuluyorlardı. Yaptıklarının ve tasarladıklarının da Batı’nın Efendileri’nden gizli tutulmasını diliyorlardı. Ama Manwe yaptıkları her şeyi biliyordu. Valar, Númenór Krallan’na karşı çok öfkeliydi, bundan böyle onlara öğüt vermediler, himaye etmediler; Eressëa gemileri bir daha asla günbatımından gelmedi, Andúnie limanları ıssızlaştı.

Kralların hanedanından sonra en büyük onur Andúnie Efendileri’ne aitti; çünkü onlar Elros soyundandılar ve Númenór’un dördüncü kralı Tar-Elendil’in kızı Silmarien’den geliyorlardı. Bu efendiler krallara sadıktılar, onlara büyük saygı gösterirlerdi; Andûnie Efendisi, Asa’nın baş divan üyelerinden biriydi. Başından beri Valar’a karşı saygı ve Eldar’a karşı özel bir sevgi duymaktaydılar; Gölge büyümeye başladığında Sadıklar’a ellerinden geldiğince yardım etmişlerdi. Uzun bir süre boyunca kendilerini açıkça ortaya koymadılar, ama buna karşın bilgece öğütlerle Asa’nın efendilerinin yüreklerini İslah etmeye uğraştılar.

Tar Palantir

Ar-İnziladun elfçe ismine geri döndü ve kendine Tar-Palantir ismini aldı. Babasına benzemiyordu ve tekrar Meneltarma’daki Eru’nun Mabedi’ni ziyaret etmeye başladı ve ona bağlılığı sundu. Ak Ağaç’ın bakımını tekrar başlattı. Tar-Palantir hatalarını düzeltmeye Valar ve Elflerle olan ilişkilerini yeniden başlatmaya çalıştı. Lakin artık çok geç kalmıştı. Valar’ın öfkesi yatışmamıştı ve Elfler geri dönmüyordu. Tar-Palantir sık sık Oremet Tepesindeki kuleye gidip Batı’ya baktı.

Ama Inziladûn tahta çıktığında tıpkı eskiden yapıldığı gibi Elf dilinde bir isim seçti; hem gözleri, hem de düşünceleri uzak görüşlü olduğu için kendisine Tar-Palantir dedi ve ondan nefret edenler bile yalvaçsı sözlerinden korktular. Varlığı, bir süreliğine Sadıklar’ın üzerine huzur getirdi; Ar-Gimilzôr’un terk ettiği Meneltarma’nın zirvesindeki Eru’nun Kutsanmış Yeri’ne bir kez daha gitti.

Ak Ağaç, yeniden gururla yükseldi; ve Tar-Palantir, Ağaç öldüğünde Kralların soyunun da sona ereceğiyle ilgili bir kehanette bulundu. Ama onun tövbesi atalarının küstahlığına kızgın olan Valar’ı yatıştırmak için yeterli değildi, çünkü halkının büyük bölümü tövbe etmemişti.

Gimilkhad güçlü ve kabaydı; kendilerine Kral’ın İnsanları diyenlerin liderliğini ele geçirerek ağabeyinin iradesine açıkça karşı çıkmaya cesaret etti. Ve yaptıklarının daha çoğu da gizlilik içinde yapıldı. Böylece Tar-Palantir’in günleri kederle karardı; zamanının çoğunu batıda geçirmeye başladı. Sık sık Andúnie yakınlarındaki, Oromet Tepesi’nde bulunan Kral Minastir’in kulesine çıkarak denize açılmış birilerini görmek umuduyla batıya doğru baktı. Ama artık Batı’dan Númenór’a hiçbir gemi gelmedi ve Avallónë bulutlarla örtülüydü.

Ar Pharazon

Zaman geldi Tar-Palantir kederden yorulup öldü. Hiç oğlu yoktu, sadece Elf dilinde Míriel adını verdiği bir kızı vardı ve Númenórean yasalarına göre asa ona geçmeliydi. Ama kızın istememesine karşın Pharazôn onu karısı olarak aldı. Aslında bu yaptığında kötülük vardı. Númenórean yasalarına göre ikinci derecede kuzenden daha yakın akraba evliliğine, kraliyet ailesi için bile izin verilmezdi. Evlendiklerinde asayı kendi eline geçirip Ar-Pharazôn adını (Elf dilinde Tar-Calion demektir) aldı; kraliçesinin ismini de Ar-Zimraphel olarak değiştirdi.

Halk bunu yadırgamadı, babasının ölümü üzerine Numenor’a geldiğinde ona kucak açmışlardı. Çünkü o karada ve denizde büyük bir reisti.

Sauron Numenor İnsanlarından nefret ediyor ve onları yok etmek istiyordu. Numenoreanlar Edain’in kalite seviyesinden inmişlerdi.(yani sıradanlaşmaya başlıyorlardı) Sauron aşağılayıcı Gwathlo Savaşı mağlubiyetinin intikamını almak istiyordu.

Sauron’un Esir Alınışı ve Numenor’a Getirilişi

Ar Pharazon Sauron’un Planlarını Öğreniyor

Númenór’un kuruluşundan bu yana Deniz Kralları’nın Asası’nı elinde tutanların en kudretlisi ve en kibirlisi Altın Ar-Pharazôn’du; ondan önce Númenór’a yirmi üç kral ve kraliçe hükmetmişti, artık onlar Meneltarma dağının altındaki derin mezarlarında, altın yataklarına uzanmış uyuyorlardı.

Kudretinin görkemi içinde Armenelos şehrindeki oyma tahtında oturmuş, karanlık düşüncelere dalmıştı, savaş düşünüyordu. Çünkü Sauron’un Orta Dünya’daki krallığının gücünü ve onun Batıil’e duyduğu nefreti öğrenmişti. Doğudan dönen gemi sahipleri ve reisler huzuruna çıkıp Ar-Pharazôn Orta Dünya’dan döndüğünden bu yana Sauron’un gücünü nasıl geliştirdiğini anlatıyorlardı. Sauron kıyılardaki şehirler üzerine baskı yapıyordu. Artık İnsanların Kralı unvanını almış, amacının Númenóreanları denize dökmek ve eğer böyle bir şey mümkünse, Númenór’u yok etmek olduğunu açıklamıştı.

Numenor Ordusunun Orta Dünya’ya Çıkışı

Bu gelişmeler üzerine Ar-Pharazôn’un kızgınlığı büyümüştü, gizlice uzun uzun düşündü, yüreği ölçüsüz bir kudret ve hükümdarlık arzusuyla doldu. Valar’a danışmadan ya da bilge birinin yardımını almadan tek başına, İnsanların Kralı unvanının kendisine ait olduğuna karar verdi. Sauron’u kulu ve hizmetkârı olmaya zorlayacaktı; çünkü kibri yüzünden hiçbir kralın Eärendil’in Varisi’yle rekabet edecek kadar kudretli olmadığını düşünmekteydi.

Böylece, silah yapımı için büyük demir atölyeleri kurmaya başladı, savaş için birçok gemi inşa etti ve onları silahlarla birlikte depoladı; her şey hazır olduğunda, ordusunun başına geçip Doğu’ya yelken açtı.

İnsanlar altın renginde parıldayan kızıla boyanmış gemilerinin günbatımından gelmekte olduğunu gördüler. Kıyılara yerleşmiş olanların yüreklerine korku düştü ve içerilere doğru kaçtılar. Donanma sonunda Umbar diye isimlendirilen yere ulaştı, orada Númenóreanlar’ın hiç el değmemiş kudretli bir limanı vardı.

Deniz’in Kralı, Orta Dünya’nın üzerine yürüdüğünde, o topraklar bomboş ve sessizdi. Yedi gün boyunca sancaklar ve borularla ilerledi, bir tepeye geldi, tepenin üzerine otağını ve tahtını kurdu; toprakların ortasına kuruldu, ordusunun çadırları çevresinde mavi, altın rengi ve beyaz renklerde, uzun çiçeklerden oluşan bir tarla görüntüsü sergileyerek dizildi. Ardından haberciler göndererek Sauron’a huzuruna gelip sadakat yemini etmesini emretti.

Sauron Teslim Oluyor

Sauron, Numenor’un ihtişamlı ordusunu ve gücünü kavramıştı. Onları savaşarak alt edemeyeceğini biliyordu. Ve onları içerden yok etmeyi planlıyordu. Mordor’dan çıkarak kendisi teslim oldu. Lakin onun da tam da istediği şeydi bu ve 3262 yılında tutsak olarak Numenor’a götürüldü. Sauron kurnazdı ve dalkavukla kralın güvenini kazandı ve onun en çok güvendiği danışmanı oldu. Kralın Divan üyeleri de onun taktığı maskeye kandı, Amandil hariç. Amandil o sıralardaki Andunie Lordlarının ve Vefakârların lideriydi.

Sauron geldi. Hatta güçlü kulesi Barad-dûr’dan kalkıp geldi, savaşa hiç yeltenmedi. Çünkü Deniz’in Kralı’nın kudretinin ve görkeminin söylenenlerin üzerinde olduğunu anlamıştı, en kudretli hizmetkârlarına bile onlara karşı koyabilmeleri konusunda güvenemezdi; Dúnedain hakkındaki istekleri için henüz zamanın gelmediğini görmüştü. Güç işe yaramadığında, hilekârlığa başvurarak kazanacak kadar becerikli ve kurnazdı. Böylece, Ar-Pharazôn’un huzurunda boyun eğerek dilini yumuşattı; ve insanlar söylediklerinin adilliğine ve bilgeliğine hayran kaldı.

Ama Ar-Pharazôn tamamen kanmamıştı, aklına Sauron’un ve içtiği sadakat andının daha iyi korunabilmesi için onun ve Orta

Dünya’daki tüm hizmetkârlarının rehine olarak yaşamak üzere Númenór’a götürülmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu Sauron’un razı olduğu bir tutsaklıktı, gizli düşüncelerinde bunu memnunlukla kabul ediyordu çünkü bu durum aslında onun arzularına uyuyordu. Sauron denizi aşıp Númenór diyarına baktı, görkemli günlerini yaşayan Armenelos şehrini şaşkınlıkla seyretti; ama kalbi kıskançlık ve nefretle daha da doldu.

Sauron Numenor’luları Kandırıyor

Sauron; Eru’nun var olmadığını, onun Valar tarafından İnsanları kontrol etmek için icat edilmiş olduğunu söyledi. Ar-Pharazon’u kandırdı ve onu Melkor’a tapınmaya yöneltti. Tek umutlarının Melkor olduğunu onun tek kudret olduğu anlattı. Ve Karanlıkların Efendisi olduğu söyledi. Zenginlik, mutluluk ve hayal edebileceği her şeyi ona hizmet ederek elde edebileceğine inandırdı.

Melkor mabetleri açılmaya başlandı ve Ak Ağaç (Isildur bundan bir meyve kurtarmıştı) yakıldı. Numenor’un üzerinden duman hiç eksik olmadı.

Numenorlular Armenelos’a koca bir kule yaptılar. Ve burada Melkor’a kurbanlar sundular. Bu kurbanlar Vefakârlardan seçiliyordu. Ölümsüzlük için yapılan bu kıyımlar Orta-Dünya’da da yapıldı.

Numenor İnsanları daha zengin, daha güçlü oldular lakin hala ölümlüydüler. Aslında hastalık, ölüm, delilik ve cinayetlerde artış olmuştu. Sauron gizlice Numenoreanlar arasına bozgunculuk sokuyordu.

Böylece Kral Ar-Pharazôn, önce gizlice, kısa süre sonra da halkının gözleri önünde açıkça Karanlığa ve Efendi Melkor’a tapınmaya başladı; halkının büyük bölümü de onu izledi. Hâlâ Sadıklar’dan geriye kalanlar da vardı, söylendiği gibi Rómenna civarına yerleşmişlerdi ve küçük bir grup da dağınık halde yaşıyorlardı. Bu kötü günlerde onları yönetip cesaretlendiren reisleri Kral’ın divan üyesi Amandil ve oğlu Elendil’di. Onun oğullan da Isildur ile Anárion, sonrasında Númenór hesabına göre genç adamlar.

Sauron Ar Pharazon’u Valar’a Saldırmaya İkna Ediyor

Böylece Yıldız Diyarı’nın Kralı Ar-Pharazôn, Morgoth’un saltanatından bu yana dünyanın en kudretli tiranı haline geldi. Ama aslında her şeye tahtın arkasından Sauron hükmediyordu. Ve yıllar geçti, yaşamı uzadıkça Kral, ölümün gölgesinin yaklaştığını hissetti; korku ve öfkeyle doldu. Artık Sauron’un hazırlandığı ve uzun zamandır beklediği zaman gelmişti. Sauron Krala artık çok kudretli olduğunu ve arzuladığı her şeye herhangi bir engelle karşılaşmadan ulaşabileceğini söyledi.

Dedi ki: “Valar ölümün olmadığı diyarı kendileri için sahiplendi; size bu konuda yalan söylediler, yapabileceklerinin en iyisi onu saklamaktı. Sebep onların tamahkârlığıydı ve İnsanoğlu’nun Krallan’nın, ölümsüz diyarı ellerinden alıp onların yerine dünyayı yönetebileceği korkularıydı. Bununla beraber, kuşkusuz ki, sonsuz yaşam armağanı her şey değildi; güce, gurura, ulu bir soya sahip insanlar olmak da aynı şekilde değerliydi.

Ama tüm adalete rağmen, böyle bir ödülü borcu olduğu halde, Kralların Kralı Ar-Pharazôn’dan, yalnızca Manwë ile karşılaştırılabilecek olan Yeryüzü’nün oğullarının en kudretlisinden esirgedi. Ancak ulu krallar inkârlara tahammül etmez, gereken neyse alırlar.”

Sauron, Ar-Pharazon’u ölümüzlüğe erişmek için Valinor’a saldırması gerektiğine inandırmıştı. 3310 yılında Ar-Pharazon büyük bir silahlanma başlattı. Fethe hazırlanıyordu.

Amandil planı öğrenince çok önceleri atası Earendil’in yaptığı gibi Valar’dan af ve yardım dilemek için batıya yelken açt. Lakin bir daha ondan haber alınamadı ve yardım da gelmedi. Oğlu Elendil’e bu işlerden uzak durmasını ve yardım gelmese buradan ayrılmasını öğütledi. Elendil Romenna’da donanma kurarak buraya Palantiri, Ak Ağaç ve Elflerden ve atalarından bir sürü değerli şeyleri alarak halkını gemilere bindirdi. Onlar kötülüklere karışmadıklarından ödüllendirileceklerdi.

Numenor’un Saldırısı ve Akallabeth

Ar-Pharazon sinyallere aldırmadı ve binlerce gemi inşa ettirdi. 3319 yılında donanma hazırdı. Büyük Kartallar Numenor üzerinde görülmeye başlandı ve gökyüzü kızıla boyandı. Lakin Ar-Pharazon bu son büyük sinyali de göz ardı etti. Donanması Valar’ın Yasağını kırarak Batı’ya yelken açtı. Büyük donanma Tol-Eressea’yi çevreledi. Ar-Pharazon Ölmeyen diyarlara baktı ve bir an pişmanlık duydu ve geri dönmek geldi içinden. Lakin kibri çok büyümüştü artık. Ölmeyen Diyarlara vardı ve kıyıya adımını attı. Taleplerini sıraladı.

Manwe Eru’ya yalvardı. Sonra birden deniz kabardı. Donanma ve Ar-Pharazon’u yuttu. Numenor yok oldu. Deniz yarılıp hepsini içine aldı. Bazılarının inancına göre Meneltarma zirvesi hala denizin üstünde bir ada olarak kalmıştı. Lakin hiçbir denizci onu bulamadı. Eru dünyanın şeklini değiştirdi. Denizler dünyayı çevreledi(Dünya bildiğimiz şekline kavuşuyor yani). Aman’ı Dünya’nın Sınırlarına taşıdı. Elfler dışında kimse oraya ulaşamazdı. Çünkü yalnız Elflere açılan gizli bir yol mevcuttu.

Sauron, Valar’ın gazabından, Eru’nun denizin ve toprağın üzerine yaydığı hükümden çok korktu. Bu onun beklediğinden çok büyüktü, o sadece Númenóreanların ölmesini ve kibirli krallarının yenilgisini umuyordu. Sauron, Tapınak’ın ortasındaki kara koltuğunda otururken, Ar-Pharazôn’un borularının savaş için çaldığını duyduğunda gülmüştü; fırtınanın gök gürlemelerini duyduğunda yeniden güldü; Edain’den sonsuza dek kurtulduğunu, artık dünyada neler yapabileceğini düşünerek üçüncü kez güldü.

Neşesinin tan ortasındayken koltuğu ve tapınağı dipsiz derinliğe gömüldü. Ama Sauron, bir daha asla İnsanoğlu’nun gözüne hoş görünmeyeceği bu biçime bürünmüş olsa da ölümsüzdü.

 

Numenor

Vefakarların Kurtuluşu

Vefakârlar bu büyük yıkımdan Amandil’in öğütleri sayesinde kurtulmayı başardı. Amandil Valar’dan af dilemeye gitmişti ama başına ne geldiği bilinmez. Güçlü bir rüzgâr gemilerini Orta-Dünya kıyılarına taşıdı. Elendil Kuzeyde, oğulları Isildur ve Anarion ise Güneyde. Buralara Krallık kurdular. Yüce Kral olarak Elendil hepsinin kralıydı. Sauron’da yıkımdan kurtuldu ve Mordor’a geri döndü. Böylece Numenor yok oldu.

Orada dokuz gemiydiler: dördü Elendil’in, üçü Isildur’un ve ikisi Anârion’un; kıyametin alacakaranlığının kapkara fırtınasının önünden dünyanın karanlığına doğru kaçtılar. Derin sular altlarında kabaran bir öfkeyle yükseldi. Zirveleri karlı dağlar gibi hareket eden dalgalar onları bulutların yıkıntılarının arasından taşıdılar ve günler sonra Orta Dünya kıyılarına fırlattılar.

O zamanlar, tüm kıyılar ve batı dünyası yönündeki deniz bölgeleri büyük bir Eğişim geçirerek yıkıldı; çünkü denizler toprağı istila etmiş, sahiller yok olmuştu, kadim adalar gömüldü ve yeni adalar yükseldi; tepeler çöktü, nehirler tuhaf yollara dönüştü.

Elendil ve oğulları zaman içinde Orta Dünya’da krallıklar kurdular; ilimleri ve zanatları Sauron’un Númenór’a gelişinden öncesinin bir yansıması olduğu halde dünyadaki yabani insanlarınkinden çok büyüktü. Sonraki çağlarda Elendil’in varislerinin ilimlerdeki başarıları ve Sauron’la hâlâ bitmeyen çekişmeleriyle ilgili çok şey konuşuldu.

Amandil’in Kaderi

Ama belki de Amandil, gerçekte Valinor’a ulaşmıştı ve Manwë duacısına kulak verdi; Valar’ın inayeti sayesinde Elendil, oğullan ve onların halkı o günün yıkımından esirgendiler. Çünkü Elendil, Kral’ın savaşa katılması için bulunduğu çağrıları reddederek Rómenna’da kalmıştı; Sauron’un askerlerinin kendisini yakalayıp Tapınak’ın ateşlerine sürüklemesinden kaçınmak için gemisiyle açılarak kıyılardan uzakta zamanı bekliyordu.

Orada, denizin sonsuz boşluğa doğru akışının güçlü çekiminden aradaki topraklar tarafından korundu, ardından ilk şiddetli fırtınayı atlattı. Ama silip süpüren dalga ülkenin üzerinden aştığında, Númenór sarsılıp yıkıldığında o da sulara gömülecekti. Ve yok olup gitmenin acısı ona hafifmiş gibi göründü, hiçbir ölüm acısı o günün kayıplarından ve ıstırabından daha keskin olamazdı. Ama ulu bir rüzgâr onu aldı, İnsanoğlu’nun bildiği tüm rüzgârlardan daha vahşiydi, batıdan kükreyerek geliyordu ve gemilerini uzaklara sürükledi; yelkenlerini parçaladı, direklerini yıktı, mutsuz insanları sudaki samanlar gibi avladı.

 

Ancak burada tümü anlatılmış olan öykü, Númenór’un Sulara Gömülüşü hikâyesine alınmamıştır. Hatta o diyarın adı bile yok olup gitmişti. İnsanoğlu bundan sonra, ne Elenna, ne geri alınan Armağan Andor, ne de dünyanın sınırlarındaki Númenóre hakkında konuşmadı. Ama denizin kıyılarındaki sürgünler, gönüllerindeki arzuyla yüzlerini Batı’ya çevirdiklerinde, dalgalara gömülen Mar-nu-Falmar hakkında konuştular. Eldarin dilinde Atalante denilen Akallabêth, Yıkılış hakkında.

Eğer Orta Dünya hayranıysanız, bizi TwitterInstagram ve Facebook üzerinden takip etmeyi unutmayın!

Yüzüklerin Efendisi dizisiyle ilgili son haberleri takip etmek için portalımıza, Orta Dünya ile ilgili tartışmalara katılmak için de forumumuza mutlaka bir göz atın.

YouTube ve Twitch kanallarımıza da bekleriz.

 

Mutlaka Okuyun!

Tulkas

“Böylece, öfkesi güçlü bir rüzgar gibi eserek önündeki bulut ve karanlığı dağıtan Güçlü Tulkas geldi.” …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir